BEN NEDEN SIĞAMADIM AVUÇ İÇLERİNE
Islak bir mevzu benim için
gidişin Kaç günü içtiğimi ve kaç şiire sobelendiğimi bilmediğim Sen uzak ihtimallere giden otobüsleri severdin ayırt etmeden Kaç isimsiz adres geçilir onu hesap ederdin Kaldırsınlar derdin yollardan tabelaları ve söksünler zamanın parmak uçlarından dakikaları Canım acırdı bilmezdin ... Hayallerimden başlayarak önce kendimi yakmak isterdim gözlerinin önünde Kalmanı sağlayacak satırlar bitmediği için vazgeçerdim Ne zaman hangi otobüsün camına yapıştırdın yüzünü ... Önce evler yırtıldı sonra sokaklar ardından bu koca şehir topuklarına kadar Kaç kez diktim ve kaç kez ördüm saçlarını yeniden bilmezsin Yetim bıraktığın caddelerde devriyeler geziyor sabit aralıklarla İmdat çığlıklarını ve yalnız gezen adamları topluyorlar Gizleniyorum aklını kaçırmış gölgelerin bacak aralarına beni de rutubetli duvarlara asmasınlar Sen gittiğinden beri selamlaştığın herkes yüzüme saklanarak bakıyor Dudak kenarlarında bir acımtırak türkü yavan yavan söylüyorlar ki sözlerini de bilmiyorlar Her sabah beslediğin bir kedi vardı ya -ismi elma şekeri miydi neydi- sanırım bir sevgilisi var artık kapının önünde yatmıyor ve o inatçı simitçi çocuk -hani ellerin üşümüş yavrum derdin- hala kalın giyinmiyor Gazete dağıtan adam yanlış kapıda aynen ısrar ediyor Beni merak etme Yaralarımı kanatmayı alışkanlık edindim kanatıp kanatıp satırlara sen diye sürmeyi Zihnimin köklerini karıştırıp kanlı ellerimle seni anlatan imgeler buluyorum sonra beğenmeyip atıyorum hepsini Bak işte tatsız tuzsuz şiirler yazıyorum Çoktandır sabah ezanlarını duymuyorum ya müezzinler unutuyor ya ben ayılamıyorum Eski Türk Filmlerini kaçırmıyorum Bazen Kadir oluyorum bazen Cüneyt filmin sonunda sana kavuşuyorum Gelip örtersin diye üstüm açık yatıyorum Dizimde uyursun diye masallar biriktiriyorum Kitapların sayfalarına seni seviyorum yazıyorum Diktiğin çiçekler üzülmesin diye yalanlar söylüyorum Kısacası sen gittiğinden beri kendimi kandırıyorum ... Biliyorum masal tadında uyumayacaksın dizimde Kokunu bir daha sürmeyeceksin tenime ve üzülmeyeceksin kelebeklerin kanatlarını ateşe atıp gidişine Zaten geceler de gelinliklerini çıkardı artık yıldızlar daha parlak batıyor gözlerime Ne anneme ne babama söylemedim gittiğini ne de arkadaşlarıma Aslına bakarsan kendime bile söylemedim daha Ah Yâr Minareler usulca sokulup el açarken göğün sinesine ben neden sığamadım sanki avuç içlerine ... Arşivden Özgür SARAÇ / Râzı |
Tütsülü ağıtlara boyun eğerek, kaderine razı notalarla gelirmiş Eylül yağmurları
Ve bu yüzden biraz yorgundur adımları...dalgın, dağınık, hatta biraz karışık
Oysa kanatlanıp uçmasınlar diye yüreklerden, avuçlarda saklamak gerekirmiş güvercin bakışlı zamanları
Çünkü gün gelir mutlaka bedel istermiş aşk
...
Ben hiç böyle güzel duygusal şiirler yazamadım hayatım boyunca.
Acaba diyorum; şimdi bu şiirin güzelliğini kıskansam, şiir kıskanan biri olarak edebiyat tarihine geçer miyim
Yoksa şiirleri yazan Râzı bey buna razı olur da, bu bir sır olarak kalır mı 🙂
Aşk deyince hüzün ve ayrılık çağrışım yapıyor hâliyle.
Aşk acısı diye bir gerçek var çünkü
Ama aşkı yaşayabilen kişiler aşkın acısına da katlansın artık.
(Burası şiirin güzelliğini kıskanmada son level)
Yalnız bir de gerçek var ki;
Lelia çok güzel şiirlere ilham oluyor. Hatta biraz fazla güzel.
Bu nedenle ona da çok teşekkürler...