0
Yorum
6
Beğeni
5,0
Puan
180
Okunma

1. “Yorgunum ve üzgünüm, hiç olmadığı kadar…”
Bir sabah uyandı.
Ama bu uyanış, dinlenmiş bir bedenin değil;
paramparça bir kalbin, içten içe ağlayan bir ruhun uyanışıydı.
Gece boyu hiç konuşmadığı düşünceler, boğazına düğümlenmişti.
Sırtındaki yorgunluk, uykusuzluktan değil;
her şeyi taşıyan kalbinden geliyordu.
İnsan en çok, umutla beklediği şeyler olmayınca yoruluyordu.
Ve işte o sabah, “hiç olmadığı kadar” dedi…
Çünkü daha önce hiç bu kadar eksilmemişti.
---
2. “Belki çok kırıldım…”
Kırıldığını fark ettiğinde artık çok geçti.
O an seni değil, sessizliğini dinliyorlardı.
Sözlerini değil, gözyaşlarını okuyorlardı.
Ve kırılmak, cam gibi çatlamak değildi;
bazen en çok, içten gelen suskunlukla olurdu.
Kimse fark etmedi…
Kimse sormadı ne zaman canın acıdı.
O da sustu.
Çünkü bazı kırgınlıklar anlatılamazdı,
anlatmaya kalkınca daha da acıtırdı.
---
3. “Belki de çok yandım…”
Yandığını kimse görmedi.
Çünkü içten yanıyordu…
Gözlerinden alevler fışkırmadı belki ama
her bakışında biraz daha küle döndü.
Bir mesaj, bir veda, bir sessizlik…
İçindeki her şey bir kıvılcımdı.
Ama asıl yangın, içinde tutmaya çalıştığı şeylerdeydi.
Kalbi yanarken yüzü gülümsüyordu belki ama
her tebessüm biraz daha sönüyordu.
Ve “belki de” diyordu artık…
Çünkü ne kadar acıdığını bile kimseyle paylaşamıyordu.
Bu sözler tek bir gecenin değil, bir hayatın içinden gelen sessiz çığlıklar…
Her satır, bir kalbin farklı yerinden çatlamış sesi.
Ve Utku Can Güzel bu satırlarla bize gösteriyor ki:
Bazen en sade kelimeler, en ağır duyguları taşır.
Yorgunum ve üzgünüm, hiç olmadığı kadar… Belki çok kırıldım… Belki de çok yandım…
Utku Can Güzel
5.0
100% (1)