,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,,
Yıllardır kendime söylediğim bir yalandı ’tesadüflere inanmam’ sözcüğü, fakat yıllar sonra onu görünce karşımda hayatın bize oynadığı küçük oyunları olduğunu iyice kazıdım belleğime,Her şeyi dün gibi hatırlıyorum. Bu durumun bir lanet olduğunu düşünsem de yıllarca onun sayesinde seviyorum artık bu özelliğimi,Bundan tam yirmi yıl önceydi Hava buz kesmişti.Nefesimiz bile üşüyordu. Kar beyaz bir gelinlik gibi sarmıştı toprağı kayaların üzerinde sarkıtlar ve donmuş suların olduğu üç kilometrelik bir yolu yürümüştük yaya, annemin üzerinde yeşil bir manto ki başka elbisesi yoktu. Ayağında lastik yeşil bir ayakkabı, bende ise turuncu ,kırmızı çizgilerle süslenmiş solgun bir kazak , kumaş bir pantolon ve mavi kalın bir çizme vardı. Ana caddeye gelip saatlerce bekledik babama giden arabaları hiç biri durmadı. Öyle ki artık sadece dolmuşlara değil de gelip geçen her arabaya el kaldırıyordum durmaları için,Nihayetinde bir pepsi kamyonu durdu önümüzde, Anneme nereye gideceğimizi sordu. Lice dedi (çocukluğumun başkenti, kötü donanımlı askerlerin, özgür kölelerin ana-vatanı) Kola kutularının olduğu bölüme girdik.İçerisi tahmin ettiğimden daha sıcaktı kısa bir sürede üzerimizde kar taneleri erimişti bile,Bir an bütün kolaların benim olduğunu düşündüm. sonra başka başka hayallere daldım. Don kişot’la savaşan yel değirmeni, monte cristo’nun gemisi ve üç silahşörlerin beşincisi oldum, Çizilmiş sınırların ötesindeydim ta o günlerde, okula gitmiyordum henüz, fakat okuma yazmayı biliyor ve bir kaç kitap bile okumuştum.Bir su sızıyordu uykularımdan, cilveleşen deniz kızlarından şarkılar dinledim. Kurbağa seslerinden, korolar ve kırık dökük yolların sarsıntılarından kederi,Gözlerim milyon yıl ötedeydi,okyanusların ötesinde, gözlerim hafif hafif uykuya dalacağı bir sırada durdu kamyon, sessiz olmamı tembihliyordu annem, bir ölü gibi sessizdim. Kapılar açılınca da devam etti bu suskunluk, Bir kontrol noktasındaydık.her yeri didik didik aradılar sonra kimlik kontrolü ve üst baş kontrolü ve serbestsiniz.
Yarım saat kadar devam etti yine yolculuk. Dokuza çeyrek kala hapishanenin girişindeydik. Kimlik kontrolü yapılıyor kadınlar kadın görevliler tarafından erkekler erkek görevliler tarafından kontrol edildikten sonra geçiyordu sırayla kalabalık, Onu ilk kez orada gördüm Yedi yaşlarında asi bir kız görevlilerin arasından sıyrılıp koşuyordu. dur diyen seslere aldırmadan,Ayağında yeşil bir çizme üstte kış koşullarına göre ince bir kazak uzun saçlarının uçlarındaki mat sarı, ahenkleriyle ayna olmuşu bana , küçük bir kız çocuğunun gözlerinde kendimi bulmuştum adeta, Yüzündeki beyazlık karla yarışacak kadar parlak sıska bir yüzü ve anemi hastası olduğu her halinden belliydi. O küçük kız hiç durmadı merdivenlerde kendisini bekleyen babasına varıncaya dek;
Özlemin ne demek olduğunu o gün anladım fakat yüreğimin neden hızlı attığını anlamış değildim.Belli sürelerde oluyordu açık görüşler diğer zamanlar tellerin arasından görüyordum babamı tatlı tatlı gülümser. Bir şeyler anlatırdı . Sebepsiz gülerdi.Neden orada olduğuyla ilgili hiç bir fikrim yoktu. Yol uzun sürerdi,hasret uzun fakat yan yana geldik mi hırçın bir nehir gibi akardı.zaman,
Çıkışta onu bir kez daha gördüm, Boynunda taşıdığı muskası yere düşmüş fark etmemişti. Aldım onu hatıra diye astım boynuma bir daha da görmedim onu
Devam edecek
Barış Çiçek