0
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
24
Okunma
Kent göğsüme çökerken
içimde bir halk türküsü kıpırdar; yorgun bir kadın sesidir bu—
hem şehirde kaybolmuş hem gökyüzüne tutunmuş.
Düşüncelerim dar sokaklarda gezinir modern çağın gürültüsünü omzumda taşırım; her adımda bir yabancılaşma,
her nefeste bir yalnızlık kırılır.
Aşk gelir, bir yandan sesimi titretir,
bir yandan bana ölümün
aslında sessiz bir öğretmen olduğunu hatırlatır. Romantizmin ateşiyle yanarım,
mistisizmin rüzgârıyla soğurum.
Toplumun acısı avuçlarıma dolar; emeğin yorgun alnını,çocuğun kırık bakışını,
halkın geçmeyen dertlerini. şiirimin damarlarına işlerim.Felsefe sorar içimden:
“Kimdir insan Hür müdür gerçekten,
yoksa kendi gölgesine zincirli mi?”
Ben cevap ararken tabiat uzaktan çağırır:
“Gel, toprağa yaslan;
şehir yorar, ama toprak dinler.”Bir an dururum—bulutlarla konuşur gibi,denizin iç sesiyle düşünür gibi.Sembolizm karanlığa musiki döker;
akşamın hüzünle sulanmış rengi kalbime işlenir İroni usulca fısıldar:“Herkes özgürlük ister, kimse kendi zincirini bırakmak istemez.”Yine de yürürüm,
yeni bir diriliş arar gibi,gelenekle moderni barıştıran bir ses arar gibi.
halkın yorgun soluğuyla,
genç bir şairin asi merakıyla tek bir mısra kurarım: