0
Yorum
11
Beğeni
0,0
Puan
93
Okunma
Bir sükûnettim önce,
dalından düşmemiş bir düşün kıyısında —
adı konmamış bir bekleyişti belki,
senin geleceğinden habersiz bir gölge.
Gözlerin değdi uzaklarıma,
birden ışıdı içimde unuttuğum zaman,
sonra yavaşça
kendini her şeyin yerine koyan gerçek.
Oysa seni bir yıldız sanıp uzandım
Senin serin çimenlerine —
oysa güneşmişsin,
dokunduğum yerler
yanarak öğretti bana.
Şimdi nerede dursam
adınla çatlıyor sessizlik,
sana dokunan her şey
kendi küllerini taşıyor içinde.
Göğe bakınca hâlâ bir umut var sanıyorum,
ama yıldızlar çoktan gitti
ve senin hâlâ güneşin
geç kalmış gibi yakıyor beni.
Ben mi tutamadım seni,
yoksa sen mi hiç durmadın bilmiyorum,
bildiğim tek şey:
bir kere patladın içime nötron gibi —
ve hiçbir aydınlık artık tam aydınlatmıyor beni.
Galaksiler sessizce sönerken,
yıldız tozları içinde kaybolur zaman,
senin ışığınsa hâlâ uzaklarda,
bir kara deliğin kalbini yutması gibi.
Her kayıp giden meteor umudumu söndürüyor.
sonsuzlukta yitip giden bir nova gibi,
benim içimde yanar senin izlerin,
ve ben,
senin yokluğunda kendime bile gelemiyorum.
Ve şimdi biliyorum:
bazı yıldızlar geç söner ama hep iz bırakır,
sen geçtin içimden bir kapanmış çağ gibi —
ve ben;
senden sonra hiçbir şeye tam olup varamıyorum.