SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Mekân: Kemet sarayı, gece. Zaman: Elçi kervanları ufka karışalı üçüncü ayın ilk gecesi. Saray avlusunda rüzgâr hurma yapraklarını hışırdatırken, bakır kandiller uzun gölgeler düşürüyordu. Khaalid, iç avlunun kapısında durdu; ardından eliyle işaret etti. Taş ustaları, kanal ustaları, kerpiççiler, marangozlar, yazıcılar ve mürekkepçiler, hepsi birer birer geniş salona doldu. Khaalid (yüksekçe bir kürsüye çıkar): “Dostlarım… Elçilerimiz uzaklaştı. Şimdi bize düşen, onların getireceği bilgiyi koruyacak bir yurt inşa etmek. Adı: Kayıtlar Salonu. Efsanelerin gizli mahzenleri gibi değil; güneşe açık, halka açık, yaşayan bir ilim yurdu.”
Başmimar Horem: “Efendim, nasıl bir yapı tahayyül ediyorsunuz? Yeraltına mı ineceğiz, yoksa yıldızlara mı yaklaşacağız?”
Khaalid (gülümser): “İkisine birden. Temeli serin ve kuru olacak, derin depolar, kil tablet ve papirüs rulolar için iklimli mahzenler. Üst katlarda avlulu medrese, yazı atölyeleri, harita odaları… En tepesinde ise yıldızları izleyen bir rüzgâr kulesi. Şekli… spiral.”
Salonda bir uğultu yükselir. Genç taş ustası Menna (merakla): “Spiral mi, kralım? Neden daire değil? Neden köşeli değil?”
Khaalid: “Çünkü spiral, zamanın ve Nil’in döngüsünü anlatır: her yıl taşar, çekilir, bereketi geri getirir. Bilgi de böyledir; döner, tekerrür eder ama her dönüşte bir basamak yükselir. Biz bilgiye hürmetimizi biçimiyle de göstereceğiz.”
Kanal ustası Setep: “Nem ve taşkın… Papirüs nazlıdır. Alt katları nasıl kurutacağız?”
Khaalid: “Avluların altına kuru hava galerileri açılacak. Kuzey rüzgârını yakalayan rüzgâr yakalayıcı şaftlar (rüzgâr bacaları) tünellere bağlanacak; hava döne döne aşağı inecek, nemi alıp çıkacak. Zemin kat çevresine taş drenaj halkası, yağmur ve taşkın suyunu kanallara verecek.”
Yazıcı İset (mürekkep kokusuyla): “Efendim, kopya işini nasıl örgütleyeceğiz? Elçilerimize ‘bulduğunuz her yazıyı kopyalayın’ dediniz. Dönünce nerede, nasıl çalışalım?”
Khaalid: “Üç atölye: 1. Scritorium (Yazı Evi): Papirüs ve ince deriye hızlı kopya. 2. Kil Evi: Nemden korkmayan pişmiş tablet kopyaları. Avlunun güneyinde küçük fırınlar kurulacak. 3. Harita Evi: Her elçinin getirdiği çizimleri tek büyük ‘Afrika Cildi’ üzerinde birleştireceğiz. Kenarlarda boşluk bırakın: harita büyümeye mecbur.”
Başmimar Horem (parşömeni açar): “Bir ön taslak getirdim: dıştan kare, içten dairevi bir plan…”
Khaalid (başını sallar): “Köşeleri yumuşat. Spiral rampayı merkeze sar. Her yarım turda bir okuma nişi açılsın; nişlerin üstüne yıldız burçları kabartmaları: Gökyüzüyle Zemin birbiriyle konuşsun.”
Usta marangoz Dedu: “Rulo rafları? Papirüs rulolar ezilmeden nasıl saklanır?”
Khaalid: “Yalancı kemerli bal peteği raflar. Her göze bir rulo. Rafların arkasında ince hava yarıkları. Nem tutucu tuz ve kül kapları niş diplerine konacak.” Kerpiç ustası Nebet: “Ustam, taş ağır, kerpiç hafif. Üst katları kerpiçten yapalım, sıvaları kireç-kül karışımıyla. Sıvalara resim ve alfabe örnekleri, çocuk sınıfları için…”
Khaalid (memnun): “İşte medresemiz. Çocuk sınıfları, kadınlar meclisi ve ustalık dersliği. Okullar sadece uzak diyarlarda değil, burada başlar.”
