SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Sahara yemeğini bitirdiğinde tabağındaki son pirinç tanesini kaşığının ucuyla yakalayıp gülümsedi. Annesi ve babasına teşekkür ederek kalktı. Nil-7 hemen arkasından, zarif ama kararlı adımlarla onu takip etti. Odasının kapısı kapanır kapanmaz Sahara yatağa kendini bıraktı ve robotuna seslendi: "Hızlandır, Nil-7. Ama atlama; hepsini görmek istiyorum… yıl yıl."
"Zaman akışı: gözlemsel hızlandırma modunda. Başlatılıyor, küçük hanım."
Odada, duvara düşen ışıklar takvim yapraklarına dönüştü. Her yaprak, yel gibi esip bir sonrakine devrildi. Nil-7’nin vizöründe “YIL +1” yazdı.
Yıl M.Ö. 4962 Nil kıyısında kurulan oval stadyumun çevresini baobab yaprakları süslüyor. Meşale, üç nehrin suyuyla yakılıyor. Koşucular çamurda değil, sıkıştırılmış kil pistte; okçular rüzgârı okumayı öğrenmiş. Şiir meydanında, Kemet dilinde bir kız çocuğu ”suyu paylaşan taş kavga bilmez” diye başlayan şiirini okuyor. Naîma’nın dudaklarında minik bir gülümseme.
Yıl M.Ö. 4961 Ev sahibi değişmiş: Batı kıyılarında dalgaların sesi eşlik ediyor yarışlara. Kano yarışları eklenmiş; sazdan tekneler suda ok gibi. Kadın sporcular, örgülü saçlarına deniz kabukları iliştirerek yüzme alanına giriyor. Kayıtlar Salonu’nun kâtipleri her atışı, her heceyi kayda geçiyor.
Yıl M.Ö. 4960 Okçulukta yeni bir dal: atlı okçuluk. Masailer kılıç gibi düz bir hat çiziyor kumun üstünde. Şarkı sahnesinde Habeş makamlarıyla Sahel ritimleri çarpışıyor; iki kültür, tek ezgi. ”Birlik türküsü” ilk kez söyleniyor.
Yıl M.Ö. 4959 Kadınların sayısı artmış. Güreş meydanında iki genç kadın birbirine saygıyla eğiliyor; kural ”diz yere” gelince dur. Şiir finalinde ”çocuk meclisi” temalı bir destan alkış topluyor.
Yıl M.Ö. 4958 Çocuklar için minik olimpiyatlar: ceylan gibi koşan ufak ayaklar, saz düdükleri eşliğinde pır pır. Naîma’nın gözleri ışıldıyor: ”Ben de koşardım,” diyor fısıltıyla.
Yıl M.Ö. 4957 Şifacılar meydanı kuruluyor: bitki tanıma, sargı bağlama ve temiz su kaynatma yarışları. Kazanan ekip, yara temizlemede kaynatılmış tuzlu suyu ve aloe merhemini birleştiriyor; seyirciden uğultu: ”Bilgi de bir spor.”
Yıl M.Ö. 4956 Barış yemini protokol oluyor. Her kapanışta, sporcular oklarını yere saplayıp yaylarını göğe kaldırıyor: ”Gücümüz rekabette kalsın, savaşta değil.”
Yıl M.Ö. 4955 Hakemlik kurulları çok-uluslu. İtirazlar, çakıl taşlarıyla oylanıyor; şeffaf cam küreye düşen taşların sayısı herkesin önünde. Kayıtlar Salonu ”adil oyun kuralları”nı papirus serisine bağlıyor.
Yıl M.Ö. 4954 Sığınmacı gençler de yarışlara kabul ediliyor. ”Oyunlar ülke değil, insan içindir” cümlesi stadyum kapısına kazınıyor. Naîma’nın kalbi bir an kabarıyor.
Yıl M.Ö. 4953 Meşale, artık yalnız ateş değil: dört yönden getirilen sular tek bir testide birleşiyor; su üstüne su dökülüyor, alkış tufanı. Şiirlerde Birlik sözcüğü artık fısıltı değil, yüksek ses. Nil-7’nin vizörü bir an titreşiyor: YIL +11.
Yıl M.Ö. 4950 Afrika Birliği Harita hologramı, zeytin dalı gibi kıvrılan sınır çizgilerini yutuyor. Başkent yerine ”Dolaşan Meclis” ilkesi kabul ediliyor: Konsey her yıl başka şehirde toplanacak. Bayrak: mavi şerit (Nil), altın daire (Güneş), yeşil yaprak (Yaşam). Antlaşma metni okunurken, Khaalid’in sesi uzaklardan yankılanıyor: “Bir taş bir başa yetmez; aklı bölüşelim.”
