hesap
rahatı yerinde olan, sinekkaydı traşlı, takım elbiseli adamların yüzlerine örümcek ağından örülmüş, üzgün bir ifadeyle televizyona çıkıp açıklama yapmaları ilk değil.
tarih boyunca toplumlar, bir yönetici tarafından yönetildiler. Bu yöneticilere prens, dük, kral denildi, han hakan padişah denildi, yönetme yetkisi tanrıdan alındı denildi, kutsallaştılar. Sabahtan akşama ağır sanayide çalışan işçilere de çalışma emrini tanrı mı verdi? Onları kutsal saymadı da bunları mı saydı? Geçiniz.
Bu devirde ise adına demokrasi, dediler. Halkın seçtiği adam olsun, dediler.
meclis dediğimiz yer aslında, parti başkanlarının sözünden çıkamayan milletvekillerinin, oturması, karnını uygun fiyata doyurması için tasarlanmış, nem ve sıcaklık değerleri iyi ayarlanmış, rahat deri koltuklarla döşeli binadan başka bir yer değil.
mesele hesap sorulabilir bir sistemin olmamasında. Hesap sormak, bir sonraki seçimde sandıkta oy vermek vermemek olarak algılandı ve halka bu öğretilmeye çalışılıyor. seçime kadar bekle. Ölme eşşeğim ölme. Bu sırada ben kesemi doldurayım, ihalelerimi yapayım. Daha sandığa çok var. Diyelim sandıkta millet oy vermeyip cezalandırdı, ya sonra? Eyvallah deyip ortalıktan çekilecekler. Bunların ceza anlayışı bukadar. Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, bu isimlerden hangisine kim hesap sordu. Yakın tarih işte… daha eskiye gitmeye gerek yok…
Malesef tarih boyunca bu ülkede hiçbir cumhurbaşkanı ve başbakana demokratik yollarla hesap sorulmamıştır. Sorulmayacaktır. Sistemimiz buna uygun değil.
Yeni iktidar, eski iktidara hesap sormama şartıyla geliyor sanırım. Eski iktidar, görev devrinden önce, -merak etme sana hesap sormam, diyor olmalı. -Sonuçta ben de kalıcı değilim, yenisi geldiğinde, ben de ondan söz alacağım ve görevi öyle teslim edeceğim. Böyle gizli bir anlaşma olmalı gelenler ve gidenler arasında.
Olan herzaman millete oluyor. seçimi beklemeden, iktidara, muhalefete demokratik yollarla hesap soran bir sistem geliştirmek zorundayız.
Ayrıca devlet adamlarının göreve geldikten sonra edindikleri taşınmazlar ve bankadaki paraları, görevden ayrıldıktan sonra devlete kalmalı, gibi bir kanun çıkarılmalı. Tıpası yemeyen gelmesin. Talip olmasın göreve.
Depremde, maden göçüğünde, terör olaylarında şehit olan askerlere, vatandaşlarımıza, şu partilere verilen ödeneklerden, yani partilerin kasalarından para alınıp verilmesini konuşmalıyız. Siyasi partilerin parasını aldın mı bak o zaman nasıl senin derdine derman olmak için çalışıyorlar görürsünüz. Her partiden 1’er milyon alın bir daha bu ülkede terör eylemi, deprem, madenlerin çalışması denetlenmesi konusunda nasıl bir araya gelip sıkı çalışırlar tahmin edemezsiniz. Ne bir kaçak konut, ne bir maden göçüğü nede bir terör eylemi kolay kolay olmaz. Bunların parasını almadığınız sürece, din, millet, vatan, demokrasi, halk, sağlık, eğitim, ekonomi, refah, çağdaş, medeniyet gibi ifadeler, onların oy almak için kullandıkları sözcüklerden öteye gitmez.
Bir şekilde gençler, bu eski çağların alışkanlıklarını yıkacaktır. Deforme olmuş genetik siyasi mirası gelecek kuşaklara aktarmadan, yeni bir devrim yapıp, genç liderler çıkaracak ve çağımızın ihtiyaçlarını 1900’lerin siyasi mantığından çok daha ileri düşünce yapısıyla çözeceklerdir. Buna inancım var.
Bu dünya ne kadar kirlenirse kirlensin, temiz ruhlar yeryüzüne gelmeye devam edecek…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.