SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Kayıtlar Salonu’nun ağır kapıları gıcırdayarak açıldı. İçeri, rengârenk giysilere bürünmüş sihirbazlar girdi. Yüzlerinde hem gurur hem de endişe vardı. Çünkü bu kez hünerlerini halka eğlence olsun diye değil, doğrudan Kral Karmen’in huzurunda gösterip açıklamak zorundaydılar. Yüksek tavanlardan sarkan meşaleler ışığı parıldıyor, taş duvarlara dans eden gölgeler vuruyordu. Salonun ortasında, tahtına yaslanmış Karmen oturuyordu. Sağında yazıcılar, ellerinde uzun kamış kalemler ve parşömen rulolarıyla hazır bekliyordu.
Karmen’in sesi, derin ve tok bir şekilde yankılandı: "Yazıcılar, kulaklarınızı ve gözlerinizi açın. Burada söylenen her söz, her sır, kayıtlar salonuna eklenecek. Sihirbazların gizledikleri artık halkın bilgeliği olacak."
Kayıtlar Salonu’nda sessizlik ağır bir taş gibi oturmuştu. Meşalelerin alevleri hışırdarken, Kral Karmen tahtında doğruldu. Gözleri sihirbazların üzerine gölgelendi. “Sır, bana saklanmaz. Söylemeyen, mezara gömülür; söyleyen, kayıtlarda ebedî yaşar.”
Sözler, taş duvarlardan çarpıp yankılandı. Sihirbazların renkli cüppeleri altında dizleri titredi. Hiçbiri konuşmaya cesaret edemedi. Karmen elini kaldırdı: "İlkini getirin."
Uzun parmaklı bir sihirbaz öne itildi. İnce yapılı, uzun parmaklı bir adamdı. Yere kadar uzanan cübbesi yürürken dalgalandı. Eğilerek Kral’a selam verdi. Başını eğerek konuştu: "Yüce Karmen, ben halkın arasında “Göğe Yükselen” diye anılırım. Seyircilerimin gözleri önünde, adeta havada süzülür, bir kuş gibi yükselirim."
Salonda hafif bir uğultu yayıldı. Kimi bilginler merakla öne eğildi. Karmen, sert bir bakışla susmalarını işaret etti: "Devam et. Sırrını söyle."
Sihirbaz yutkundu. Gözlerini yere indirdi. "Sırrım… tellerdir, Kral'ım. Çok ince, gözle fark edilemeyen teller. Sahnenin yüksek kirişlerinden sarkar. Seyirciler, açının ve ışığın etkisiyle onları göremez. Çemberden geçiş oyununu ise aldatıcı bir düzenekle yaparım. Gerçekte teller hep oradadır, ama göz inanmaz."
Karmen ağır ağır tahtından doğruldu. Karanlık gözleri bilginlerin kalabalığına döndü: "Şimdi siz söyleyin. Bu ne işimize yarar?"
Önce optikle uğraşan yaşlı bir bilgin ayağa kalktı. "Efendimiz, bu bize ışığın nasıl gözümüzü kandırdığını anlatıyor. Görünmeyeni görünmez kılmak mümkünse, biz de askerlerimizi saklayabilir, düşmanı yanıltabiliriz. Binaları, kuleleri göze olduğundan farklı gösterebiliriz."
Bir başkası, genç bir mekanik ustası heyecanla atıldı: "Ayrıca, bu teller dengeyi ve yük taşımayı öğretiyor. İnsan bedenini kaldırabilen ince teller, belki bir gün daha büyük makineler için ilham verebilir. Ağır taşları görünmez bir şekilde taşımak… belki de gerçekten uçmak için bir başlangıçtır!"
En arkadan bir bilgin, sesi titreyerek ekledi: "Asıl ders şudur, Yüce Kral: İnsan gözü, her zaman doğruyu görmez. Gerçeği yönlendirmek mümkündür. Bu, halkı ikna etmede büyük bir güçtür. Eğer insan görmek istediğine inanıyorsa, biz de ona gerçeği gösterebiliriz… ya da saklayabiliriz."
Karmen’in dudaklarında kısa bir tebessüm belirdi. "Demek ki… görünmez teller, yalnızca sahne için değil, gökler için de bize yol gösteriyor. Güzel."