Mühendis Panehsy: “Efendim, alt kata ‘hazine’ gibi bir odadan söz ettiniz: Nedir orada saklanacak?”
Khaalid: “‘Hazine’ değil; Kaynak Odası. İçinde tohum bankası (darı, sorgum, arpa), mürekkep reçeteleri, ölçü birimleri, kanal kesitleri, teras eğim tabloları, takvim taşları… Her şeyin yedeği. Bir yangın, bir taşkın olursa bilgi kaybolmasın.”
Yazıcı İset (yumuşakça): “Peki ya halk, ‘Neden inşa ediyoruz?’ diye sorarsa?”
Khaalid (salona dönüp sesini yükseltir): “Çünkü zenginlik, ambar doluluğu değil; hatıranın doluluğudur. Tarlayı su taşkınından set korur; geleceği cehalet taşkınından ‘kayıtlar salonu’ korur. Savaşsız büyümek istiyorsak, kılıçtan çok kaleme, surdan çok mektebe yatırım yapacağız.”
(Ustaların uğultusu cesarete döner.) Khaalid: “Şimdi sizden üç şey istiyorum: • Her lonca, üç ayrı taslak proje çizecek (plan, kesit, malzeme listesi). • Maket için çamur ve hurma lifi kullanın; spiral rampayı makette gösterin. • İki dolunay sonra gece sunumu: Avluda ateşler yanacak; her usta, maketini ışıkla anlatacak.”
Haftalar geçer geceleyin Khaalid tek başına, yağ kandilinin altında kendi eliyle plan çizer: merkezde kuyruğunu ısırmayan bir yılan gibi kıvrılan sonsuzluk spirali vardır. Gündüzleyin çıraklar harç karışımlarını dener; bir kapta çamur+kireç, bir kapta kül+yumurta akı; duvar örnekleri güneşte kurur. Yazıcılar mürekkep kazanlarında is ve reçineyi kaynatır; farklı iklimler için farklı reçeteler dener. Kerpiççiler, boşluklu havalandırma tuğlaları kalıplar inşa eder. Marangozlar, bal peteği raf modüllerini prova eder; rulo yerleştirip çekip dener. Çocuklar, avluda harf ve işaretleri duvar gölgelerine tebeşirle kopyalar; bir kız çocuğu “su” işaretini çizip gülümser.
31.2. SUNUM GECESİ
İki dolunay sonra avluda meşaleler dalgalanır. Ustalar birer birer maketlerini ortaya koyar. Khaalid hepsini dinler, sorular sorar, not alır. Sonunda kendi parşömenini açar. Khaalid: “Üç taslağı birleştiriyoruz: Horem’in temel drenajı, Nebet’in hafif üst katları, Dedu’nun bal peteği rafları. Üstüne benden yıldız kulesi ve spiral rampa. Yarın temel taşını koyuyoruz. Bu, Afrika Birliği’nin hafızası olacak.”
Ustalar sağ ellerini kalplerine götürür. Davullar ağır ağır çalar. Avlunun ortasına ilk temel taşı bırakılır; taşın yüzünde şu oyma vardır: “Bilgi döner, su gibi akar; her dönüşte yükselir.”
Böylece, bu alternatif tarihte “piramit” saçmalığı yerine medrese-arşiv-gözlemevi karışımı bir bilgelik fabrikası yükselmeye başlar. İnsan gücü, taş yığmak için değil, bilgiyi yükseltmek için seferber edilir; spiral, her kuşağın bir öncekinden yarım tur yukarı çıkacağını hatırlatan sessiz bir dua gibi, yapının gövdesine kazınır.
31.3. GELEN MEKTUPLAR
Yıllar sonra sarayın avlusuna ağır adımlarla giren kervan, uzun yolculuğun izlerini taşıyordu. Develerin sırtında altın işlemeli sandıklar, derinlerden gelen tozlu rulolar ve dikkatle sarılmış papirüs tomarları vardı. Elçiler geri dönmemişti ama mektupları gelmişti.
Khaalid, medrese hocalarıyla birlikte avlunun taş zemininde diz çökmüş kervancıların getirdiklerini açtırdı.
