ÇOCUKÇA DÜŞLER
Küçükken dünyaya göz ucuyla bakardım.
İnsanların ölümsüz olduğunu düşünür, Bütün sevdiklerimizin bir ömür yanımızda kalacağına inanırdım. Bazen gözlerim takılırdı cami avlusundaki insan topluluğuna. Büyük bir taş üzerine konulan sandığın ne olduğunu merak ederdim. Sonra o sandığın içindekini… Acaba bu insanlar neden toplanmışlar diye, Kendi kendime mırıldanır, çocukça düşler içerisinde kaybolurdum. *** Sonradan öğrendim, adına ölüm diyorlarmış. O sandığa da tabut, Altındaki taş ise musallaymış. Peki ya insanlar, Onlar ise ebediyete uğurladıkları kişiye, Son görevlerini yerine getirmek için toplanırlarmış. *** Yıllar geçtikçe kafamda büyüyen bir soru olmuştu ölüm. Hala kavrayamamıştım insan bedeninin toprakla buluşmasını. Kefen denilen bez parçasının cansız bedenlere giydirilmesini. Bir türlü aklım almıyordu, Neden cebi olmayan bu giysiyi giydiklerini. *** Artık büyümüştüm ve gözlerim açılmıştı. Kafamı tırmalayan sorular yavaş yavaş şekilleniyordu. Kefenin cebi yok dediklerinde şaşkın bakışlarım vardı. Şimdi ise gözlerim dolu başım eğiliyordu. Zengin, fakir, genç, yaşlı dinlemiyordu ölüm, Ve kimin eceli geldiyse o toprak oluyordu. *** Bazen çocukluk yıllarıma geri dönme arzusu sarıyor benliğimi, Kulaklarımı dünyaya tıkamak, Gözlerimi ise karanlıkla buluşturmak istiyorum. Yaşanan acıları, yıkımları ve nicesini tatmamak, Hayatı gönül penceresinden seyretmek istiyorum. |