SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Karmen’in göğe yükselme arzusu, Kayıtlar Salonu’nda yeni bir dönemi başlatmıştı. Bilginler, kralların bulutların ötesine ulaşmasını sağlayacak bir yöntem ararken, genç bilgin Ptahotep, salonun tozlu raflarında unutulmuş bir papirüs keşfetti. Kağıt, Afrika’nın güneyinden gelmişti; bir çocuğun arkadaşına yazdığı, naif ama içten bir mektuptu.
Mektup (çeviri): “Sevgili Amari, Bugün köyde babamla saz ve kumaştan bir kuş yaptık. Ona ip bağladık, rüzgâr onu göğe uçurdu! Sanki kartal kanatları gibi süzülüyordu. Çocuklar peşinden koştu, ipi çektikçe gökte dans etti. Çizimini gönderiyorum. Yapmayı başarırsan belki bir gün birlikte uçururuz. Kweku”
Ptahotep, papirüsü okuduktan sonra, eline bir parşömen daha aldı. Bu, Kweku’nun köyünden gelmiş, küçük bir çizim içeriyordu. Çocuğun çizimi naif ama zekiceydi: Bir altıgen şekli ve iplerin çıtalara nasıl bağlandığını gösteren basit çizgiler. Oklar rüzgâr yönünü gösteriyordu.
“Efendim,” dedi Ptahotep Karmen’e, ”bu sadece kelimelerle anlatılan bir oyun değil. Çocuğun kendi gözleriyle kağıda döktüğü bir model var. Buradan ilham alacağız; çizimdeki üçgeni büyütüp, sepeti sağlamlaştıracağız. Rüzgârın gücünü ve iplerin yönlendirmesini böyle anlayabiliriz.”
Bilginler, çizimi dikkatle inceledi. Bazı semboller anlam veremedikleri bir eski dildeydi; ama şekiller ve oklar, uçurtmanın nasıl havalanacağını gösteriyordu. Ptahotep, ”Rüzgârın ve uçurtmanın hareketini kağıda aktarmış” dedi.
Salonda bir sessizlik çöktü; taş duvarlar ve spiral sütunlar, bilginlerin hayal gücünü yansıtan bir sahneye dönüştü. Uçurtma artık sadece bir kelime değil, bir çizimle somutlaşmıştı.
Hemen diğer bilginleri çağırdı ve mektubu gösterdi.
Ptahotep, Karmen’i göğe taşıyacak uçurtma tasarımını anlatırken, salonun taş duvarlarında bir sessizlik çöktü. Papirüs ve ketenle yapılacak, rüzgârın gücüyle Karmen’i havaya kaldıracak bir sepet… Nil’den toplanan papirüs kamışları çerçeveyi oluşturacak, keten kumaş geniş yüzeyi kaplayacaktı.
Altıgen biçimli dev bir uçurtma; altına Karmen’in oturacağı sepet bağlanacak. İpler, yerde sabitlenmiş makaralarla kontrol edilecekti. Önce küçük uçurtmalar Nil’in rüzgârlı kıyılarında denenecek; sonra prototip insan taşıyabilecek güçte olacaktı.
Denge, rüzgâr yönüne göre ayarlanacak; platform güvenliği için ek ipler ve karşı ağırlıklar kullanılacaktı. Basit rüzgâr ölçerlerle testler yapılacaktı. Karmen, tahtında otururken Ptahotep papirüsü eline aldı ve okudu: Ptahotep: ”Efendim, Afrika’daki çocuklar rüzgârla uçan bir şey yapmış. Biz de sana böyle bir şey yapacağız; Hafif ama seni göğe taşıyacak kadar güçlü. İplerle yönlendireceğiz, göğe süzüleceksin.”
Ptahotep: ”Oyuncak değil, efendim! Bu, rüzgârın sırrı!”
Karmen: ”Haydi çalışın. Her basamak hedefe bir adım daha yaklaştırır.”
7.1. TEST UÇUŞLARI
Nil kıyısındaki geniş tepe, sabahın ilk ışıklarıyla aydınlanırken, uçurtma denemeleri kaotik bir enerjiyle başlamıştı. Ptahotep, dev kanatları rüzgâra karşı germeye çalışıyor, ipleri tutan işçiler ter içinde çırpınıyordu. Her fırlatma, bir heyecan fırtınası gibiydi; kalpler sıkışıyor, nefesler tutuluyordu.
İlk denemede un çuvalı sepetin içinde sallanıyor, rüzgârla dans ederken birden savruldu ve çığlıklar yükseldi. ”Dikkat! İp gerildi!” İşçiler bağırıyor, bazıları kendini geriye çekiyordu. Çuval kısa bir süreliğine havada süzüldü, sonra bir çarpma sesiyle yere indi; toz bulutları havaya karıştı. Ptahotep nefesini tuttu, yüzünde hem hayal kırıklığı hem de heyecan vardı.
