2
Yorum
19
Beğeni
0,0
Puan
305
Okunma
Kokun, ciğerlerime/hücrelerime kadar işliyor..kemiğe giren vida gibi..bu kentin lambaları altında yüzünü düş/ündüğümde ve yaslan/uslan sen boşluklarımıza..biliyorum perdelerin kapalı biliyorum aydınlıktan korunmak için tüm çaban..yangında ilk kurtaracaklarının listesi içinde var mıyım? eşyaların ve renklerin ki sahi..hangisi daha kötü..
ve sen ki sevgili;
tekrarı olmayan rüyalar gibisin, topla dağıtmış olduğun çocukluğunu erken kalktığın sabahlarda ve bil ki her sabah odama taşan yaşama telaşlarının elektriğine çarpılıyorum sana ıslak teminle..parmaklarımın arasından kaçıp gidiyor zam/AN..bilerek ardından gitmeyeceğimi ki kelimelerinin sağanağındayım..sana sussam..sana sus(a)sam boğulacağımı bil/iyorum..
yosunlu, durgun ve yorgun olmayan limanların arayışında..İç/sel savaşlarında esir düşmüş
yorgun yüreğim ki dünyanın ortasında trotuar taşlarından kurulu şehrin berduş evsizi..ve bil ki sevgili; kelimelerimle batarken denizine..yaralanırken harf harf ve gülerken, delirirken tırnak işaretlerinde sahte mutluluklarla su-su-yo-rum şimdi..su-su-yo-rum sesim cümle olup sana düşüyor, sana dönüşüyor..biliyorum..şimdi yatağında yalınayak, bentlerine akıyorsun ve çoğaltıyorsun kendini özenle ki ben şehrin kenar süslerine dönüşen silik ışıkları altında seni bulabileceğin köstebek deliklerini arıyorum..ve gül kokulu teninin üzerinde seni açacak, terinde işlenebilecek harfleri topluyorum ıslak/sahilinden..Frigya mezarları gibi gizli deliklerindeyken sen..elimde parmak aralarıma damlamış mumla, patikalarından, kıyılarından ve kuytularından sana geçitler arıyorum..içine girip büyümek, büyümek, büyümek adına ki umursamadan yürüyorum geceden/sabaha..ve bil ki sevgili; kirpiklerinden çıplak bir melodi yayılıyor sessizliğe sensizliğe..bil/iyorum asla bağışlamadın beni..göğüs uçlarındaki uçurumlarının çizgisinde ki
yaşamdan alıkoymadan beni, bırakırken sessiz/sensiz..sen; yüreğimi kaplayan bu korkuya, kanımın akmasına izin veren kadın/kadınım..senin yüreğine akıyorum kelimelerimin tınısından,
vazgeçerek delilenmelerimden, densizliklerimden..avuç içlerinde izler bırakıyorum t-anı diye.
yüreğim aklıma el verdiğince ki ayva göbeğinin ortasında duruyorum..(gül-düm..n’densiz ve yersiz) bir çocuğun kahkahasında geceye bulanırken gün..kokun düşüyor burnuma/üşüyorum
tırmanırken doruklarına..dibini görmediğim karanlıklarına iniyorum/ıslak ki unuttum/umuttun teninde dağılan şifreleri..sahi kelimelerin çıkardığı ıslak sesi duy/uyormusun..çocuk parklarının
sessizliği kanıksayışı gibi..bu gece yarısı şehri soyuyorum teninden ki sen bendin..benimdin..
(var) olmasaydın, (var) olmazdım...
(...)
defterin sayfalarında
yaşam sandıkları şeyi
köklerinde arayan,
çiceklerle konuşan
kadınların
halidir bu.
ve ben,
bir şiirin derinliğinde,
tali yol çıkmazında
uzak uzak ayrılan
insanların
içine düşüp,
kaybolan sözleri
biriktiriyorum.
kimsesizliğe açılan
bir kapı bu/
ruhum...
el verip gözlerime
kapa üstüme
bildiğin karanlığı,
bir ateş böceği buldum,
kalbime ekeceğim.
bunu bazı geceler yapar
bir de kaybolmuş çocuklar...
avucumun içinde aradığım
atlas/
dünyasını savurup
boşluğuna...
çekip gitti
kaf şahit buna
anka ve zaman ki
Arafımsın benim.
sağanağım..
yağmurun sonrası
toprak kokuyorum yine
beni çağırıyor atalarımın
göç ettiği rüzgarlar
bir göl kadar deniz
ve taşlara kazınmış harfler.
elimde iki taş
biri akik diğeri mu allak...
kanıma bulaşan
bir söz/ün
bir kelimen
bir merhaban
oldu yaşamak.
boşluğuna yaslanıp
sırtımın
izledim/
dudaklarını
anlat diye/
kaç yaşında isen
o kadar zaman
düşsün hecelerin
ağız boşluklarından
yerin çekimine.
dalıp sana,
bir şiir çekip üzerime
sanırım şimdi gece/
düşlere açılan kapılara
sürtüp
beklentilerimi
düşürdüm ellerimden
geçmişimi ki
titreyen sesini duydum/
evimdeki ay saatinde.
terliyordum/
kaygan zeminlerinde
pembe istiridyeler
topluyordum,
parmak ucu dokunsallığımla.
ürperen yerlerine
çarparken soluğum.
yürüme bilmeyen
bir adamın
yılkılarla yurt değiştirmesi
kadar
dörtnala durdum.
mevsimlerin ortasında.
birdaha bahar olur muyum
derken,
saçıma mavi yağdı
tenime iyot
tuzun dilimde
deniz oldum..
ıslandım.
mabetimde
kulağıma sokulan
bir inleme ve hırıltı
kırıp içimdeki putu
dağın ardına sürdü
bedenimi ve ruhumu ki
kınalı ellerinde
güneşe gökyüzü çağıran
mavi dövmeli
kadının ağıdı/
tutuşdurdu
sayfalarımı..
bir kutunun
içindeyim.
ışık sızıyor
nerede olduğumu
ve kim olduğumu
hatırlamıyorum...
birkere alıştımı gözlerin
karanlığa
o zaman
bakmaya başlıyorsun
derinliğine
saklanan herşeye
bu yola çıktığımda
sonbahar giriyordu
kapılarımdan içeri
camı açıp
kayan bir yıldızın
peşine düştüm o zaman
şimdi/ esiyorsun tenime
ayaz adımları ile
geçiyorsun tenimden
çıplak bileğin
çarpıyor omuzlarıma
üşümüyorum hayır
terli ve alınganım.
sahi
bize ateşte yanmayı
öğreten de kim İbrahim?
(...)