İki Kadın Tek Hakikat
1-
uğurlarken güneşi bitirdiği kitabı göğsüne bastıran kızıl bir düşünce gibi biraz hüzün biraz ümit bırakarak akşam üstünün telaşında şehir az ötede ege denizi ara sokaklardaki izsizliğe umarsız içindeki fırtınalı soneler balkondaki begonyaları uyutan ninnilere karışarak okşuyor kıyıları masamda kurşun kalemim bir küçük defter ve ellerim hıncını saklıyor rengini yitirmiş kadın resmine gülümseyen dudakları çizerken 2- isimsiz kadın hangi öyküden geldin de yerleştin deftere anafikri neydi çekiciliğinde ki soyutsuzluğun ceset sevici ressamların muzipliği mi gözlerindeki o iki siyah nokta takvimsiz duvarlar gibi boş bakıyor dünyaya hangi zamanda olduğunu unutan şaşkın kadın ben yoldayım, sen sonda ben çocuk oldum, sen içerledin ruhsuzluğa ben çok seviştim, sen ayrılık sonrasında ben zillere bastım da kaçtım sen yerinden kalkamayan kırgın buğulu camdan kalabalığa bakmaya cesaretin de yok lanet olsun yazacak kinin de pusuya yatmış iblisin kerimesi olarak ünlenme ele geçirmedik ney’in kalmaz azala azala kefenlenir kimliğin sebeb, sonuç aramadan ve kuşkulanmadan Tanrıdan feryadı öğrenmelisin herkesin kendi günahlarının esrarında eridiği bu yerde ah, tenle değil kalple sınanan nefesinde konuşmasanda bu cehennem gibi keyifsizliğin içinde aşkın narında yan sessiz sessiz büyülensin ruhun kökündeki nur ve bedenin 3- dağların terinden gelen türkü gibi başlıyor biraz sonra unutulacak nisan yağmuru zamanın kölelerine uslu uslu yağıyor yaşam çiçeğini sulamak daha kolay şimdi su bulutlardan dökülürken arınmak istiyor ne ben ağlarım ne de ellerim |