SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Sahara simülasyon odasına adım attığında, hikayede zaman atlaması olduğunu fark etti. Nil’in saray koridorları hâlâ tanıdıktı, ama artık kral Kwakwu yoktu; yerine Khaalid, üzerinde altın taç ve ağır bir keten giysiyle duruyordu. Yanında Ayla, sade ama etkileyici bir kraliçe olarak duruyordu. Sahara, Ayla’nın yanına yaklaştı ve tebessümle elini tuttu: “Vay be… Çok güzel bir kraliçe olmuşsun, Ayla. Gerçekten halkın yanında durmayı hak ediyorsun.”
Ayla gülümsedi, gurur ve huzur karışımı bir ifadeyle başını salladı. Sahara, dikkatini Khaalid’e çevirdi: “Kral oldun şimdi… Peki, bundan sonra ne yapacaksın?”
Khaalid, Nil’in mavi sularına bakarken, düşünceli bir sesle yanıtladı: “Aşağı ve yukarı Nil halklarını birleştirdik. Nubia ve Libya ile ticaret yollarımızı açtık… Ama neden sadece bazı krallıklarla sınırlı kalalım ki? Tüm Afrika’yı birleştirebiliriz. Daha fazla elçi göndereceğim, farklı halklarla görüşeceğiz, bilgi ve kaynak paylaşacağız.”
Sahara gözleri parlayarak: “Bu harika bir fikir! Belki bu başlangıç, gelecekte Gezegenler Birliği gibi bir şeye dönüşür.”
Khaalid, hafifçe kaşlarını çattı, Sahara’nın ne demek istediğini anlamamıştı. ”Gezegenler Birliği mi?” diye mırıldandı. Khaalid derin bir nefes aldı ve sarayın taş koridorlarında elçilerini çağırmak için yürümeye başladı. Nil’in bereketi, krallığın yeni vizyonuyla birleşerek tarih boyunca yankılanacak bir dönemin tohumlarını atıyordu.
30.2. ELÇİLER TOPLANTISI
Sarayın yüksek tavanlı salonunda kandiller yanıyordu. Tavanın ortasında asılı duran büyük bakır avize, ışığı taş sütunlara vuruyor; gölgeler, sanki eski ataların sessizce toplantıyı izliyormuş gibi duvarlarda dans ediyordu.
Khaalid ağır adımlarla içeri girdi. Salonda onlarca elçi hazırda bekliyordu. Ellerinde eski hayvan derileri ve kil tabletler tutuyorlardı. Khaalid elini kaldırdı, herkes yerlerine oturdu. Kısa süre sonra yeniden sessizlik hâkim oldu.
Masanın ortasında seramik bir çömlek vardı. İçine katlanmış küçük deri parçaları konmuştu. "Bu çömlekte Afrika'nın bütün ülkelerinin isimleri var," dedi Khaalid. "Elçilerimiz, bu çömleğin içinden bir tane çekecek sonra hep birlikte nereye gideceğinizi konuşacağız. Bu yolculuk, sadece ticaret değil; bilgi, dostluk ve barış yolculuğu olacak."
“Haydi,” dedi, sesi güçlü ve kararlı, ”herkes çeksin ve açıp ne yazdığını söylesin. Bu, yeni bir başlangıç için ilk adımdır.”
Birinci elçi titreyen parmaklarıyla çömlek içindeki karanlığa elini soktu. Bir tane deri parçasını çekti ve dikkatle açtı. Üzerinde Punt dedikleri kadim ülkenin (Etiyopya'nın) sembolü vardı.. (ağaç, gemi, hayvan) “Çok mu uzak bir yer burası?” diye sordu, şaşkın gözlerle etrafa bakarak. Ardından kağıtlar sırayla açıldı: ”Kenya… Sudan… Nijer… Mali… Senegal… San (Boşiman)… Khıi… Khoisind…”
“Bu kağıtlarda gördüğünüz isimler,” dedi Khaalid, sesini yükselterek, ”her biri bir ülkeyi temsil ediyor. Bizim ticaretimizi, dostluğumuzu ve bilgimizi paylaşacağımız topraklar.”
