0
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
78
Okunma
Eskiden bir gecede yapılan gecekondular vardı,
Çiviyi çakan da umuttu,
Tuğlayı koyan da sevda.
Sabah olunca ev olmuş,
Kapısında bir saksı sardunya,
Bir de kedi oturmuş.
“Yıkılacak bunlar,” dediler,
Yıkılmadı.
Büyüdü, serpildi,
Hepsi kırk katlı bina oldu.
Kiminin altında market,
Kiminin üstünde manzara,
Hepsi de bir zamanlar umut kokardı.
Ben de bir gece kurdum seni içime.
Ne plan vardı ne izin,
Bir yastık, bir düş, bir parça kalp...
O kadar.
“Yıkılır bu aşk,” dediler,
Yıkılmadı.
Tam tersine, her yıl bir kat çıktı kendine.
Şimdi yüreğim gökdelen gibi;
En alt katında senin gülüşün oturuyor,
Bir üstünde ben, sigaramın dumanında kayboluyorum.
Bir kat boş,
Bir kat kirada acıya,
Çatı katı ise daima açık gökyüzüne.
Asansör hep bozuk,
İnip çıkmak mesele,
Bazen alt kata iniyorum — “Ah o günler!” diye,
Bazen çıkıyorum en tepeye — “Belki dönersin!” diye.
Rüzgâr çalıyor kapıyı,
Postacı hâlâ uğramıyor.
Mahallede artık kimse tanımaz beni,
O eski kahve çoktan kapanmış,
Çocuklar bile İngilizce oynuyor,
Ama ben hâlâ aynı kaldırımda duruyorum,
Senin sesini duyar gibi,
Sanki köşe başından çıkacakmışsın gibi.
Eskiden sevda da gecekondu gibiydi,
Bir gecede kurulur, ömür boyu kalırdı.
Şimdi her şey ruhsatlı,
Kalpler bile tapuya kayıtlı,
Ama hiçbiri sağlam değil.
Benimki mi?
Kaçak hâlâ,
Ama dimdik ayakta.
Ne mühür tuttu,
Ne zabıta söktü.
Bir tek senin gidişin sarsmıştı,
O da geçti.
Yine de soruyorum bazen kendi kendime:
O gece kurduğum bu hasret,
Kaç kat oldu acaba?
Kırk mı, elli mi, yüz mü?
Bilemem.
Ama en üst katında hâlâ sen oturuyorsun,
Penceresi sana bakıyor.
Kadir TURGUT
5.0
100% (1)