- 305 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Hoşgörü yetmez,farklı olanı anlamak gerek!
Hoşgörü,gündelik hayatta çok kullandığımız ve genellikle de "davet "ettiğimiz bir kavramdır insana :hoşgörülü ol,hoşgörüyü elden bırakma,ön yargıları bırak ama hoşgörüyü elden bırakma diyerek...
Elimdeki sözlüklere uzun dönemdir baktım / bakıyorum:Fransızcası tolerans ,Arapçası da müsamaha imiş anlamı.
Kısaca göz yumma,görmezden gelme şeklinde anlamlandırılmaktadır.
Bir tür "katlanma" halidir de hoşgörülü olmak.
Dedenin torununun yaptığı yaramazlıkları hoş görmesi böyle bir şeydir.Yaptıklarını "doğru bulmuyorum" ama seni hoş görüyorum der gibi.
Oysa demokrasilerde hoşgörülü olmak yetmez!
Yani farklı olana "tahammül eder "gibi davranmak...
Bütün mesele farklı olanı da haksızlığa uğradığında savunmak / korumak esas olmalı.Ona hoşgörülü olursak,sadece "katlanır "gibi davranmış oluruz.
Bir tür sessizlik ve eylemsizlik hali.
Bir adım öne geçip,şöyle denebilir sanırım:
-Yaptıklarına / söylediklerine katılmıyorum ama bunu kullanma hakkını kabul ediyorum.
Mesela ben,yanlış konuşan birisine "saygı "duymam ama söyleme hakkına saygı duyarım.
Yanlışa rağmen,size saygı duyuyorum demek ne kadar "samimiyetsizliktir" bence.
Oysa uygun dille "itiraz "etmek ama paylaşmasam da söyleme hakkını savunuyorum demek daha erdemli haldir değil mi?
Voltaire’in meşhur sözü gibi:
-Sizin görüşlerinize katılmıyorum ama söyleme hakkınızı sonuna kadar savunacağım.
Demokrasilerde bunun yolunun da "anayasal vatandaşlıktan" geçip,bütün farklıların düşüncelerini ifade etme kabulünde olduğunu düşünmekteyim.
Ki düşüncelerini baskı,şiddet ve zorla başkalarına dayatmaya kalktığı yere / noktaya kadar.
Sanırım ölçü bu olursa hoşgörülü olmaktan bir adım öne geçer,söyleme hakkını kabul etmiş oluruz / olacağız!
Hem de "katlanma" ya da "tahammül" yükünden de kurtulmuş oluruz.
Çünkü "anayasal vatandaşlık",kanun önünde eşitlik demektir öncelikle.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.