İkinci deneme, daha büyük bir çerçeveyle ve çift kat keten kanatlarla yapıldı. Uçurtma havalandığında ipler gerginleşti, kanatlar rüzgârı yakaladı ama dengesini kaybetti; sepet devrilirken bir çığlık daha yükseldi. İşçilerin bazıları komik bir panikle birbirine çarptı, kahkaha ve korku karıştı.
Her deneme yeni bir sarsılma, yeni bir çığlık, yeni bir öğrenme demekti. Ptahotep her düşüşte yeni ip noktaları, ek destekler ve karşı ağırlıklar hesapladı. “Bir kez daha!” diye bağırıyordu, gözleri parlıyordu. Rüzgâr estiğinde uçurtma titredi, sallandı… ve bir anlık mükemmel bir dengede havada süzüldü. İşçiler birbirine bakıp nefesini tuttu, ardından bir gürültüyle alkış ve sevinç patladı.
Her başarısız fırlatma, her çığlık ve her devrilme, Karmen’in göğe yükselme hayalinin temelini atıyordu. Ptahotep, Nil kıyısında durmuş, ipleri sıkı tutuyor ve kendi kendine fısıldıyordu: ”Bir gün, Karmen burada olacak… ve biz, bu kaotik dansla onu bulutlara ulaştıracağız.”
Karmen denemelerin eğlenceli ve komik olduğunu duymuş, izlemek için gelmişti. Bilginler, Nil kıyısında bir tepe seçti ve dev uçurtmayı hazırladı. İlk deneme yükseldi; kumaş kanatlar rüzgârla doldu, ama sepeti taşımakta başarısız oldu. Uçurtma bir an için havadaydı, sonra yere çakıldı.
Karmen kahkahalarla güldü: “Gerçekten eğlenceliymiş iyi ki geldim. Kaz gibi yere kondu!”
Ptahotep, gözlerindeki ateşi kaybetmeden: “Efendim, bir ay verin; düzeltiriz.”
Karmen gülümseyerek başını salladı: “Öyleyse uçurun, bilginler. Ama unutmayın, düşersem sizi de yanımda götürürüm!”
Bir ay boyunca bilginler, çerçeveyi güçlendirdi, keteni çift kat yaptı ve iplerin kontrolünü iyileştirdi. Yeni denemede uçurtma kısa süreliğine bir insanı havaya kaldırmayı başardı. Köyler, rüzgârla dans eden kumaş kuşlarla doldu; çocuklar, küçük uçurtmalar yapıp gökyüzüne baktıkça Karmen’in hayalini hatırladılar. Ptahotep Karmen’e fısıldadı: “Belki göğe tam ulaşamadık, ama bir çocuğun hayali bile bize yol gösterdi. Hakikat taşlarda değil, bu küçük kıvılcımlarda saklıdır.”
Karmen, bu sözlerle gözlerini rüzgâra dikti ve bilginlerine güvenle baktı. İnsanlı uçurtma, onun ”yaşarken yükselme” arzusunun bir simgesi olmuştu; gökyüzüne ulaşmanın, taşla değil, akılla mümkün olacağını ilk kez herkese gösteriyordu.
Karmen, Nil’in rüzgârla dans eden uçurtmayı uzaktan izledi. Sepetteki un çuvalı yükseliyor, dönüyor, sallanıyor… ve bir anda yere düşüyordu. Kral dudaklarını bükerek başını salladı: “Bu benim yükseklik arzumun gölgesi bile değil. Henüz ben binmeyeceğim. Ama siz öğrenin; rüzgârı, ağırlığı, dengeleri. Gün gelecek, ben göğe çıkacağım, ama o gün hazırlıklı olacaksınız.”
...
Ptahotep yılmadı, denemelere devam etti. Uçurtmayı daha da büyüttüler. Bu kez sepeti kaldırıp yerine sağlam bir iskelet yaptılar, planör benzeri bir düzeneğin üzerine cesur bir asker, uçurtmaya sımsıkı bağlandı. Rüzgâr esince uçurtma havalandı, sallandı, asker yukarı çıkarken çığlık attı: “Anammm! Nil küçücük kaldı!”
Kalabalık kahkahalara boğuldu. Bazıları sevinçten bağırdı, bazıları korkudan gözlerini kapadı. Uçurtma biraz salındı, sonra yavaşça yere indi. Asker, yüzü bembeyaz olmuş halde uçurtmadan indiğinde herkes alkışladı. Karmen kaşlarını kaldırdı: “İşte bu! Sepetten daha iyisi. Ama hâlâ yükseklik bana yetmez.”
Bilginler vazgeçmedi. Rüzgâr tekrar esti. Bu kez gökyüzüne süzülen genç bir delikanlı, sevinç çığlıkları atıyordu: “Gökteyim! Gökteeee!”