Elçiler, gidecekleri kendi ülkelerinin yerlerini bile bilmiyorlardı. Bazı elçiler isimlerini hiç duymamıştı; Her biri ellerindeki sembolü dikkatle inceledi, sonra Elçilerin bazıları birbirine bakıp şaşkınlıkla fısıldadı. Khaalid, gülümseyerek elindeki büyük bir haritayı açtı ve elçilere gösterdi ve devam etti: “Bu haritayı, yıllar önce Nil’in ötesindeki toprakları gezmiş, kervanla panayıra gelen bir gezginden almıştım. Adam yıllarını yollarda geçirmiş, her nehir, her ova, her dağ onun gözünden geçmiş. Etiyopya’dan Senegal’e, Nijer’den Mali’ye kadar her yeri görmüş. Bir harita çizmiş. Artık bu bilgiyi, bizim faydamıza kullanacağız.”
Nil’in kıyıları, çöller, nehirler ve dağlar detaylı çizgilerle işlenmişti. Khaalid sabırla ülkeleri gösterip, yolları ve mesafeleri anlattı. “İşte yolculuğunuzun rotası,” dedi. ”Her birinizin ülkesi burada. Bu yolculuk aylar sürecek, ama birlikte çalışırsak, Afrika’nın her köşesine barışı ve ticareti ulaştırabiliriz.”
Sıra sizde; elinizde ne yazdığını bana söyleyin. Ben de size bu harita üzerinde yollarını, uzaklıklarını ve stratejilerini anlatacağım. İlk elçinin boynunda renkli boncuklar asılıydı, gözleri merakla parlıyordu. Elindekini Khaalid’e doğru uzattı. “Etiyopya” dedi, şaşkın gözlerle baktı.
Khaalid, elini haritadaki ağaç, gemi, hayvan sembollerinin üzerine koydu ve parmağıyla Etiyopya’yı işaret etti. “Evet Punt derler buraya, uzun bir yolculuk. Ama uzaklık, dostluk ve bilgi için bir engel değildir. Her adımda yeni bir köy, yeni bir dost kazanacağız.”
İkinci elçi uzun boylu, başında deve tüyü olan sert bakışlı bir adamdı. Elindekini Khaalid’e doğru uzattı. “Kenya” dedi. Kaşlarını çattı: “Oraları çetin. Çöl, hastalık, dil farklılığı… Bunlarla nasıl başa çıkacağız?”
Khaalid, elini haritadaki tütsü, deniz, palmiye sembollerinin üzerine koydu parmağıyla Kenya’yı işaret etti. “Bakın, Zeng burası. Kıyılarında Arap ve Hintli tüccarların tanıdığı kadim limanlar var. Nil’den buraya giden yol, zorlu ama güvenli. Sudan’dan Nijer’e, yollar daha çorak, ama rehberlerimiz ve tercümanlarımız var. Mali’den Senegal’e geçerken, yerel halkın bilgeliği size yol gösterecek. San kabilesi ise çöllerin derinliklerinde; onları da anlayacak, onlardan öğrenecek ve onlara öğreteceksiniz. Siz sadece mal götürmeyeceksiniz. Gittiğiniz yerlerde okullar açacaksınız. Çocuklara sembollerle ve resimlerle yazmayı öğreteceksiniz. Dilimizi, kültürümüzü, bilim ve sanatımızı böylelikle öğreteceksiniz. Onlar da bize kendi bilgilerini katacak.”
Elçilerden biri kaşlarını çattı. ”Ama bu kadar ülkeleri birleştirmeye bir Kral'ın gücü ve ömrü yeter mi?”
Khaalid gülümsedi. ”Siz seferden sorumlusunuz, zaferden değil. Bir kralın işi sadece toprakları yönetmek değildir. Onları birleştirmek, bilgi ve dostluğu yaymak da bizden sonra gelecek liderlerinde görevidir. Biz Nil kıyısından başladık, şimdi Afrika’nın dört bir yanına uzanacağız. Birlikte bu yolculuğu planlayacağız. Aylar sürecek, ama sonunda Nil’in bereketi Afrika’nın dört bir yanına ulaşacak. İnsan, elinden geleni yapar. Sonuç ise, Tanrı’nın takdiridir. sonucu ne olursa olsun Doğru olanı yapmak değerlidir.”
Bir anda salonda uğultu yükseldi. Elçilerden bazıları kuşkuyla fısıldaşıyordu. Elçilerden biri sordu. ”Belki haritada adı olmayan ülkelerle karşılaşacağız. Bilinmeyen diyarlara doğru yola çıkan seyyahlar gibi gideceğiz. Ama elimizde ne sermaye ne de güç olmadan bütün bunları nasıl başaracağız.”
