SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Bölüm 23: Nil Taşkınları: Bereketin Destanı (M.Ö. 4970)
23.1. Suların Öfkesi ve Uyanış
Güneş, Nil Nehri'nin batı kıyılarını kızıl bir örtüyle sararken, Komutan Khaalid'in devesi ıslak toprağın üzerinde ritmik bir senfoni icra ediyordu. Ayakları, çamurlu zeminde şapırtılı sesler çıkararak ilerliyor; her adım, nehrin gürleyen sularıyla yankılanıyordu. Khaalid, dizginleri sıkıca kavramış, bakışlarını mavimsi suların sonsuzluğuna dikmişti. Nil, her zamanki yatağından taşmış, vahşi bir ejderha misali ovaya yayılıyordu. Ekili tarlalar, suların acımasız pençesinde boğulmuş; yeşil başaklar, kahverengi çamur dalgalarının altında kaybolmuştu.
Uzaktan yükselen bir feryat, rüzgarla taşınarak kulaklarına ulaştı. Bir adam, diz çökmüş halde elleriyle başını kavramış, hıçkırıklara boğuluyordu. Yanında, yarısı suya gömülmüş çuvallar yatıyordu; içlerindeki tohumlar, Nil'in gazabına yenik düşmüştü.
Khaalid devesini yavaşlatarak yaklaştı. Sesi, derin ve otoriter bir tonda yankılandı: "Neden bu denli dövünürsün, ey yol arkadaşı? Suların öfkesi mi yoksa kaderin cilvesi mi seni böylesine ezer?"
Çiftçi, gözleri kan çanağına dönmüş halde başını kaldırdı. Yüzü, çöl rüzgarlarının oyduğu derin çizgilerle bezeliydi; elleri, toprağın nasırlarıyla sertleşmişti. Sesi titreyerek cevap verdi: "Sahra'dan yeni göçtük, komutanım... Bütün tohumlarımı, umutlarımı bu toprağa ektim. Hepsi... hepsi suların karanlık derinliğinde kayboldu. Ailem aç kalacak, çocuklarım yoksulluğun zincirlerine vurulacak!"
Khaalid’in kaşları çatıldı; Nil’in gürültüsü kulaklarında uğulduyordu. Sular, taşkın bir senfoni gibi akıyor; çiftçinin gözyaşları, nehrin ritmine karışıyordu. Ancak Khaalid’in yüreğinde başka bir ateş yanıyordu: Bu adamın çaresizliği, sadece taşkınların değil, bilgisizliğin ve yoksulluğun eseriydi. "Bu mevsimde Nil hep taşar, ey yabancı. Bilmiyor muydun ki, bu nehir bereketi kadar gazabını da taşır? Nil’in ruhu, onu anlayanlara cömerttir. Lakin korkma, zira açlığın gölgesi kralımızın topraklarında uzun süre barınamaz. Senin ailen, onun himayesi altında olacak."
Çiftçi başını salladı, sesi kırık bir fısıltıya dönüştü: "Bilmiyordum, efendim... Bizim çölde sular böyle vahşi değil. Kumlar susuzluğu bilir, ama bu... bu bir canavar!"
Khaalid sustu, gözleri uzaklara daldı. O an, zihninde bir fırtına koptu: Yeni göçmenler Nil’in ritmini öğrenmeliydi. Sular, düşman değil dost olmalıydı. Ama dahası, bu insanların açlığı ve yoksulluğu da dindirilmeliydi. Toprağın bereketi, herkesin sofrasına ulaşmalıydı. Ancak böyle bir değişim, kralın onayı olmadan gerçekleşemezdi. Kararlılıkla devesini çevirdi ve saraya, kralın huzuruna doğru yola koyuldu; zihninde, hem taşkınları evcilleştirecek hem de halkın refahını sağlayacak bir plan şekilleniyordu.