Yıl M.Ö. 4945 Çocuklar Büyür Amani ile Zeinab, artık genç birer delege. Çocuk Meclisi ”Gençlik Meclisi”ne evrilmiş; gündemde öğretmenlerin şiddet yerine oyunla eğitim vermesi, sokak hayvanları için ortak aşevleri, taş yerine toprak ve ahşapla nefes alan şehirler var. Amani konuşuyor: "Ezber aklı kapar, oyun aklı açar." Zeinab ekliyor: "Yoksul çocuğun önlüğü beyaz değilse, ekmeği beyaz olsun; okulda yemek zorunlu." Alkışlar, kil tavanın titreşimine karışıyor.
YIL M.Ö. 4940 beliriyor; Naîma istemsizce nefesini tutuyor. Yıl M.Ö. 4940 Devir Teslim Khaalid’in saçına ak düşmüş, ama bakışı berrak. Kayıtlar Salonu’nun spiral rampasında, Birlik Konseyi ve Gençlik Meclisi karşısında asa yerine yazı kamışı tutuyor. "Güç bir elde ağırdır; ben onu omuzlarınıza paylaştırıyorum." Mühür, meclis masasına bırakılıyor. Salonun kubbesinde yankı: ”Karar, ortak aklın hakkıdır.” Bir kaç ay sonra Kral Khaalid için cenaze töreni düzenleniyor. Kraliçe Ayla'nın yüzü ve elleri kırışmış, siyah eşarbıyla kocasının Krallar Mağarası'ndaki mezarı başında "doyamadım" diyerek ağlıyor. Naîma’nın gözleri buğulanıyor.
YIL M.Ö. 4939 kayıyor. Yıl M.Ö. 4932 Demokrasi Başlar Kraliçe Ayla için cenaze töreni düzenleniyor. Eşinin yanına gömülüyor. İlk genel oylama: renkli çakıl taşları şeffaf amphoralara atılıyor. Sayım meydanda, güneşin altında yapılıyor. Tercümanlar, işaret dili ustaları ve kâtipler yan yana. ”Bir kişi, bir taş” ilkesi kayda geçiyor. Yasaların özeti duvarlara resimlerle işleniyor; okuma bilmeyen de görerek anlasın diye. Zaman yeniden hızlanıyor; “YIL +30” odanın duvarında bir ay gibi büyüyor.
...
Naîma derin bir nefes alıyor. Gözlerinin önünden geçen onca yıl, bir masal ipliğine dizilmiş boncuklar gibi. "Hız iyi," diyor kısık sesle "ama kalbim yetişebilsin diye biraz yavaşlat, Nil-7."
"Anlaşıldı. Akış, hikâye temposuna çekiliyor."
Işıklar hafifliyor; dışarıda gerçek gecenin rüzgârı perdeyi kımıldatıyor. İçeride, geleceğin tohumları çoktan filiz vermiş. Sahara, simülasyonda Khaalid’in mühürü bırakışını, sonra da Kraliçe Ayla’nın eşinin mezarı başında fısıldadığı o tek kelimeyi duyunca, boğazına bir düğüm oturdu. Küçük dudaklarını büküp Nil-7’ye kızarmış gözleriyle döndü: “Hayat… ne kadar kısa, değil mi?” dedi kısık sesle. ”Onca emek, onca sevgi… Sonunda geriye bir kelime, bir gözyaşı kalıyor.”
Nil-7’nin amber gözleri hafifçe parladı. “İnsan kalbinin en büyük icadı, zamana karşı koymak için bıraktığı hatıradır. Khaalid’in sözü, Ayla’nın gözyaşı, senin kalbinde yaşamaya devam edecek.”
Sahara derin bir nefes aldı. “Keşke hiç kimse ölmeseydi. Ama galiba onların yaptıkları şey, yaşamaktan daha uzun sürecek.”
Nil-7 başını hafifçe eğdi. “Evet, Sahara. Bu, ölümlülerin ölümsüzlüğüdür.”
Sahara, gözlerini tekrar simülasyona çevirdi. Tarih, hiç durmadan akıyordu.
...