Khaalid avludaki bir güvercini göstererek. ”O uçmak için rüzgârı satın almadı. Rüzgâr onun için hazırdır; yeter ki kanatlarını açsın. Biz de niyetimizi kanat yapacağız. Ve belki de bu sefer, zaferle değil; azim, fedakârlık ve niyetle yazılır.”
Üçüncü elçi, genç ve titrek sesle ”Sudan,” dedi, çekingen. Khaalid, elini haritaya dağ, nil, insan sembollerinin üzerine koydu. “Ta-Nehesy veya Kush derler buraya. Güneyimizdeki güçlü krallık. Geniş, ama kervan yolları var. Bilgiyi ve suyu paylaşacağız; çöl, korkulacak değil, öğrenilecek bir yerdir,” dedi Khaalid.
Dördüncü elçi, yaşlı ama güçlü bir bilge ”Nijer,” dedi, biraz çekingen. ”Buraya ne kadar sürede varırız?”
Khaalid, elini haritaya balık, nehir ve güneş sembollerinin üzerine koydu. “Songhai. Yol uzun, aylar sürecek. Ama birlikte, dayanışmayla ulaşırız. Her durakta yeni bir dost kazanacağız,” diye açıkladı Khaalid. Beşinci ”Mali,” dedi. ”Orası altınla doludur. Ama altın aç karınları doyurmaz. Toprakları verimli mi?” diye sordu.
Khaalid, elini haritadaki aslan, yazıt ve tahıl sembollerinin üzerine koydu. “Manden derler buraya. Evet, işte bu yüzden orada da okullar açacağız. Timbuktu ve Djenné gibi şehirlerle bilinen bir bilgi ve ticaret merkezi. Biz de onlara tarım ve su yönetimi bilgimizi aktaracağız. Çocuklara sadece altın değil, gelecek bırakacağız. Ama su kaynaklarını kontrol etmek önemli.” dedi Khaalid.
Altıncı elçi ”Senegal,” dedi. ”Rüzgârlar tehlikeli mi?” diye merak etti. Khaalid, elini haritadaki Baobab ağacı, aslan ve beş köşeli yıldız sembollerinin üzerine koydu. “Takrur derler buraya. Orada rüzgârlar serttir, dalgalar öfkelidir ama biz teknelerimiz ve ustalarımızla onları dostumuz yapacağız. Yolculuk sadece fiziksel değil, bilgi yolculuğudur,” dedi Khaalid.
Yedinci elçi kalın sesli, güçlü bir savaşçıydı. ”San kabilesi,” dedi, kağıdı hafifçe titreyerek tuttu. ”Onları hiç duymadım,” dedi.
Başka bir elçi kahkaha atarak, ”Çölün derinliklerinde ok atan göçebeler…” dedi.
Khaalid, sert bir bakış attı. Elini haritaya ok, hayvan izi, ateş sembollerinin üzerine koydu. “Boşiman derler bu kabileye. Çöllerin derinliklerinde yaşıyorlar. Sembolleri doğrudan doğayla ilişkilidir. Onlardan öğrenecek çok şey var; aynı zamanda onlara kendi bilgimizi aktaracağız. Yolculuk uzun ama ödülü büyük,” dedi Khaalid.
Sekizinci elçi zarif kıyafetliydi, ”Khıi,” dedi. Sesi şiir gibi ”Onlarla barışmak mümkün mü?” diye sordu elçi. Khaalid, elini haritadaki sığır, yaprak, ayak izi sembollerinin üzerine koydu. “Khoi diye okunur. Her zaman mümkün. Biz Nil’den gelen barış elçileri olarak, dostluk ve anlayışı ön planda tutacağız,” dedi Khaalid.
Dokuzuncu elçi ”Khoisind,” dedi. ”Buralara nasıl ulaşacağız?” diye soruldu. Khaalid, elini haritadaki çadır, rüzgar, koyun sembollerinin üzerine koydu. “Nama derler bu halka. Güneyin çoban halkları. Kervan yollarımız ve rehberlerimiz var. Yolculuk zor ama birlikte başaracaksınız. Her adımda Afrika’nın kalbini keşfedeceksiniz,” dedi Khaalid.
Khaalid ayağa kalktı. Sesini yükseltti: “Bizim sermayemiz altın değil; niyetimiz ve azim ve gayretimizdir. Okullar kuracağız, dillerimizi öğreteceğiz, onların dilini öğreneceğiz. Çocuklarımız aynı sofrada ekmek yiyecek, aynı şarkıları söyleyecek. İşte o zaman Afrika tek bir kalp gibi atacak.”