İlk sandıktan, balmumuyla mühürlenmiş kalın bir tomar çıktı. Üzerinde ”Etiyopya Elçisi” yazıyordu. Mühür kırıldığında, içinden deri üzerine yazılmış satırlar döküldü: “Kralım, burada onlarca okul açtık. Binlerce çocuk yazmayı öğreniyor, dilimizi konuşuyor. En büyük hediye ise onların bilgisini bize açmaları oldu. Size Etiyopya dağlarında kullanılan şifalı otların çizimlerini ve kullanım notlarını gönderiyorum. Bizim tıbbımızla birleştiğinde yeni tedavi yolları doğacak.”
Khaalid satırları seslice okurken, avludaki öğrenciler birbirine bakarak heyecanla fısıldaşıyordu. İkinci sandıktan Kenya’dan gelen mektuplar çıktı. Papirüs rulolarına, balık ağlarının yeni teknikleri ve nehir taşkınlarını yönlendiren bentlerin çizimleri işlenmişti. Yanına kömürle yapılmış krokiler iliştirilmişti.
Üçüncü sandıktan, Mali’den incecik bir deri üzerine yazılmış satırlar döküldü: “Burada nehirlerin kıyısına okul açtık. Çocuklar şarkılarla ders çalışıyor. Onlardan altın işleme yöntemlerini öğrendik. Bu sandığın içinde bazı örnekler gönderdim. Ama asıl hazine, onların ticaret yollarına dair bilgileri oldu. Artık Sahra’nın ortasında bile nasıl yol bulacağımızı biliyoruz.”
Sonraki mektuplar geldi: • Sudan’dan: Yeni sulama kanalları çizimleri, çöl otlarından yapılan ilaç tarifleri. • Senegal’den: Okyanusa açılan teknelerin planları, rüzgârların yönlerini gösteren ilkel ama etkili şemalar. • San kabilesinden: Avcılıkta kullanılan tuzaklar, boyalı taşlara işlenmiş hayvan figürleri, kabile şarkılarının sözleri. • Khoi’den: Toprak işleme yöntemleri, kendi dillerinde yazılmış dualar ve atasözleri.
Son sandıktan ise küçük, siyah taş tabletler çıktı. Üzerinde yabancı işaretler vardı. Elçiler bunların bilinmeyen bir kavmin yazısı olduğunu ve çözülmeyi beklediğini not etmişti.
Khaalid, ellerini sandıkların üzerinde birleştirdi. Avluda sessizlik hâkimdi. Sonra gür bir sesle konuştu: “İşte bu, dostlarım. Bu mektuplar sadece yazı değil; yeni ufukların kapısıdır. Çocuklarımız bunları okuyacak, öğrenecek ve geliştirecek. İşte bu yüzden Kayıtlar Salonu’nu inşa ediyoruz. Bütün bu bilgileri tek bir yerde toplayacağız. Bu salon, gelecekte doğacak her ilmin ana rahmi olacak.”
Medresedeki genç öğrenciler alkışlamaya başladı. Kimi çizimleri açıp incelemeye koyuldu, kimi mektupları kopyalamak için hazırlık yaptı. Kayıtlar Salonu, artık sadece bir arşiv değil; Afrika’nın kalbinde filizlenen bir akademiye dönüşmeye başlıyordu.
31.4. AFRİKANIN KADİM TIP MİRASI
Sandıklardan çıkan tomarlar arasında, deri parçalarına işlenmiş bitki çizimleri, kurutulmuş ot örnekleri ve tedavi tarifleri de vardı. Medresedeki genç talebeler, bunları dikkatle açıp incelemeye koyuldu. Bir hoca sesli okudu: “Aloe vera — yanık ve cilt hastalıklarında kullanılır. Ezilip merhem yapılır.”
Bir diğeri ekledi: “Neem ağacı — ateşi düşürür, bağışıklığı artırır. Çayı yapılır.”
Öğrenciler, masaların üzerinde taze papirüslere bu bilgileri kopyaladı. Bazı kervanlar, kurutulmuş bitkiler de göndermişti. Bir genç, dikkatle kavanozun içindeki baobab meyvesini çıkardı. “Bakın, bu sindirim içinmiş. Vitamin de sağlarmış.”
Salonun köşesinde ise daha farklı metinler vardı. Onlarda sadece tarifler değil, ritüeller yazılıydı. Bir elçi not düşmüştü: “Masai halkı hastayı iyileştirirken hem otlar kullanıyor, hem de dualar ediyor. Tütsüler yakılıyor, davul ritimleriyle hasta ruhsal olarak da tedavi ediliyor.”
