Ateşten Doğuşun Hikayesi
Bu, sadece bir Mareşalin biyografisi değil; bir idealin, bir milletin küllerinden yeniden doğuşunun romanıdır.
Mustafa Kemal. Bir liman şehri olan Selanik’in tozlu sokakları...
(Karakterler: Mustafa Kemal Paşa, Kurgusal Tarihçi Kemal Bey, Kurgusal Eski Bürokrat Sadık Bey, Genç Katip Rıza Bey) 1928, Çankaya Köşkü, Ankara Gecenin geç saatleriydi. Çankaya Köşkü’nde, Mustafa Kemal Paşa çalışma masasında, eski Osmanlıca metinlerle dolu kalın bir cildi inceliyordu. Karşısında, genç ve idealist Tarihçi Kemal Bey oturuyordu. Mustafa Kemal, elindeki kitabı kapattı. "Kemal Bey, biliyor musunuz, bu devlette reform yapmak için defalarca teşebbüs edildi. Tanzimat, Islahat... Hepsi başarılı olamadı. Neden?" Kemal Bey, çekinerek cevap verdi: "Paşam, çünkü onlar kökten değişimi reddettiler. Eski kurumları makyajlayarak korumaya çalıştılar. Yeni binayı eski, çürük temeller üzerine kurdular." Mustafa Kemal başıyla onayladı. “İşte bu yüzden, bizim yaptığımız şey Islahat (Reform) değil, İnkılap'tır (Devrim). Bizim temel ilkemiz Devrimcilik veya diğer adıyla İnkılapçılıktır.” Bloknot: İnkılapçılık, diğer tüm ilkelerin (Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Laiklik, Devletçilik) yürürlüğe konulmasını sağlayan itici güçtür. Anlamı; çağın gereklerine uygun olarak geri kalmış kurumları kökten yıkmak, yerine yepyeni, modern kurumlar inşa etmek ve bu dinamizmi sürekli kılmaktır. Durmak, geriye gitmek demektir. Mustafa Kemal, elindeki cildi masaya koydu. “Bu ülkenin kurtuluşu, sadece bağımsızlıkla gelmedi. Zihniyetin kökten değişmesiyle geldi. Bir meclis açmak, Cumhuriyeti kurmak yetmez. O Cumhuriyeti yaşatacak kanunları, kurumları ve en önemlisi, sürekli ilerleme ruhunu tesis etmek gerekir.” Eski Bürokratın Direnişi Osmanlı’nın son dönemlerinde önemli görevlerde bulunmuş olan Eski Bürokrat Sadık Bey, Cumhuriyetin getirdiği köklü değişimlere ayak uyduramayanlardan biriydi. Onca yıl hizmet ettiği kurumların (Saltanat, Hilafet, Şeriye Mahkemeleri) birbiri ardına kapatılması, onun için büyük bir yıkımdı. Sadık Bey, bir dönem birlikte çalıştığı, şimdi Adalet Bakanlığı’nda önemli bir görevde olan Genç Katip Rıza Bey’i ziyaret etti. Rıza Bey, yeni Türk alfabesiyle hazırlanmış yasaları inceliyordu. “Rıza,” dedi Sadık Bey hüzünle. “Bu kadar acele niye? Neden her şeyi bir anda yıkıyorsunuz? Ne gereği vardı şapka kanununun, ne gereği vardı medreseleri kapatmanın? Halkın buna alışması gerekmez miydi?” Rıza Bey, elindeki dosyayı kapattı. “Sadık Bey, İnkılap aceleyi sever. Eğer köhnemiş bir yapıyı parça parça sökerseniz, o yapı tekrar birleşir ve sizi geriye çeker. Bizim devrimimiz bütüncül olmak zorundaydı.” “Eğer Laiklik ilkesini kabul ediyorsak, eğitimi ve hukuku bilim dışı kaynaklardan temizlememiz şarttır. Eğer Cumhuriyetçiliği kabul ediyorsak, saltanatın ve hilafetin kurumlarını tamamen ortadan kaldırmamız gerekir. İşte Devrimcilik, tüm bu ilkelerin ödün vermeden uygulanmasıdır.” İlerici ve Dinamik İlke Mustafa Kemal, İnkılapçılığı sadece geçmişi tasfiye etmek olarak değil, aynı zamanda geleceğe dönük bir dinamizm olarak görüyordu. 1935, Ankara… Tarihçi Kemal Bey, Paşa’nın talimatıyla hazırlanan yeni bir tarih kitabının son düzeltmelerini yapıyordu. Paşa, bu ilkenin Anayasa’daki yerini sağlamlaştırmıştı: Atatürk İlkeleri, artık Anayasa’nın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez maddeleri arasına giriyordu. Kemal Bey, bu durumu Paşa’ya sordu: “Paşam, Devrimcilik, sürekli değişim demektir. Ama ilkeleri Anayasa’ya kalıcı olarak koymak, bu değişime ters düşmez mi?” Mustafa Kemal Paşa, bu sorunun yanıtını yıllar önce vermişti ve şimdi tekrarladı: “Hayır, tam tersi! İnkılapçılığın kendisi bir ilkedir. Anayasa’ya koyduğumuz şey, değişime ve çağdaşlaşmaya olan bağlılığımızdır. Yarının şartları değiştiğinde, bugünün kurumlarını sorgulama cesareti, işte bu ilkenin özüdür.” Sadık Bey, zamanla değişime ayak uydurmayı öğrendi. Torununun yeni Türk alfabesiyle yazdığı mektupları okurken, İnkılapçılığın yıkım değil, yeniden doğuş olduğunu anladı. Bu ilke, Türkiye’nin çağdaş medeniyetler seviyesine ulaşma yolculuğunda durmaksızın ilerleme sözüydü.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.