Yıl +30, +31 ... +39 +40 İcat Mevsimi Kayıtlar Salonu’nda geceleyin yağ lambaları uzun yanıyor. Kayıtlar Salonu’na binlerce belge eklendi. Ateşin nasıl yakıldığı, çekiç, ilk örs ve bıçağın nasıl üretildiği, kil kapların yapımı, ok ve yayın yapılışı, tekerleğin kullanımı, taşların kesilmesi, yontulması ve taşınması, gölgeyle zaman ölçülmesi, çiftçiliğin yöntemleri, gemi yapımı, yelken kullanımı, duvar örülmesi, ev inşası, müzik aletlerinin yapımı, sayıların sayılması, tapınaklarda nasıl dua edileceği, kılıç ve saban gibi aletlerin üretimi, harflerin ve resimlerin yapılışı, camın üretimi, su kanalların yapılışı, devenin evcilleştirilmesi… Her belge, binlerce yıl sonra bile insanın ilk adımlarını anlatan sessiz tanık oldu. Gökbilimciler gnomon gölgelerini yıl boyu izleyip bir takvim düzlüyor. Gölge uzunluklarına göre yıl dört ana döneme ayrılıyor: Uzayan Gölge (kış), Kısalan Gölge (ilkbahar), Yok Olan Gölge (yaz), Geri Dönen Gölge (sonbahar). Gölgenin en kısa ve en uzun olduğu gün halk bayram yapıyor. Nehir mühendisleri, karşı akıntıda çekişi artıran ters yelken denemeleri yapıyor; değirmenciler Nil’in kolunda ilk yatay çarkı döndürüyor. Dilciler, çok dilli bir sözlük başlatıyor: Kemet işaretleri, Khoi sembolleri, Manden yazıtları yan yana. Gençlik Meclisi’nin bir alt kurulu, ”açık atölye” günleri düzenliyor; halk, icatları görüp dokunuyor, soru soruyor. Ve gecenin bir yarısı, bir çıra alevi gibi parlıyor ilk ”dönme ekseni oyuncağı”: küçük bir topacın üstüne ince bir çubuk; jiroskop fikrinin beşiği.
Yıl M.Ö. 4920 - Taş ve Tuğla Okulu Bir bilgin, taş ve kil karışımıyla duvar örmeyi gösterdi. Öğrenciler şaşkın: “Toprak nasıl duvar oldu?” Sahara fısıldar: “Her taş, bir bilginin ellerinde ders aldı.”
Yıl M.Ö. 4910 - Uzun Ömürlü Su Kanalları Kuyulardan su taşınmaya başlandı. Kil borular döşendi, tarlalar sulandı. Nil-7 der ki: “Su, artık doğa değil, insanın öğretmeni.”
Yıl M.Ö. 4900 — Tekerleğin Evrimi Basit kütükler yerini oyulmuş tekerleklere bıraktı. Avcılar ve çiftçiler, yük taşımak için ilk arabaları kullandı. Sahara gülümser: “Taşlar artık yalnız yürümüyor, yük de taşınıyor.”
Yıl M.Ö. 4890 — Okçuluk Sanatı Mektebi Yaylar geliştirildi, oklar dengelendi. Avcılar hedefi ıskalamıyor, savaşçılar güvenle duruyordu. “Güç ve zekâ birleştiğinde ölüm de beslenir, yaşam da,” dedi bir bilgin.
Yıl M.Ö. 4880 - Yelkenli Gelişiyor Nil’in sularında yeni tekneler yüzer. Bu defa kare yelkenlerin yerine üçgen yelkenler denenir. Rüzgârı daha iyi yakalar, gemiler kuzeye karşı bile yol alabilir. Sahara hayranlıkla mırıldanır: ”Artık deniz de yollarını açıyor.”
Yıl M.Ö. 4870 - İlk Hastane Bilginler, Kayıtlar Salonu’nun üzerindeki boş bir arsayı şifa merkezi yapar. Bitkilerle merhemler hazırlanır, cerrahlar bakır neşterler kullanır. Bir yaşlı kadın şükreder: ”Kralın değil, bilginin ellerinde şifa bulduk.”
Yıl M.Ö. 4770 - Ateşle Metalin Dansı Bakır, tunç ve demir… ateşten çıkan üç güç. Kılıçlar keskinleşti, sabanlar toprağı deldi. Kayıtlar Salonu’ndaki belgeler her darbeyi kaydetti.
Yıl M.Ö. 4660 - Adaletin Yazıya Geçişi Kayıtlar Salonu’nda parşömenlere mühür vuruluyor. Herkesin önünde okunuyor: “Herkes eşittir; hırsızlık edenin cezası bellidir; hak yiyenin malı geri alınır.” Sahara gözlerini kısar: ”Artık söz değil, yazı da koruyor adaleti.”
