ÇOCUK KADIN' ın ARDINDAN...
,,,,,,,,,,,
Bizi kim bir araya getirdi Senin Tanrı’n mı yoksa benim inançsızlığım mı? Hangisi daha güçlü bu evrende? Hiç inancı olmayanın Tanrı’ sı mı? Yoksa İnanan’ ın isyankarlığı mı? Ya senin hüzne yakıştırıp kendini, boyun eğişin, Ya benim yazgımın üzerine bir çizik atmam,baş kaldırışım Sonuçta ikimizin de elleri havadaydı, ayrı sebeplerden, aynı anda.. An aynıydı..sebep ayrı.. Ve ikimizin de avuçlarına gönderildik. Kimden yana bir araya geldiysek ki ikimizde bilmeden Kim olduğunu hiç öğrenmeyelim diye, Bildiklerimizin hayrını görmemiş olmaktan, Belki de bilmediklerimize duyduğumuz hayranlıktandı… Kimden yana bir araya geldiysek ki ikimizde hiç bilmek istemedik. ……… (Gelişme bölümü olur muydu? Girişi bilinmeyen bir hikayenin… Olmazdı…Ve olmadı) Dizleri kanayan çok ‘çocuk kadın’ tanıdım oyun bahçesinde. Tüm istekleri birbirine ters orantılı, Paralel olup, hiç kesişmeyen çizgilerdi Hem çok iyi bildiğin, hem hiç anlatamadığın Bir konunun anafikri gibi, özetlenemeyen. Çok ‘çocuk kadın’ tanıdım. Tek benzerlikleri, gofret severlik Ve her sevişme sonrası, sırf kadınlıkla çocukluk arasında bocalayan iç seslerini duyurmamak için , bir omuza sığınma isteği duyan… .. Oysa ilkti… Asiliğin rengi gözlerinde nehir yeşiliydi, ilk kez görmüştüm. Ve ilk sen dönüştürdün demiştin asinin mavisini göz rengime. Çünkü asiydin…Haklı sebepler vardı sana göre, Yada sebep ne olursa olsun, sana gelince hak olmuş oluyordu Uyumlu olmak, kendini aramamak demekti senin için. Kendini hiç bulmamaksa İHANET’ ti yaşamına.. Öyle usul, öyle sessiz harflerin vardı ki, En güzel cümlelerde kullanıldığında bile, Menzili bana çevrilen ateşli silah oluyorlardı aynı anda. Kimseler duymuyordu bizden başka.. Özelsin diyordun, bundan ötürü özelsin. Sen bütün uyumlarını ve şefkatli yanlarını, herkese sunarken, Herkes değilsin diyordun ve canımı yaka yaka öcünü alıyordun herkesten tenimde. Saadetli isyan halleri yaşıyordun ve iyice çekiyordun içine sadece beni. Gülerken ağlayabilmen, severken yüreğime geçirişin tırnaklarını, Saadetli isyan hallerindendi. Ve ben ne saadetine ne isyanına bir anlam verememişken merkezine çekiyor , dünyadan koparıyordun benliğimi. Merkezindeydi aşk, merkezindeydi inanmak… Sen orada Tanrı oluyordun, bense sana tapınıyordum, Bildiklerimin hayrını görememiş olmaktan, Ne varsa bildiğim unutmaya çalışıyordum. Susarak, sessizce, dilsizleşiyordu çığlıklarımız. Çığlık çığlığa susuyorduk. Konuşabileceğimiz hiçbir şey yokmuş gibi, Biliyorduk, Giriş kısmı bilinmeyen bir hikayenin gelişme kısmının olmayacağını. Uymayacağımızı, uydurulmayacağımızı hiçbir aşk masalına. (Girişi ve gelişmesi olmadan da, hatta ne hikaye, ne şiir, hiçbir şeyi olmayanlar için bile bir SONUÇ bölümü hep vardır) Sonunda, Sende anlamaya çalıştığımda harcadığım tüm çabalar Valizimdeydi ve sıkıca kapattım. Bir çocuk kadının ardından ne yazılabilir, Bakışları bazen nehir yeşili bir asilik, Bazen bir orman gibi huzurlu ve anaç olan Bir çocuk kadının ardından… Girişi bilinmediği için gelişmemiş, Hatta hiç olmamış bir hikaye gibiydik Ama ne olursa olsun, Hep bir SONUÇ bölümü vardı, her şeyin bir sonu olduğu gibi Belki varlığın en geçerli ispatıydı SON… Neden hep sonlarda anlaşılır, en başından bilinmesi gerekenler, Bilmiyordum seninleyken, Kahramanın olmamı istediğini Hayran olmak için bana türlü eziyetlerin ve yaftaların , Sırf gözlerinde daha büyük görünmem için kendini küçültmeye çalışman, Giderken anladım başında bilmem gerekeni… Sonuç; Güçlü olanlar güçsüzlerde en çok o tembel hazzı kıskanır. Hiçbir şey yapmaya gerek kalmaz güçsüzsen… Ve belki en iyisi de budur… Senin Tanrı’ ın yakarış özlemi buydu… Meğer hüzüne yakıştırıp kendini, boyun eğişin, Kul olma hevesindendi.. Benim yazgımın üzerine bir çizik atmam,baş kaldırışım Tanrı’laşmam olmuştu…. Sonuçta ikimizin de elleri havadaydı, ayrı sebeplerden, aynı anda.. An aynıydı..sebep ayrı.. Ve ikimizin de avuçlarına gönderildik. Ve biterken birbirimizde, Şimdi artık sebep apaçık ortada, bilmediğimiz bir şey yok . Girişi bildiğimiz için gelişme bölümü de olacak, Hikayeler yazacağız….Sonucu baştan belli… Ben Tanrı olacağım hikayelerimde, güçten sıkılana dek.. Sense aciz kul…rahat batana kadar. Bir çocuk kadının ardından ne söylenebilir ki, Beni Tanrı yapabilen bir çocuk kadının ardından…. TEŞEKKÜR etmekten başka…. |
Şiirsellikten uzak olsa da konunun ciddiyeti biraz mola vermeme sebebiyet verdi.
Çocuk yaşta evlendirilen kızlar, kızlıklarını yaşayamadan kadınlaştırılan kız çocukları.
Biraz daha ötesine gidecek olursak, diri diri toprağa gömülen kız çocukları.
Yani inanmadan önce, yani inancın kalmadığı bir dönemde kız çocuklarına yapılan eziyetler.
Ve bugün geldiğimiz konum.Maalesef birbirinden ayırt edilemez bir durumda.
İnananın isyanı mı? inanmayanın duası mı?
Hem isyan edenin, hem inanmayanın aynı anda ellerinin havada olması
ve dillerine duayı dolamaları...
Kalbinin içinden, cidden Tanrısızlık geçiyor mu şair? Ellerin semaya açılmışken
Selam ve saygıyla