23.2. Kralın Huzurunda: Bir Vizyonun Doğuşu
Sarayın taht odası, mermer sütunların gölgeleri ve tütsü kokusuyla doluydu. Kral, yüksek tahtında oturuyor, gözleri Nil’in taşkınlarının haberlerini getiren habercilere çevriliydi. Khaalid, zırhı güneş ışığını yansıtarak içeri girdi, başını saygıyla eğdi ve konuşmaya başladı; sesi, hem kararlı hem de sadakatin ağırlığıyla doluydu:
"Yüce kralım, Nil’in gazabı bir kez daha topraklarımızı sarmış, tarlaları yutmuş, umutları söndürmüştür. Sahra’dan gelen bir çiftçiyle karşılaştım; tohumları sulara kapılmış, ailesi açlıkla yüz yüze. Bu felaket, yalnızca bilgisizlikten ve hazırlıksızlıktan doğuyor. İzin verirseniz, taşkınları evcilleştirecek ve halkımızın açlığını dindirecek bir plan sunmak isterim."
Kral, kaşlarını kaldırarak Khaalid’e baktı. Sesi, hem meraklı hem de otoriterdi: "Konuş, Khaalid. Nil’in ruhu, krallığımızın can damarıdır, ama halkımın refahı benim yükümlülüğümdür. Planın nedir?"
Khaalid, derin bir nefes aldı ve sözlerine başladı:
"İlk olarak, Nil’in dilini öğrenmeliyiz. Tecrübeli çiftçileri toplayarak taşkınların döngüsünü kaydedeceğiz; ne zaman yükselir, ne zaman çekilir, bunları bir takvime bağlayacağız. İkinci olarak, suları kontrol altına almak için kanallar ve barajlar inşa edeceğiz; böylece bereket, uzak köylere de ulaşacak. Üçüncü olarak, açlık ve yoksulluğu bitirmek için kraliyet ambarlarından tohum ve tahıl desteği sağlayacağız. Her köyde ‘Paylaşım Ambarları’ kurarak hasat fazlasını ihtiyaç sahiplerine dağıtacağız. Yeni göçmenlere arazi ve tohum tahsis edeceğiz, böylece kimse aç kalmayacak. Bu planlar, ancak sizin mührünüzle hayat bulabilir, yüce kralım."
Kral, bir an sessizce düşündü. Gözleri, Khaalid’in kararlı yüzünde gezindi. Sonra, tahtından hafifçe doğrularak konuştu: "Cesur bir fikir, Khaalid. Nil’in bereketini halkıma ulaştırmak, benim irademle mümkündür. Planlarını onaylıyorum. Git, çiftçileri topla, Nil’in dilini öğren ve bereketi adilce dağıt. Ama unutma: Her adımda, benim adıma hareket edeceksin."
O hafta, kraliyet davulları köyleri dolaştı; ritimleri, antik bir çağrı gibi gökleri yardı. Her meydanda aynı cümle yankılandı: "Bütün köylerin en tecrübeli çiftçileri, saraya gelsin! Batı Nil Komutanı Khaalid, taşkın ilmini öğrenecek ve herkese öğretecek!"
Sarayın avlusu, günler sonra dolup taştı. Güneş, yaşlı çiftçilerin yüzlerindeki derin çizgileri aydınlatıyordu; elleri nasırlı, gözleri Nil'in sırlarını taşıyordu. Avlu, toz ve ter kokusuyla dolmuştu; havada, toprağın bereketli nefesi dolaşıyordu.
En yaşlı çiftçi, sesi gürleyen bir nehir gibi yükseldi: "Nil, her yıl iki hediye verir: Toprağa bereket, dikkatsize felaket. O, kutsal bir güçle akar; onu saymayan, kendi sonunu hazırlar."
Başka biri, elleriyle suyun yükselişini taklit ederek ekledi; parmakları dalgalar gibi kıvrılıyordu: "Temmuz'un üçüncü haftasında sular uyanır, adım adım yürür. Ağustos'ta doruğa çıkar, öfkesini kusar. Ekimde çekilir, geride altın toprak bırakır. Bu döngü, yıldızlar gibi hiç şaşmaz. Ama onu izlemeyen, karanlıkta kalır!"
Khaalid, hepsini dikkatle dinledi; sözler, sanki Nil'in kendisi konuşuyordu. Gözleri parladı, zihni planlarla doldu. "Bu bilgi, bir kılıç kadar keskin," diye düşündü.