Yıl M.Ö. 4550 - İlk Takvimler ve Gölge Saatleri Dikili taşların gölgeleriyle yıl ölçüldü. Kabileler artık günün hangi saatinde hangi iş yapılacağını biliyordu. Sahara parmaklarını gölgenin ucuna değdirdi: “Zaman artık bizimle konuşuyor.”
Yıl M.Ö. 4550 - Su ve Kum Saatleri Bir bilginin ellerinde kaplar şekilleniyor. Güneş’e bakmadan zamanı bilmek mümkün oluyor.
Yıl M.Ö. 4350 - Müzik ve Ritim Tahta, kemik ve hayvan derisinden ilk davullar çalındı. Rüzgâr flütleri, taş çanlar… Halk dans etti, ritim öğrenildi. Nil-7 fısıldadı: “İlk sesler, ilk toplum oldu.”
Yıl M.Ö. 4250 - İlk Kayıtlı Haritalar Taş tabletlerde nehirler, dağlar ve köyler çizildi. Gezginler artık yolu kaybetmiyor, keşif güvenle ilerliyordu. Sahara: “Toprağın yüzü de anlaşılır oldu.”
Yıl M.Ö. 4150 — İlk Cam Denemeleri Kum ateşle birleşti, saydam taşlar doğdu. Bir bilgin ışığı odakladı, gölge oyunları başladı. “Güneşin sırlarını şimdi görebiliyoruz,” dedi.
Yıl M.Ö. 3950— Taş Ustalarının Bilgisi Tepenin taşları kesildi, yontuldu ve taşınması belgelenmişti. Kayıtlar Salonu’ndaki taş levhalar, işçilerin her hareketini kaydediyordu. Sahara mırıldandı: “Taş da insan gibi öğreniyor.”
Yıl M.Ö. 3750 - Gemi ve Yelken Atölyeleri Ahşap gövdeler suya indirildi. Keçi derisinden yelkenler rüzgârla doldu. Kayıtlar Salonu belgelerle doldu: “İlk deniz yolculukları, ilk cesaret hikâyeleri.”
Yıl M.Ö. 3550 - İlk Tapınaklar ve Dua Yöntemleri Taşların üst üste dizilişiyle kutsal alanlar kuruldu. Belgelere yazıldı: dua nasıl edilir, hangi günler özel sayılır, ritüeller nasıl yapılır. Sahara sessizce baktı: “İlk tanrıya söz değil, düzen konmuş.”
Yıl M.Ö. 3350 - Matematik ve Pi’nin Doğuşu Bir bilgin, Nil taşkınlarının ölçümünü yaparken dairesel havuzların çevresini iplerle hesaplar. Defterine titizlikle işaretler düşer: “Çemberin çevresi, çapın üç katından biraz fazladır.” Kayıtlar Salonu’nda yankılanır bu sayı: 3.1415… Nil-7, Sahara’ya döner: “Matematik, yıldızlara giden yolun ilk anahtarıdır.”
Yıl M.Ö. 3150 - Gezegen Yörüngelerini Anlamlandırmak Genç astronomlar ve astrologlar, gökyüzündeki yıldızların düzenini defterlere işler. Gezegenlerin farklı hızlarla hareket ettiğini fark ederler. Bir bilgin, papirüse şu notu düşer: “Bir cisim, görünmez bir ip ile dairenin merkezine bağlıymış gibi hareket eder.” Sahara’nın kalbi hızlanır. “Bu… sanki bir gün yıldızlara çıkacağımızın haberi gibi.”
Yıl M.Ö. 3100 — Paganizm Başlar Başlamaz Bitti Heket’in kurbağa kafası, Babi’nin babun heykeli, Khepri’nin *okböceği maskesi… Hepsi tek tek kaldırıldı, altın kaplamalar söküldü, tahta oymalar yere yığıldı. Tapınak, bir zamanlar ilahi figürlerle dolu olan o görkemli haliyle değil, şimdi bomboş ve sessizdi. Böylece Antik Mısır mitolojisi ve Paganizm başlar başlamaz bitti.
Yıl M.Ö. 3078 — Uzaya İlk Adım Roketler göğe yükseliyor. İnsanlar atmosferi aşıyor.
Yıl M.Ö. 3000 — Krallar Uzayda Sahara’nın kalbi çarpıyor. Nil-7 ona bakıp fısıldıyor: “Binlerce yıl önce başlayan diyalog… Şimdi yıldızlarla kurulan diyaloğa dönüştü.”