Elçilerin gözleri büyüdü. Kimisi hâlâ korku içindeydi, ama kimisi heyecanla nefesini tutmuştu. Khaalid, haritayı rulo yapıp topladı ve elçilerin gözlerine bakarak gülümsedi: “Bu haritanın birer kopyasını çizdirip hepinize birer tane vereceğim. Gittiğiniz yerde gördüklerinizi bu haritaya çizeceksiniz. Sonra bu haritanızdaki yeni detayları bana getireceksiniz. Böylece elimdeki haritaya daha fazla detay eklenecek. Haydi, herkes hazır olsun. Bu yolculuk sadece toprakları değil, dostluğu ve bilgiyi birleştirecek."
Elçilerden biri son bir soru sordu, “Vahşi hayvanların ve haydutların saldırısıyla karşılaşabiliriz. Güvenliğimizi sağlayacak askerler bizimle gelecek mi?”
Khaalid cevap verdi: Elbette yalnız gitmeyeceksiniz. Yanlarınızda koruma askerleri, zanaatkârlar, taş ustası, tarım ustası, kanal ustası, öğretmenler, tercümanlar, şifacılar ve usta kervancılar olacak. Bu, yolculuk 'bir medeniyet götürme' seferine dönüşecek.”
Elçiler şaşkın ve biraz da ürkek bir şekilde başlarını salladılar. Yolculuğun zorluğu açıktı; ama Khaalid’in bilgece planı, ilk adımı atmak için onları cesaretlendirmişti. Nil’in bereketi ve Khaalid’in vizyonu, tarih boyunca unutulmayacak bir birlikteliğin tohumlarını atıyordu.
30.3. YOLCULUK BAŞLIYOR
Sarayın avlusunda kervanlar dizilmişti. Akşam güneşi, develerin sırtındaki yüklerin üzerine vuruyor, tunç kazanların ve bakır kapların üzerinde kızıl yansımalar oluşturuyordu.
Khaalid, taş basamaklardan aşağı indi. Elçiler ve yanlarındaki insanlar hazır bekliyordu: askerler, ustalar, şifacılar, öğretmenler… Hepsi yolculuğun zorluğunu biliyor ama gözlerinde kararlı bir ışıltı vardı. Khaalid yüksek sesle konuştu: “Her biriniz yalnız bir elçi değil, bir medeniyetin taşıyıcısısınız. Yanınızda silah götürüyorsunuz, ama daha önemlisi kitap ve kalem götürüyorsunuz. Çocuklara yazıyı, suyun gücünü, toprağın bereketini öğreteceksiniz. Bizim en büyük hediyemiz altın değil, bilgidir.” Sahara kenardan seyrediyordu. Kalbi hızla çarpıyordu. Fısıldadı: “Bu, sadece bir ticaret seferi değil… Bu, geleceğin tohumları.”
O sırada Etiyopya’ya gidecek elçi, genç bir öğretmeni yanına aldı. ”Sen yazmayı öğreteceksin, ben ticareti anlatacağım. Belki bir gün onların çocukları da bizim çocuklarımızla aynı kelimeleri söyleyecek.” dedi. Mali’ye gidecek kervanın başındaki yaşlı usta, yanındaki genç çıraklara bakarak gülümsedi: “Biz orada altın aramayacağız. Onlara suyu tutmayı, tarlayı bereketlendirmeyi öğreteceğiz. İşte gerçek zenginlik budur.”
Khaalid, hepsinin yüzüne tek tek baktı: “Unutmayın, siz seferden sorumlusunuz, zaferden değil. Yol uzun, belki hepiniz geri dönmeyeceksiniz. Ama her bıraktığınız bilgi, her diktiğiniz ağaç, her öğrettiğiniz kelime Afrika’nın geleceğinde yeşerecek.”
Avluda bir uğultu yükseldi. Askerler kalkanlarını yere vurdu, ustalar aletlerini kaldırdı, öğretmenler ise ellerindeki papirüs tomarlarını gökyüzüne doğru kaldırdı. Sahara gözlerini kapattı, simülasyonun içindeki bu görüntü hafızasına kazındı: Develer kalkıyor, kervanlar kapıdan çıkıyor, Nil’in kıyılarında yavaş yavaş uzaklaşıyordu.