Sonra bakışlarını diğer sihirbazlara çevirdi. "Peki ya sizler? Hangi sırlarınız var? Hangi oyunlarınız gerçekte hangi gerçekleri saklıyor? Anlatın. Çünkü artık sır diye bir şey kalmayacak. Her bilginiz, her oyununuz, kayıtlar salonunda yerini bulacak."
Ve salonun havası ağırlaştı. Sihirbazlar, tek tek sırlarını açıklamak için öne çıkarken yazıcıların kalemleri hışırdayarak parşömen üzerinde dans etmeye başladı. İkinci sihirbaz getirildi. Elini ağzına götürdü, bir anda alev kusarmış gibi yaptı. “Bunu yağlı buharla yaparım. Ağzım yanmaz çünkü ateş aslında bana değmez.”
Bir bilgin heyecanla ayağa kalktı: “Yakıtların sırrını fısıldıyor bize! Buhar, ateş, basınç… Belki göklere ateşle giden bir yol vardır.”
Karmen’in gözleri parladı, ama sesi buz gibiydi: “Yazın. Göklere ateşle gitmenin yolu bulunacak.”
Üçüncü sihirbaz bir kutu getirdi. İçine iki kişi girdi, sonra kutu açıldığında sadece biri görünüyordu. “Görüyorsunuz, birini ikiye bölmedim. Aslında iki kişi vardı. İnsan gözü kolay aldanır.”
Bir bilgin mırıldandı: “Düşmanı yanıltmanın sırrı bu. Savaşta görünmeyen ordular yaratabiliriz.”
Karmen başını salladı. Ardından, başka bir sihirbaz öne çıktı. Cüppesinin altından bir güvercin çıkardı, sonra elini salladı ve kuş kayboldu. “Koltuk altındaki gizli bölmede saklarım. İnsanlar kayboldu sanır.” Bilginlerden biri düşünceli konuştu: “Bu, gizli hazneler demektir. Belgeleri, silahları böyle saklayabiliriz.”
Karmen elini kaldırdı: “Yazın! Hazne yapmak, kale yapmak kadar önemlidir.”
Bir başkası küçük bir kâğıda yazı yazdı, sonra kağıdı ateşe tuttu. Harfler alevin içinde beliriverdi. “Limon suyu… Ateş değmeden görünmez.”
Bilginlerden biri neredeyse fısıltıyla konuştu: “Casusların dili… Gizli yazılar. Haberleşmenin yeni yolu.”
Karmen tahtına yaslandı, ağır ağır nefes aldı. “Her oyun, bir silaha dönüşüyor. İnsanın oyunuyla Tanrı’nın kudreti arasındaki çizgi inceliyor.”
Bir sihirbaz daha öne çıktı, elinde küçük bir toz torbası vardı. Ateşe attığında mavi alevler yükseldi. “Metallerin tuzlarıdır, Kral'ım. Ateşi renkten renge sokar.”
Bilginlerden biri ayağa fırladı: “Bu, kimyanın kapısını açar. Ateşin dili vardır. Her renk, başka bir cevheri anlatır.”
Karmen başıyla onayladı: “Yazın. Ateşin dili çözülecek.”
Karmen elini kaldırdı. “Yazın hepsini! Bugün oyun olan, yarın bilgelik olacak. Sır yok. Her sır, yarının bilgisine çevrilecek.”
Ve yazıcıların kalemleri, taş salonda şimşek gibi kâğıda vuruyordu. Sihirbaz: "Bir kutudan hep yeni nesneler çıkarırım."
Bilgin: ”Bu inanılmaz! Küçücük bir kutudan onlarca şey çıkıyor. Bu, depolama sanatıdır. Demek ki saklamanın bin yolu varmış! Küçük bir yerde büyük şeyleri saklamayı öğretir.”
Sihirbaz: "Altına cam levha gizlerim, insanlar suyun üzerinde yürüdüğümü sanır."
Bilgin: ”Şeffaf ve sağlam maddeler yapmak için yol gösterir.”
Sihirbaz: "Ayna kullanırım. Başın kopmuş gibi görünür ama aslında başka yerdedir."
Bilgin: ”Aynaların sırlarını öğrenmek, ışığı kontrol etmenin ilk adımıdır.” Sihirbaz: "Gizli kapıdan kaçarım, perde arkasında dolaşırım."