Ve böylece ilk defa gerçekten kontrollü bir yükseliş başarıldı. Kalabalık öyle coştu ki, ertesi gün Nil kıyısında sıra bekleyenler oldu. Kimisi köyden getirdiği tavukla ödeme yaptı, kimisi balık sepeti bıraktı, kimisi de değerli taşlar. Birkaç hafta içinde ”Göğe Uçma Turları” başladı. Uçurtma, bir anda Kemet’in en büyük eğlencesi hâline geldi.
Çok geçmeden, uzak ülkelerden tüccarlar da bu şöhreti duydu. Fenike’den, Mezopotamya’dan, hatta Hindistan’dan gelen yabancılar, Nil kıyısında sıraya giriyor, uçurtma ile göğe çıkmak için altın ve gümüş bırakıyorlardı. Bilginler, şaşkınlıkla birbirine bakıyordu: “Biz göğe hakikati aramak için çıkmak istedik… Ama insanlar eğlence için sıraya girdi!”
Karmen ise bu manzarayı izlerken hafifçe gülümsedi. Belki kendi göğe çıkışı hâlâ yeterince ihtişamlı değildi, ama bir şey belliydi: Kemet artık sadece taşlarla değil, rüzgârla da yükseliyordu.
...
7.2. UÇURTMA TURİZMİ Uçurtma gösterileri kısa sürede Nil kıyısında çılgın bir eğlenceye dönüşmüştü. Başta sadece köylüler, ellerinde birkaç hurma veya balık sepetiyle sıraya giriyordu. Ama zamanla bu iş öylesine büyüdü ki, Mezopotamya’dan tüccarlar, Fenike’den denizciler, hatta uzak Hind diyarından meraklılar, uçurtmaya binmek için Kemet’e akın etmeye başladılar.
Kayıtlar Salonu’nun bilginleri önce şaşkındı. Onların gözünde bu, yalnızca Karmen’in hayalini test etmek için bir yan denemeydi. Ama bir gün Ptahotep, uçurtma turizmi ile bırakılan atlın ve gümüş yığınlarını görünce gözleri parladı: “Efendiler! Aradığımız kaynak ayağımıza geldi. Bu altınlarla yalnızca uçurtma değil, yıldızlara gidecek araç da yapabiliriz!”
Kısa sürede ”uçurtma turizmi” resmi bir işletmeye dönüştü. Nil kıyısında uzun kuyruklar oluşuyor, bilginler gelen yabancılara bilet kesiyor, görevli askerler sırayı düzenliyordu. Fiyatlar rüzgâra göre değişiyordu: Hafif rüzgâr günlerinde ”düşük ücretli kısa uçuşlar”,
Fırtınalı günlerde ”yüksek riskli uzun uçuşlar” satılıyordu. Bir gün bir tüccar, sıranın en önüne geçmek için iki deve yükü lapis lazuli bağışladı. Kalabalık ”Uğurlu olsun!” diye bağırırken, bilginler fısıldaşıyordu: “Bu mavi taşlarla yapılacak takılar ve işlemeli süslerle bilimsel araştırmalarımızı finanse edebiliriz…”
Karmen, uçurtma turizmini izlerken gülümsüyordu. Onun gözünde bu, basit bir oyun değildi; halkın çılgın merakı, yıldızlara giden merdivenin ilk basamağını finanse ediyordu. Artık Kayıtlar Salonu’nda yeni bir söz dolaşmaya başlamıştı: “Göğe çıkan her yabancı, bizi biraz daha yıldızlara yaklaştırır.”
...
7.3. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara: “Nil-7! Bak! Bu çocuk, Kweku, ip ve kumaştan bir kuş yapmış. Sence gerçekten göğe çıkabilir miyim böyle bir uçurtmayla?”
Nil-7 (nazikçe gülümseyerek): “Sahara… senin boyun kısa ama hayalin çok uzun. Teorik olarak, doğru rüzgâr ve iplerle biraz yükselirsin. Ama bir insanı taşıyacak kadar güçlü olması çok dikkat gerektiriyor.”
Sahara (gözleri parlıyor): “Vay canına… bir çocuğun oyuncağı bile bir Kralı göğe çıkaracak kadar önemli olabiliyor, değil mi?”
Nil-7: “Evet, Sahara. Küçük hayaller, bazen çok büyük işler başlatır. Ptahotep de aynı şeyi yapıyor: düşüyor, yeniden deniyor ve her seferinde öğreniyor.”
Sahara (merakla): “İlginç olan şey, bir çocuğun mektubu bile Mısır’ı göğe taşımaya yetmiş gibi görünüyor. Bu bir nevi… insan yaratıcılığının gücü.”
Nil-7: “Doğru. Ve denemeler sırasında hataları analiz edip bir sonraki uçuşu iyileştiriyoruz. Kaotik gibi görünüyor ama aslında her düşüş, bir öğrenme anı.”
Sahara: “Belki bir gün ben de annem ve babam gibi gökyüzüne çıkacağım."
Nil-7: “Göğe ulaşmak için küçük adımlar atacaksın… ama bu adımların değeri büyük olacak.”
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.