0
Yorum
9
Beğeni
5,0
Puan
135
Okunma
Her ne olduysa gözümüzün önünde oldu
Sabah kalktık
Geceleyin bir başına yürüyen kızın bıraktığı merak vardı üzerimizde
Gökyüzüne bakmak gelmiyordu aklımıza
Elimizin toprağa değdiği de yoktu
Ama kin güttüklerimiz hep aynı tarhtandı
Betondan tanrılara yaranmak için dört dönerken
Yağmurun ne zaman yağacağını düşünmez
En son yağan yağmurun yasını bile tutmazdık
Bu topraklar değildi kederlenmek istediğimiz yer
Yalnız başka diyarların güneşi ısıtıyordu içimizi
Lanetlendiğimizden bihaberdik
Nasıl olurda en güzelini bize vermez yaratan
Sabah akşam delirtiyordu bu soru bizi
Cenneti basan günahkarlar gibiydik
Taşranın hesabı hiç çıkmazken aklımızdan
Daralan sokakların karanlığından korkmuyorsak
Kendimizi savunacak yaftamız hazırdı da ondan
Kötü olmayı bırakmak yetecekti
Ders kitaplarında yazan buydu
Böyle ikna olduk gözlerimize mil çekilirken
Hala rüzgarı bekliyoruz perdenin önünde
Durağın arkasına saklanan kadın da olmasa
Büstlerin karardıkça konuşacağını sanıyorduk
Her ne yaşanıyorsa bizim zamanımızda yaşanıyordu
Etten ve kemiktendik
Dayanılacak gibi değildi vezir
Aralıksız dönen millerin arasında
Her geçen gün daha da taş kesilirken
Bu değirmende dövüş olmaz diye çıkıp geldin
Yüzünü azdırmış bir kavmin uktesi için değil
Sen geldin
Küpe çiçekleri gibi bir halin vardı
Dağ başındaki bademlere çalıyordu gözlerin
Kimliğini bile sormadıkları diyarlardan geçerken
Ayaklarına takılan çocukların
Kanatlarını öz babaları kırmıştı
Yerde buldukları çalı çırpıyla sürünüyordu çocuklar
Uçmak geceleyin gelecek bir ihtilal değildi artık
İnsanlık namına ne varsa sırtına yükleyip
Acılarını inandırmak zorunda olduğun bir memlekete yelken açtın
Hava kararmaya yüz tutmuştu
Her değişen iklimde çiçekleniyordu çıkının
Benek benek küflenen şehirler küçülürken gözlerinde
Ezelden beri kardeşin olan rüzgarın hainliğine ses çıkarmadın
Umudun dizginlenmeyen yularını dişlerinle tutmuştun bir kere
Ateşi otlarken kurduğun hayaller
Karardıkça genişleyen gökyüzü
Sıcacık çayın kokusunda demlenen ailen
Ölürken bile acılarını inandırmak zorunda olacağın memleket önünde
Keşke İspanyaya çıksaydı yolun
Ressam olsaydım şayet seni çizerdim vezir
Beyazı hor kullanır
Zifiri karanlıkta hudutun sessizliği bastıran yüreğini yeşil çizerdim
Güneş doğarken yüzünü mavi
Yanaklarından süzülen parmaklarını mor
Her dağın yamacında gözlerini sarı
Yürüdükçe biraz daha Endülüs’e benzeyen tenini kızıl
Ve çizmeye gücümün yetmeyeceği bakışlarını gri
Seninki sıradan bir fotoğraf değil vezir
Annesinin neye ağladığını bilen oğulun hüznü var üzerinde
O hüzün köşeden hep bize bakacak
Sahi sen nereye bakıyorsun vezir
Bıçak açmayacak ağzını belli
Sen söylemeyeceksin
Ben kendi kendime konuşacağım
Seneye çıkan canlar öğünüp duracak
Kim vezir kim değil bilmeyecek kimse
5.0
100% (2)