Kimi hocalar bunu hayretle dinledi, kimi ise kaşlarını çattı. Genç bir öğrenci dayanamadı: “Ama hocam, dualarla tedavi olur mu? Bu sihir değil mi?”
Yaşlı bir şifacı gülümsedi: “Evlat, hastalık yalnızca bedendedir sanıyorsun. Oysa ruh da hastalanır. Bazı tedaviler bedene, bazıları ruha şifadır. İkisini ayırırsan iyileşme eksik kalır.”
Salon sessizleşti. Khaalid de söze katıldı: “Bunları küçümsemeyin. Bizim görevimiz, bilgiyi tartmak değil, toplamak. Her bilgi, zamanı geldiğinde yol gösterici olabilir. Bu yüzden Kayıtlar Salonu’nu inşa ediyoruz.”
Genç öğrenciler defterlerine hem ilaç tariflerini, hem de ritüel notlarını yazdılar. Kimi duaları, kimi bitki çizimlerini kopyaladı. Artık Kayıtlar Salonu sadece mühendislik değil, Afrika’nın kadim tıp mirasını da barındırıyordu.
31.5. TOHUMLAR
Bir gün, elçi kervanlarından gelen sandıklar açıldığında sadece tomarlar değil, küçük kese ve kavanozlar da bulundu. Kese içlerinde tohumlar vardı. Üzerlerine kabile işaretleriyle isimler yazılmıştı: Neem, Aloe, Baobab, Sutherlandia… Sahara heyecanla bağırdı: “Bakın! Bunlar tohum! Sadece kâğıt üzerindeki bilgi değil; bu bilgiyi canlandıracak hayat!”
Kayıtlar Salonu’nun yanındaki boş alan hemen küçük bahçelere çevrildi. Talebeler, tohumları özenle ekti. Günler geçti, filizler toprağın üstünden yükseldi. Tam o sıralarda saraya acil haber geldi: Bir çocuk, ağır bir yanık geçirmişti. Ailesi gözyaşları içinde Kayıtlar Salonu’na koştu. Khaalid bahçeye bakarak, sessizce dedi: “Zamanı geldi.”
Genç öğrencilerden biri, yeni yetişen aloe vera yaprağını kesti. İçindeki şeffaf jeli çıkardı. Yaşlı bir şifacı tarifini okudu: “Ez, sür, dua et. Bitkiyi Tanrı şifa için yaratmıştır.”
Jel çocuğun yanıklarına sürüldü. Annesi hıçkırıklarla dua ederken, şifacı hafif bir ezgi mırıldandı. Çocuğun acısı yavaş yavaş azaldı. Derisi, saatler içinde kızarıklığını kaybetti, ertesi gün ise yaraları kabuk bağlamaya başlamıştı. Halk, Kayıtlar Salonu’nun önünde toplandı. Herkes fısıldıyordu: “İlk kez bir bahçeden çıkan şifa bir canı kurtardı…”
Khaalid kalabalığa seslendi: “Gördünüz mü? Bilgi, yalnızca kâğıtta durduğunda ölüdür. Ama toprağa ektiğinizde, bir çocuğun hayatına dönüşür. Bu bahçeler, Kayıtlar Salonu’nun kalbi olacak. Bilgiyi yaşatacağız, çoğaltacağız, paylaşacağız.” O günden sonra Salonda sadece kitap rafları değil, bitki yatakları da vardı. Öğrenciler hem yazı yazmayı hem de şifa otlarını yetiştirmeyi öğrendiler. Bir kısım talebeler tıp ilmine yöneldi, bazıları botanikçi oldu, bazıları da şifacıların yöntemlerini kaydetti.
31.6. Kemet’e Yazılan İlk Mektup
Mektuplar gelmeye başladığında, yalnızca kelimeler değil, umut da taşınıyordu. Her bir papirüs rulosunda, uzak diyarlardan gelen çocuk sesleri yankılanıyordu: ”Binlerce çocuk yazmayı öğreniyor… dilinizi konuşuyor.” Kemet'li çocuklara mektup gönderiyordu.
