0
Yorum
1
Beğeni
0,0
Puan
58
Okunma
Çavuşbaş’ın eteklerinde
İki eski nefes dolaşır:
Biri Ermeni duduk ezgisi,
Diğeri Yunan lirinin ince teli.
Ermeni rüzgârı ağır eser;
Nar taneleri gibi kırmızı
Bir hatırayı taşır ovalara.
Kilise çanları uzaktan çalar,
Taş ustalarının sabrı gelir akla;
Bin yıl dayanmış evler gibi
Hüzünlü ama gururlu.
Yunan rüzgârı hafiftir;
Zeytin dallarını okşar,
Denizin tuz kokusunu getirir dağlara.
Ayazmadan yükselen serinlik
Mitlerin sesini taşır:
Hermes’in adımı,
Dionysos’un neşesi…
Ermeni neneler, kusan (ağıt) söyler geceleri,
Yunan dedeler efsaneler anlatır ateş başında.
Biri geçmişi nar gibi saklar,
Diğeri geleceği zeytin gibi büyütür.
Ve Çavuşbaş der ki:
“Ben iki kültürün nefesiyim
Bu taşlarda birleşen.”
Ararat’tan kopup gelen keder,
Ege’den doğan ışık
Aynı kayada buluşur;
Bir yanım sessiz bir Ermeni duası,
Bir yanım gülümseyen bir Yunan rüzgârı…
Ey Afyon’un dağ bekçisi!
Sen ki iki halkın özelliğini
Bir destanda taşırsın:
Taşın sabrı ve denizin şarkısı
Aynı bedende yaşar sende.