34.1. ÇOK GARİP BİR ŞEY OLDU
Sahara’nın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Görüntüler hızla akıyor, icatlar birbiri ardına doğuyordu. İnsanlar, dağ büyüklüğünde mezar olan, saçma sapan piramitler değil, göğe yükselen dev roketler inşa ediyor, göğün mavisini yırtıp yıldızların arasına karışıyordu. Ama bir tuhaflık vardı. Küçük kız dudaklarını araladı: “Nil-7… Bir şey yanlış. Uzaya çıkmaları bizim tarihte MS 2000’lerde oldu. Burada ise MÖ 3000’de… Tam 5000 yıl fark var. Bu nasıl mümkün?”
Robot, parlak gözlerinde yumuşak bir ışıltıyla ona baktı. “Sahara, tarihin akışı sabit değildir. Onu şekillendiren, insanların nasıl davrandığıdır. Savaş, yıkım ve nefret yılları tüketir. Her savaş, bilimin yüzlerce yılını yakar. Fakat bu senaryoda krallar ve halklar diyalogu, paylaşmayı, ortak aklı seçti. Böylece binlerce yıllık kayıp yaşanmadı.”
Sahara düşündü, parmaklarını dizlerinde gezdirdi. “Yani… bizim dünyamızda savaşlar olmasaydı, biz de çoktan yıldızlara gitmiş olur muyduk?”
Nil-7 başını eğdi, sesi neredeyse bir ninni gibi yumuşaktı: “Evet küçük hanım. Senin gerçek dünyanda barut önce silah oldu, sonra roket. Bu senaryoda ise önce bilgelik, sonra bilim, en sonunda da yıldızlara giden yol oldu. Farkı yaratan teknoloji değil, onu hangi niyetle kullandığımız.”
Sahara’nın boğazı düğümlendi. Gözlerini simülasyondan alıp uzaklara baktı. “Demek ki yıldızlara giden yol… kalplerden başlıyor.”
Nil-7 metal ellerini yavaşça kaldırdı, sanki onaylarcasına. “Aynen öyle. Savaş yerine diyalog seçildiğinde, insanlık kendisini de hızlandırır. İşte bu yüzden, burada yıldızlara çok daha erken ulaşıldı.”
Sahara’nın gözleri simülasyondan ayrılır ayrılmaz parladı. Kalbi hızla çarpıyordu. Koşarak odasından fırladı, Nil-7 metalik adımlarıyla peşinden geldi. Küçük kız, koridor boyunca nefes nefese bağırıyordu: “Baba! Anne! Çok garip bir şey oldu!”
Salonun kapısını açtığında Okan ve Nalan, sessizce yan yana oturmuşlardı. Nalan örgüsünü bırakıp şaşkınlıkla kızına baktı. Okan ise kollarını açarak onu çağırdı. “Ne oldu yavrum? Sanki kalbin göğsünden fırlayacak gibi…” dedi babası. Sahara soluğunu toparlamadan konuştu: “Baba, anne! Simülasyonda insanlar çok erken… çok çok erken yıldızlara çıktılar! Bizim tarihte binlerce yıl sonra olması gerekirken, orada MÖ 3000’de oldu! Savaş yoktu, herkes konuşarak anlaşıyordu. Diyalog vardı… İşte o yüzden bilim hızlandı!”
Nalan’ın gözleri doldu. Yavaşça başını salladı. “Demek ki kızım, bir damla kanı dökmek yerine bir kelime söylenirse, o kelime gökyüzüne kadar yükselirmiş.”
Okan alnını kaşıyarak düşünceli bir sesle ekledi: “Herkesin içinde bir kelime saklıdır... Bir cümle bazen dünyayı değiştirir... Tarih… bir ırmak gibidir. Savaş, o ırmağın önüne baraj kurar, akışı yavaşlatır. Barış ise kanalları açar, suyu çoğaltır. Senin gördüğün, savaşsız akan bir ırmağın nereye varabileceğidir.”
Sahara, babasının dizine başını yasladı. Gözleri hâlâ kocamandı. “O zaman baba… biz geç mi kaldık mı?”
Okan, kızının saçlarını okşayarak gülümsedi. “Hayır kızım. Dünya senin kelimelerinle değişecek. Kendi sesini duyur, kendi izini bırak. Asıl geç kalan, kalbini barışa açmayan insandır.”
Nil-7, sessizce onları izliyordu. Amber gözleri hafifçe parladı, sanki insan gibi bir huzurla: “Ve bazen, bir çocuğun sorusu… bütün insanlığın cevabını fısıldar.”
SONSÖZ: “Ve o gece, küçük bir kızın kalbinde yıldızlara çıkmanın sırrı yazılıydı: Barış ve diyalog, insanlığın en büyük icadıydı.”
Devamı ikinci sezonda... SAHRA'NIN YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 3000
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.