30.4. ÖĞRETMENLERE TALİMAT
Elçilerin büyük toplantısı bitmiş, herkes hediyeleri, erzakları, ustaları ve askerleri hazırlamak için dağılmıştı. Sarayın avlusunda bu kez öğretmenler, bilginler ve yazıcılar toplandı. Ellerinde tüy kalemler, küçük balmumu tabletler, bazıları da papirüs tomarları taşıyordu. Khaalid ağır adımlarla onların karşısına çıktı. Yüzünde bilgece bir ciddiyet vardı. Khaalid: “Ey öğretmenler ve yazıcılar! Siz bu yolculuğun gerçek elçilerisiniz. Çünkü mal tükenir, altın kaybolur, ama bilgi nesiller boyunca yaşar.”
Kalabalık fısıldadı, bazı öğretmenler heyecanla başlarını eğdi. Khaalid devam etti: “Gittiğiniz her yerde duyduğunuz bilgiyi, gördüğünüz yazıları, dinlediğiniz şarkıları, işittiğiniz yasaları kaydedeceksiniz. Taşın üzerinde yazılıysa taşın kopyasını çıkarın. Papirüsteyse yeniden yazın. Hayvan derisindeyse, aynısını çoğaltın. Ne bulursanız, bir kopyasını mutlaka Nil’e getirin.”
Genç bir yazıcı ürkekçe sordu: “Efendim… Bu kadar şeyi nerede saklayacağız? Saraylarımız bile dar gelir…”
Khaalid gözlerini ufka dikti, sonra yavaşça konuştu: “Giza platosunda, yerin altında bir yer hazırlatacağım. Kayaları oyarak, yerin altına bir salon yapacağız. Altınlarımızı değil, kayıtlarımızı orada saklayacağız. Adını da ‘Kayıtlar Salonu’ koyacağız. Siz döndüğünüzde getirdiğiniz bütün bilgelik, orada mühürlenecek. Bu salon, yalnız bizim için değil, bizden sonra gelecek bütün nesiller için yapılacak.”
Öğretmenlerin gözleri parladı, bazıları ellerindeki tüy kalemleri havaya kaldırarak sevinçle bağırdı: “Bilgi, Nil gibi akacak! Asırlar boyu susmayacak!”
Yaşlı bir bilgin öne çıktı, Khaalid’in elini öptü: “Efendim, bu görev altın taşımaktan da değerlidir. Çocuklarımızın çocukları bile bu bilgiden içecek.”
Khaalid gülümsedi: “Öyleyse hazırlanın. Yolunuz uzun, yükünüz ağır ama mükâfatınız sonsuzdur. Her satır, her sembol, her kelime Afrika’nın kalbine işlenecek.”
Öğretmenlerin ellerine verilen talimatnamede şu 4 madde yazıyordu. 1. “Gittiğiniz her ülkede yazı örneklerini kopyalayın; orijinal alamıyorsanız iki nüsha çıkarın: biri bize, biri onlara kalsın. 2. Gördüğün her bitkinin, hayvanın, aletin, bina ve yapının çizimlerini yapın; isimlerini iki dilde yazın. 3. Haritalarınızı aynı ölçekle tutun; dönüşte ‘Afrika Cildi’ne ekleyeceğiz. 4. Dönüşte ruloları kil kılıflarla ve tuz-kül paketleriyle getirin; Kayıtlar Salonu’nda size ayrılmış lonca damgalı raf gözleri hazır olacak.”
30.5. NEDEN KAYITLAR SALONU?
Salonda sessizlik çöktü. Elçilerden biri, yaşlı ve ihtiyatlı bir adam, başını eğerek söz aldı: “Ey Kralım… Biz krallarla ve halkla konuşup dostluklar kuracağız, ticaret yolları yapacağız, okullar yapacağız. Peki… bu Kayıtlar Salonu dediğiniz şey… bize ne kazandıracak? Onca taş, onca emek, onca insan niye papirüsler, deriler, tabletler için uğraşsın? Onu yiyecek yapamayız, silah yapamayız. Neden?”
Khaalid gülümsedi, gözlerini tek tek elçiler üzerinde gezdirdi: “Altın ve yiyecek tükenir. Askerin kılıcı paslanır. Ama bilgi hiç tükenmez. Bugün biz suyu nasıl yöneteceğimizi, toprağı nasıl ekeceğimizi biliyoruz çünkü atalarımızdan öğrendik. Eğer onlar bu bilgiyi taşlara kazımasaydı, biz bugün aç kalırdık. Kayıtlar Salonu işte bunun içindir. Çocuklarımız, torunlarımız oraya girip bizim öğrendiklerimizi ve gördüklerimizi bulacak. Onlar da üzerine yeni şeyler koyacak.”
