2
Yorum
7
Beğeni
5,0
Puan
220
Okunma

Ey zamanın susmuş çanları,
Ey gökyüzüne bakan harabeler,
Ey mazinin küllerinde saklanmış umutlar!
Bir garip döndü işte…
Zincirlerinden arınmış,
Ama ruhu hâlâ prangalı...
Şehir artık şehir değildi,
Kül olmuş bir hatıraydı,
Toprağa gömülmüş bir ninniydi,
Sessiz bir matem, taşların diliyle yankılanan...
Gökyüzü kara bir kefen gibi
Serilmişti viranelerin üstüne.
Rüzgâr bile konuşmaya korkuyordu,
Çünkü her sözü bir acıyı uyandıracaktı...
Garip dizlerinin üstüne çöktü:
“Ey Rabbim!
Niçin beni yapayalnız bıraktın?
Niçin kalabalıklar içinde değil,
Issızlığın ortasında feryat ettirdin?”
Ve ağıt başladı…
Ve gök titredi yankısıyla.
Baykuşlar öttü,
Geceyi yarıp geçerken sessizlikle kanat çırptılar.
Taşlar titredi, çatlak duvarlardan gölgeler aktı.
Üveyikler göğe dizildi,
Kanat kanada verdiler ve selam durdular.
Turnalar kanatlandı gökyüzünde,
Her haykırış mazlumların susmuş dilini açtı,
Her kanat vuruşu
Dünyanın dört bir yanına feryat taşıdı.
O an garip anladı ki:
Ağıt yalnızca kendi sesi değildi;
Evrenin ağıdıydı, insanlığın sessiz duasıydı...
Derken bir rüzgâr esti…
İçinde hakikatin kokusu vardı,
Adaletin uğultusu vardı,
Merhametin serinliği vardı.
Harabelerin tozunu aldı,
Yıkık duvarların çığlığını topladı,
Mazinin küllerini ufkun ötesine savurdu.
Ama yalnız toz değil,
Yalnız küf değil,
Yalnız yıkıntı değil…
Rüzgâr hak ve adaletin tohumlarını taşıyordu.
Savurdu onları ihmal edilmiş topraklara,
Kurak çöllere,
Susuz bağlara,
Yıllardır unutulmuş köylere,
Talan edilmiş meydanlara...
Her tohum, vicdanın çatlağına düştü.
Her çatlak merhametle sulandı.
Ve toprağın koynunda
Yeni bir nefes filizlendi...
Kökü hakikatte,
Gövdesi cesarette,
Yaprağı sevgide,
Çiçeği erdemde,
Meyvesi insanlıkta olan
Bir ağaç doğdu.
Ve o ağaç,
Adaletin sütunu gibi dimdik yükseldi.
Fırtına onu deviremedi,
Karanlık onu boğamadı,
Zulüm onu kurutamadı.
Garip gözlerini göğe kaldırdı,
Ve gördü ki:
Onun yalnız feryadı,
Bütün insanlığın gözyaşlarıyla birleşmişti.
Her damla bir çizgi çekti toprağa.
Çizgiler birleşti,
Yeni bir harita doğdu.
Kanla değil, kinle değil, korkuyla değil…
Gözyaşı ve umutla çizilmişti...
Harita dünyaya yerleşti.
Sınırlar eridi, duvarlar çözüldü, dikenli teller yumuşadı.
Orada yalnızca vicdan vardı,
Orada yalnızca umut vardı,
Orada yalnızca insan vardı.
Gözyaşlarıyla yazılan bu haritanın
Her köşesi sevinçle ışıldadı.
Her damla bir yetimin duasıydı,
Her çizgi bir annenin yüreğiydi,
Her gölge bir mazlumun sabrıydı.
Ve garip ağladı,
Ama bu kez acıdan değil, sevinçten.
Çünkü gördü ki,
Yalnızlığı
Bir çağın yeniden doğuşuna vesile olmuştu.
Bir gün geldi, yıkıntılardan doğdu şehir:
Viranelerin bağrında tomurcuk verdi bir diriliş.
Taşlar dua etti, harap kubbeler insanlığın ezgisini yükseltti...
Şehrin temeli merhamet,
Sütunları adalet,
Kubbesi erdemdi.
Sevgi koktu sokakları,
Çocuk kahkahaları göğe yükseldi,
Baykuşlar artık şükür getirdi,
Üveyikler barış selamı taşıdı,
Turnalar kanatlarında sevinci götürdü.
Rüzgâr hak ve adalet tohumlarını
Her köşeye savurdu.
Her tanecik bir fidan oldu,
Her fidan bir orman,
Her orman bir sığınak,
Ve insanlık bu gölgede yeniden nefes aldı...
Ey insanlık!
Dinle bu destanı, duy bu ağıdı!
Her gözyaşı bir ırmak olur birleşirse,
Her ağıt bir dirilişe davet olur yükselirse...
Merhamet yüreklerin sızısıdır,
Adalet vidanın sütunudur,
Erdem yalnızlık abidesinin zirvesidir,
Sevgi misk-i amber gibi kokusuyla
Bütün kainatı kuşatır...
Bugün ağlayanlar, yarın gülecek,
Bugün harabeler, yarın bahar bahçesi olacak,
Bugün yalnızlık, yarın dirilişin çağrısı olacak.
Ve o garip artık yalnız değil;
Onun feryadı evrende yankılandı,
Onun gözyaşı dünyayı çizdi,
Onun umudu insanlığı sardı...
Artık şehir sadece taşlardan ibaret değil;
O, insanlığın yüreğinde kurulan bir başkenttir.
Ve her yeni doğan gün,
Bu başkentte adalet, merhamet ve sevgi
Yükselir, büyür, çoğalır…
Ve dünya, bir zamanların viranesinden
Gözyaşları ve sevinçle doğar yeniden...
Erol Kekeç/09-12.09.2025/namazgah/İST
5.0
100% (1)