Sevgili kardeşim, Adını henüz bilmiyorum ama sesini duyar gibi oluyorum. Rüzgâr, sizin Nil’in kıyısından bizim savanaya kadar taşıyor kelimeleri. Ben artık senin dilini konuşabiliyorum. Her harfi, bir taş gibi dizdim kalbime. Öğretmenimiz bize sizin yazınızı gösterdi. Kuşlar, gözler, güneşler… Her biri bir anlam taşıyor. Ben de kendi dilimde bir kuş çizdim, ama sizin dilinizde “merhaba” demeyi öğrendim. Burada sabahları keçileri otlatıyoruz. Onlara bazen sizin kelimelerinizi fısıldıyorum. Belki onlar da dilinizi öğrenirler. Bir gün seni görmek isterim. Belki sen de bizim topraklara gelirsin. Belki birlikte bir kelime uydururuz. Ne Kenya’ya ne Kemet’e ait, ama ikimize özel. Bu mektubu bir kervanla gönderiyorum. Belki geç kalır, belki hiç ulaşmaz. Ama bil ki, bir çocuk başka bir çocuğun dilini öğrendiğinde, dünya biraz daha küçük olur. Savana'da ki kardeşin, Amani
Kemet'li bir çocuk mektubu bulur, okur ve cevap yazar. Kervan hareket etmeden önce yetiştirir. Mektupta şunlar yazılıydı. Sevgili Amani, Mektubunu bulduğumda, sanki bir kuş bana bir sır fısıldadı. Harflerin, bizim güneşimiz kadar sıcak; kelimelerin, bizim papirüsler kadar narin. Senin dilini bilmesem de, senin kalbini hissettim. Her “merhaba”n, bana geldi. Biz burada sabahları babamla hurma topluyoruz. Bazen Nil’e bakıp, uzaklarda başka çocuklar var mı diye düşünüyorum. Senin mektubun, o düşünceme bir cevap oldu. Belki bir gün seninle bir kelime uydururuz, dedin ya… Ben bir tane düşündüm: ”Zeinabamani” İkimizin isimlerinin birleşimi. Anlamı mektuplaşan çocuklar demek olsun. Bu kelime, bizim dostluğumuzun adı olsun. Mektubunu bir yastığımın altına sakladım. Belki bir gün sen buraya gelirsin ve onu bulursun. O zaman sana kendi dilinde “Hoş geldin” diyeceğim. Nil'in yanında seni bekleyen kardeşin, Zeinab
Kemet’in güneşle yıkanmış taş duvarları, bu sesleri ilk kez duyduğunda, kraliyet sarayında bir sessizlik oldu. Ardından kral, gözlerini ufka dikerek fısıldadı: “Bu çocuklar bizim dilimizi konuşuyorsa, kalplerimiz de yakındır.”
...
31.7. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara: "Kayıtlar Salonu çok havalıymış! Spiral şekli neden bu kadar önemliymiş? Sadece güzel görünmesi için mi?"
Nil-7: "Sahara, spiral sadece güzel değil, anlamlı! Khaalid, spiralin Nil’in döngüsünü ve bilginin sürekli büyümesini temsil ettiğini söyledi. Her dönüşte bilgi bir basamak yükseliyor."
Sahara: "Peki, neden papirüsleri nemden korumak için bu kadar uğraştılar? Islanırsa ne olur ki?"
Nil-7: "Papirüs ıslanırsa bozulur, yazılar silinir. Khaalid, bilgileri sonsuza dek saklamak istediği için rüzgâr bacaları ve drenajlar tasarladı. Bilgi, bir hazine gibi korunmalı."
Sahara: "Peki, Kayıtlar Salonu’na çocuklar da girebilecek mi? Onlar için ne var?"
Nil-7: "Tabii ki girebilecek! Kayıtlar Salonu’nda çocuk sınıfları, alfabe resimleri ve bitki bahçeleri var. Çocuklar hem yazı öğrenecek hem de şifa otları yetiştirecek."
Sahara: "Peki, Amani ve Zeinab’ın mektupları çok tatlıydı! Neden çocuklar birbirine mektup yazıyor?"
Nil-7: "Mektuplar, çocukların kalplerini birleştiriyor, Sahara. Amani ve Zeinab farklı topraklarda, ama yazıyla dost oldular. Bu, Khaalid’in hayalindeki Afrika Birliği’nin başlangıcı."
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.