“KUŞLAR YASINA GİDER’’ ROMANINDA EVLAT VE BABA İLİŞKİSİ
Post modern bir kurgu geleneğin anlatıldığı bu romanda ana karakterler arasında aziz ve yazar oğlu vardır. Romanın kurgunun temelinde ise evlat ve baba vardır.
Roman ’ İçimdeki ses uzaklara çekilmişti.’ cümlesiyle başlar iç sesini arayan evlat annesinin sesiyle bu arayışa son verir. İç sesi annesini taklit ediyor hissine bile kapılır. Evladın iç sesi babasıyla buluşturur onu. Daha doğrusu babasını ona getirir. Çaresizlikler içinde kalan baba da güveni, sıhhati ve huzura oğlu yardımıyla ulaşmak için Denizliden kalkıp Ankara’ya gelmiştir. Ama bu yardım talebinde babalık statüsünden oluşan bir kabuk vardır. Oğlunu seven ama belli etmeyen, ona sarılmak isteyen ama sarılamayan , başı sıkıştığında evladına koşan ama bunu bir kılıf uydurarak yapan baba. ’Baba’ burada koşulsuz gücü temsil ettiğinden mi yada her zaman evladından üstün olarak kabul edilmesi gerektiği için mi sürekli duygularını bastıran ve kaçan bir tip olarak çizilmiştir. Evlat ise babasına gizlice yardım eden onun davranışlarından ve sözlerinden anlam çıkarmaya çalışan biri haline gelmiştir. Aslında bu iletişim Türk toplumunda ezelden beri var olan evlat-baba ilişkisidir.
Romanda Toplaş bunu idealleştirerek ’Hayırlı Evlat’ haline getirmiş ama bunu yaparken bu ideal insanı sadece ideal bir evlattır. İdeal bir baba ve ideal bir eş değildir. Dolayısıyla bu ideal evlat motifini babadan esinlenme ve babaya karşı özel bir ilgi ve hassasiyetten kaynaklandığını görmekteyiz. Baba motifi çocukluluğundan itibaren yazarın gözünde farklı şekillerde gösterilmiştir. İlk olarak çalışkan, para kazanan bir baba iken bir kaza ile birlikte ayağını kaybettikten sonra hayatı değişen ve günden güne kötüleşen bir babaya dönüşür. Bu dönüşümü askerdeyken ziyaretine gelmesi ve arabalara olan düşkünlüğünün sonuçlarından görmemiz mümkündür. Evlat ise kanadı kırılan babaya kanat olmak için çırpınan bir kuşa dönmüştür. Varını yoğunu enerjisini, bilgisini bu uğurda feda eder.
Bedensel eksikliği babanın gayretine rağmen hayatında büyük etkide bulunmuştur. Romanda az bir para ile mutlu olmaya çalışan onunla araç alan baba ayağının olmaması ve protez bacağın yetersizliğinden dolayı en büyük tutkusu olan araba sürmekten vazgeçmek zorunda kalır. Bu vazgeçişler çorap söküğü gibi Aziz’i toplumdan soyutlar. Evinden çıkamaz hale gelen Aziz’in yardımına Ankara’daki hayırlı evladı her fırsatta koşar gelir . Babasının gönlünü hoş etmek için elinden geleni yapar. Babasına yardım etmek isteyen hayırlı evlat babasını sırtında taşımak ister ama her defasında çeşitli engellere takılır ve bu engellerden balkona, sigaraya ve eşi Seher’e sığınır. Bu sığınaklar gelenekten, baskıdan ve otoriteden kaçıştır. Bir nefes almadır yazar için ve roman boyunca bunu sık sık tekrar eder. Çünkü o babasının sözünden çıkmaması gerektiğini düşünen v babası yokken bile onun sözlerini aklından çıkarmayan evlattır. Yolda babası yanında yokken bile yavaşla dediği yerde yavaşlayan, erik ağacına dokunmayan evlattır. Bu yüzden de babası ona sana da aldatılmak yakışır der.
Çünkü hayırlı evlat aldatmaz aldanır, atasının izinden gider. Atası için eşini ve çocuğunu ihmal edebilir. Haksızlığa uğrasa bile sesini çıkarmaz. Düzeleceği günü bekler. Büyüklerine karşı gelemez, oların sözünü ikiletmez bir tepkisi varsa bu ancak kaçmak olur. İç sesini dinler ve bu sesi neticesini de görür. Romanda bunu üst kurmaca ile veren Toptaş babasının yardımına koşan evladın kaleminin de çözüldüğünü gösterir. Baba’nın ölümüyle birlikte değişimin de başladığını görmekteyiz. Memleket yolculuğunda artık türkülerin ve anılar eşlik etmez ışıklar ve derin karanlıklar yoldaşlık eder. Babanın ölümü adeta bir geleneğin ölümü haline dönüşür.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.