iki avare
Sabahın erken saatlerinde iki adam birkaç metre arayla denize saplanmış oltalarının ucunda bekliyordu. Yo balıkçı değillerdi, sadece balığa verecek paraları yoktu. Bir iş bulup çalışamıycak kadar tembeldi ikisi de. Sabah sisi deniz üzerinde ejderha nefesi gibi yürüyerek uzaklaşıyordu şehirden.
Tam bu sırada sigarasını yaktı Salih, ardından maviden uzaklaşmış denizi izleyen Cenk’e baktı:
“Şşş sende var mı bir şey?”
“Tık yok.”
“Sikiyim. Bu akşam bir şeyler yememiz gerek. Ben de beş para kalmadı.”
“Dur bakalım, birkaç tane yakalarsak satar, şarap parasını çıkarabiliriz.”
“Bizde böyle şans varken…”
Cenk, uzamış sakallarını kaşırken osurdu. Ardından: “Bir zamanlar çalışıyordum ve sabah akşam dışarıdan sipariş veriyorduk. Bir yer vardı, siparişleri öyle hızlı getiriyorlardı ki birgün telefonu kapattığım an kapı çaldı.”
“Siktir git. Çok yakın bir yer olmalı.”
“Hayır.” Dedi Cenk gülerek ve ekledi: “Gelen başkasıymış.”
Salih, gülmeye başladı: “Senin kadar palavracı birini daha görmedim.”
“Palavracı dedin aklıma geldi. Dün ne oldu biliyor musun?”
“Koyayım, yirmidört saat birlikteyiz. Kadın olsan seninle evlenirdim. Elbette dün ne olduğunu biliyorum.”
“Siktir git. Sen uyurken, Suat uğradı.”
“Bana o piçten bahsetme. İki şişe şarap borcu var.”
“Nereye gidiyorsun? diye sordum ona. Ağzından kaçırdı.”
“Nereye gidiyormuş?”
“Bankaya.”
“Banka mı? Onun bankada ne işi olur? Hayatında bankaya koyacak parası olmadı.”
“Evet. Ben de buna kıllandım. Biliyorsun son birkaç haftadır sabah erkenden yola düşüyor, cebinde kalite sigara taşıyor, hergece içkisini içiyor, kumarını oynuyor ve bunları çalışmayan bir adamın yapıyor olması garibime gitti. Ben de peşine düştüm.”
“Nereye gidiyormuş? Yoksa, yoksa bir iş mi bulmuş?”
“Hayır, evden çıktıktan sonra en yakın banka şubesine yöneldi. Bankamatik sırasına girdi. Uzakta bir ağacın arkasına saklandım ve izlemeye başladım. Sıra ona gelince eliyle bankamatiğin para bölümünü yokladı, sonra diğerine yöneldi. Bir süre bankanın otoparkında dolaştı. Ve birden hızla uzaklaştı. Ben de peşinden, böylece on onbeş kadar banka şubesi dolaştık. Her defasında aynı şeyi yapıyordu.”
“Hey, çok akıllıca. Eğer birileri para düşürecekse bu banka etrafında olmalı değil mi?”
“Aynen, orospu çocuğu öyle akıllı ki… Kaldırım kenarına park eden arabaların kapısının açıldığı yeri bile kontrol ediyor. Araçtan inerken biri cüzdan düşürür umuduyla kaldırım kenarından yürüyor. Ve ne oldu biliyor musun? İki banka şubesinde aradığını buldu. Bir sokaktan geçerken de kaldırım köşesinde bir cüzdan. Sonra hızla markete girdi sigara aldı ve ardından doğru ganyan bayine gitti.”
“Vay şerefsiz. Bunu biz de yapmalıyız. Burada beklerken kıçımız donuyor. Taşaklarım uyuştu soğuktan. Birkaç balık yakalamak için çektiğimiz sıkıntıya bak. Bir de balıkları paraya çevirmeye uğraşıyoruz. Düşünsene bu şehirde kaç bankamatik vardır? Kaç sokak kaç araba var?”
“Evet. Yarın bir çıkalım derim. Bu Suat aslında çok akıllı adam ama onu mahveden şu kadın oldu.”
“Onu mahveden tembellik. Şu silah taşıyan kadını mı diyorsun?”
“Polis denir onlara. Silah taşıyan kadın denmez hahahah.”
“Bak benim polis fobim var. Adını duymaya bile dayanamam. Sanki bir yerden çıkacaklar gibi hissediyorum. Bilmediğim bir suç işlemişim ve onlar bunun farkındaymış gibi geliyor bana.”
“Paranoyaksın ondan. O kadının ne yaptığını biliyor musun?”
“Hayır. Yoksa Suat’ı avarelikten mi tutuklamış?”
“Yo. Bir gece tartışmışlar. Suat, içkiliymiş. Biliyorsun o dönem çalışıyordu. Akşamları içiyor, sızıyordu. İşini de bu yüzden kaybetti ya… Neyse, kadını itmiş, kadın da boş durmamış tabi, o da Suat’ı itmiş ve bir süre sonra güreşmeye başlamışlar.”
“Hay allah… Ne olmuş?”
“Kadın Suat’ın kolunu bükmüş, bir suçlu gibi duvara yaslamış onu. Ardından kalorifer borusuna kelepçelemiş. Bütün gece salonda öylece kalmış Suat. Hayatımda bu kadar küçük düşmedim dedi bana. Ve ne zaman polis görse yolunu değiştirir.”
“Gördün mü bak. İşte polisten bu yüzden korkuyorum.”
Kısa bir sessizlik oldu. Bir vapurun geçişini izlediler birlikte. Ardından Cenk, Salih’e baktı: “Ben küçük suya gidiyorum. Hemen dönerim.”
Salih, sigaralı ağzıyla başını salladı. Cenk’in gittiğinden emin olunca cebinden parasını çıkarıp saydı. Tam bu sırada Cenk’in oltası gerildi. Salih, hızla kavradı misinayı ve sarmaya başladı. Sanki denizin içinde balık gezdirir gibi hali vardı. Oldukça iri bir levreği çekip çıkardı sudan. Balık beton zeminde birkaç defa çırpındı. Birşey anlatmak ister gibi ağzını açıp kapadı. Son sözlerini mırıldandı kendince. Salih, bu olanları izlerken sessizce içti sigarasını. Ardından oltayı balığın ağzından çıkarıp kendi oltasına taktı ve balığı denize attı. Balık kokan ellerini pantolonuna silerken iflah olmaz üçkağıtçı gibi gülümsüyordu…
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.