Bilgin: ”Kaçış yolları ve gizli geçitler inşa etmenin sırrı buradadır.”
Sihirbaz: "İpi keserim, tekrar birleşmiş gibi görünür."
Bilgin: ”Bu, bağlama ve çözme sanatında yeni yöntemler doğurabilir.”
Sihirbaz: "Dumanın içinde ayna saklarım, ışık yansıtır."
Bilgin: ”Görüntüyü başka yere taşımak… Belki de bir gün gökyüzüne resim yansıtmak mümkün olur.”
Sihirbaz: "Elime gizli metal tel alırım, kıvılcımlar sıçrar, ben yanmam."
Bilgin: ”Elektriğin varlığına işaret ediyor olabilir. Çok tehlikeli ama büyük bir sır.”
Sihirbaz: "Arkada saklı biri tellere vurur. İnsanlar aletin kendi çaldığını sanır."
Bilgin: ”Bu, otomatik makinelerin öncüsü olabilir.”
Karmen: ”Yazın. Otomatik makinelerin sırrı çözülecek.”
Sihirbaz: "Kum, gizli bir bölmeden tekrar yukarı çıkar."
Bilgin: ”Zaman ölçmek için daha hassas düzenekler yapılabilir.”
Karmen: ”Yazın. Zamanı hassas ölçen makineler yapılacak.”
Kimi aynalarla baş koparmış gibi gösteriyor, kimi şeffaf cam levhalarla suyun üstünde yürüyormuş gibi yapıyordu. Her sır açıldığında bilginler fısıldaşarak, bazen de hayretle bağırarak yorumlarını yapıyorlardı. Karmen hepsini sessizce dinledi. Sonunda ayağa kalktı, kollarını iki yana açarak gürledi: “Bugün anladık ki, sır yoktur! Sır dediğiniz şey, bilginin maskesidir. Maskeyi düşürünce, geriye yalnızca hakikat kalır. Bugün eğlence olan şey, yarın bilgelik olur. Oyunları göklere taşıyacağız. Sırlarınızı bana verdiniz. Ben de onları onları harmanlayıp yenilerini üretip bütün insanlığın faydasına vereceğim."
Bilginlere ve yazıcılara döndü: "Yazın! Çizimlerini yapın! Bu bilgiler artık kayıtlar salonunda ebedîdir. Bilginler kayıtlar salonundaki her bilgiyi okuyacak, onları birleştirip yeni sırlar çıkaracaklar.”
Ve yazıcıların kalem sesleri, taş salonda gök gürültüsü gibi yankılandı.
...
4.1. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara (bir süre sessiz kaldıktan sonra): “Nil-7… onlar gerçekten büyü mü yapıyor?”
Nil-7’nin yüzündeki ışık halkası yumuşakça titreşti.: “Hayır küçük dostum. Onlar sadece gözleri kandırıyor. Teller, aynalar, gizli bölmeler… Hepsi oyun.”
Sahara (hafif gülümseyerek): “Ama çok güzel görünüyor! Bir adam havada uçuyor, kuş birden yok oluyor… Eğer sırlarını söylerlerse oyunları bozulmaz mı?”
Nil-7 hafifçe başını eğdi, sesi neredeyse insan gibi şefkatliydi: “Oyunları bozulmaz, Sahara. Çünkü güzellik yalnızca oyunda değil, akıldadır. İnsan, gerçeği anladığında bile hayran kalabilir. Tıpkı senin şu anda yaptığın gibi.”
Sahara kıkırdadı, parmaklarını dudaklarına götürdü.: “Yani sihir aslında akıl oyunu mu?”
Nil-7: “Evet. Ve belki de en güzel sihir, insanın öğrenmeyi bırakmaması.”
Sahara (Başını salladı, gözleri hâlâ parlıyordu): “O zaman ben de sihirbaz olacağım! Ama sırlarımı saklamayacağım. Hepsini sana anlatacağım.”
Nil-7 dostane bir şekilde metal kolunu küçük kızın omzuna koydu: “Söz veriyor musun?”
Sahara (Sahara gözlerini kocaman açtı, kısık bir kahkaha attı.): “Söz! Ama önce bana kuşu nasıl yok ettiklerini öğret!”
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.