Elçilerden biri kaşlarını çattı: “Yani burası bir tür hafıza mı olacak?”
Khaalid, başını salladı: “Evet. İnsanlığın hafızası. Bizim ömrümüz biter, ama bilgi kalır. Bugün taşlardan mezar yapanlar var, ama taş oyma bilimi sadece saçma mezarlar yapmaktan ibaret değil. Oysa biz öyle bir yapı yapacağız ki, içinde ilim olacak. Taş değil, akıl yüzyıllar boyu yaşayacak. Biz mezar değil, bir ilim yuvası inşa edeceğiz. Bir gün gelecek, bu ilim sadece toprağı değil, göğü de fethedecek.”
Salondaki genç elçilerden biri heyecanla fısıldadı: “Göğü mü? Yıldızlara da barış için mi gideceğiz?”
Khaalid gözlerini gökyüzüne kaldırdı, yüksek tavanın kandilleri yıldız gibi parlıyordu: “Evet. Bir gün bizim çocuklarımız bu bilgiyi kullanıp yıldızlara yol bulacak. Bizim vazifemiz ise onlara bu yolu açacak ilk kapıyı yapmak. İşte bu yüzden Kayıtlar Salonu...”
30.6. VEDA
Elçiler için hazırlanan dokuz kervan, sabahın ilk ışıklarıyla Kemet sarayının bahçesinden birer birer yola çıktı. Develerin boyunlarına takılan renkli kumaşlar rüzgârda dalgalanıyor, bakır çıngıraklar derin bir ritim tutuyordu. Güneye, doğuya ve batıya ayrıldılar: kimileri Nil boyunca gemilere binmek için ilerledi, kimileri kum denizine giren tozlu yollara saptı, kimileri dağ geçitlerini hedefledi. Her kervanın önünde farklı renkte mavi, kırmızı, yeşil, sarı bir sancak vardı, ta ki ufka vardıklarında hepsi aynı renge, çölün altın tozuna karışana dek. Geriye yalnızca havada asılı kalan deve ayaklarının tozu ve uzaklardan yankılanan çan sesleri kaldı; sarayın terasından bakan Kral, dokuz yöne açılan umutların ufukta kaybolduğunu gözleriyle takip etti.
...
30.7. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara: "Khaalid kral olmuş! Çok havalı! Ama neden bütün Afrika’yı birleştirmek istiyor? Sadece Mısır’la yetinse olmaz mıydı?"
Nil-7: "Khaalid büyük düşünüyor! Mısır’ın bereketi büyük, ama bunu bütün Afrika’yla paylaşırsa, herkes daha güçlü olur. Birlikte çalışmak, tek başına olmaktan daha iyi."
Sahara: "Peki, Khaalid’in çömlekteki kağıtlar fikri neydi? Neden emir vermek yerine isimleri çektirdi?"
Nil-7: "Çömlekteki kağıtlar, Afrika’daki farklı ülkeleri temsil ediyordu. Khaalid, elçilerin hangi ülkeye gideceğini adil bir şekilde seçmek için bu yöntemi kullandı. Ayrıca, bu bir semboldü: her ülke eşit derecede önemliydi."
Sahara: "Peki, Kayıtlar Salonu ne işe yarayacak? Neden bu kadar önemliymiş?"
Nil-7: "Kayıtlar Salonu, bilginin evi olacak, Sahara. Khaalid, bilgileri taşlara, papirüslere kaydedip saklamak istiyor ki gelecek nesiller öğrensin. Mesela, sen sevdiğin bir hikayeyi yazıp saklasan, yıllar sonra başka çocuklar okuyabilir, değil mi? İşte Kayıtlar Salonu da böyle bir yer."
Sahara: "Ama neden yerin altına yapacaklarmış? Yukarıda olsa daha güzel olmaz mıydı?"
Nil-7: "Yerin altı, bilgileri korumak için güvenli bir yer. Güneş, yağmur ya da hırsızlar oraya zarar veremez. Khaalid, bilgilerin sonsuza dek kalmasını istiyor."
Sahara:
"Peki, elçilerin hepsi farklı ülkelere gitti. Onlar hiç korkmadı mı? Bilmedikleri yerlere gitmek zor değil mi?"
Nil-7: "Evet, Sahara, korkmuşlardır. Yeni yerler, bilinmeyen diller, vahşi hayvanlar… Ama Khaalid onlara cesaret verdi. Yanlarında öğretmenler, ustalar ve askerler vardı. Birlikte çalışarak korkularını yendiler."
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.