Ertesi gün, davullar bir kez daha çaldı; ritimleri, zafer marşı gibiydi. Khaalid'in imzası ve kralın mührüyle süslenmiş Nil’in Taşkın Yönetimi İçin Kraliyet Fermanı, tüm ülkeye duyuruldu. Ferman, altın işlemeli parşömenlerde okundu; sesler, rüzgarla yayıldı:
Taşkın Takvimi Yasası:
Her yıl Temmuz’un üçüncü haftası, Nil’in yükselişi kutsal törenlerle ilan edilecek. Şarkılar söylenecek, Nil’in ruhuna dualar edilecek. Ağustos–Eylül “Bereket Ayları”dır; ekim yapılmayacak, toprak dinlenecek, kralın iradesine saygı sunulacak. Ekim başında “Ekin Bayramı” düzenlenecek; tohumlar dualar ve danslarla ekilecek, Nil’in ruhuna ve krala şükran sunulacak.
Nilometre Görevlileri:
Her şehirde bir Nilometre muhafızı, su seviyesini ölçecek. Su azsa tasarruf yasası devreye girecek – her damla, altın gibi korunacak. Fazla ise tahliye planı uygulanacak; sular, barajlara yönlendirilecek.
Tarımcılar İçin Emirname:
Taşkın sonrası toprak analizi zorunlu; her çiftçi, toprağın nabzını hissedecek. Kraliyet, en verimli alanlara öncelikli ekim izni verecek. Çiftçiler su kanallarını temiz tutmakla yükümlü olacak; ihmalkarlık, ceza getirecek.
Baraj ve Kanal İnşası:
Taşkın suyu yıl boyu kullanılmak üzere sarnıç ve barajlara yönlendirilecek. Her köyde “sulama komitesi” kurulacak; üyeler, bereketin muhafızları olacak.
Bilgelik ve Eğitim:
Gençlere taşkının matematiği ve mitolojisi öğretilecek; okullarda, Nil'in efsaneleri anlatılacak. Her yıl en iyi taşkın yöneticisine “Nil’in Gözü” unvanı verilecek; bir madalya, bir taç gibi parlayacak.
Refah ve Paylaşım Yasası:
Taşkın felaketine uğrayan çiftçilere kraliyet ambarlarından tohum ve tahıl sağlanacak. Her köyde bir ”Paylaşım Ambarı” kurulacak; hasat fazlası burada toplanacak ve ihtiyaç sahiplerine adilce dağıtılacak. Yeni göçmenler için ”Toprak ve Tohum Programı” başlatılacak; kraliyet, onlara ekim için arazi ve tohum tahsis edecek, ilk hasada kadar geçimlerini sürdürebilmeleri için tahıl desteği verecek. Hiç kimse aç kalmayacak, yoksulluk zincirleri kırılacak.
Fermanın okunduğu gün, o Sahra göçmeni çiftçi kalabalığın arasındaydı. Başını kaldırıp Khaalid’e baktı; gözlerinde minnet ve umut parlıyordu. Khaalid onu tanıdı, başıyla selam verdi. Çiftçi, ailesine destek sağlanacağını öğrenmiş, yeni bir başlangıç için arazi ve tohum almıştı. Nil’in sesi hâlâ gürül gürül akıyordu, ama artık felaket değil, bereket ve umut getiriyordu; bir destanın başlangıcı gibi.
23.4. Kanalların Doğuşu – Zindandan Bereket Tarlalarına
Fermanın ilanından haftalar sonra, Khaalid sarayın avlusunda halkı yeniden topladı. Davullar, daha gür ve sert bir ritimle çalıyordu; savaş davulları gibi, zafer çağrısı gibi. Khaalid, kalabalığın karşısına geçti; zırhı güneş altında parlıyordu, sesi gök gürültüsü gibi yankılandı: "Nil bize bereket getirir, ama bu bereketi toplamak için ellerimiz de çalışmalı! Taşkın suyunu daha geniş topraklara ulaştırmak için kanallar açacağız. Bu, kralımızın iradesini toprakla birleştirecek! Dahası, açlık ve yoksulluk bu topraklarda barınamayacak. Her aile, Nil’in lütfundan pay alacak!"
Bir elini kaldırdı, parmakları yumruk oldu: "İnşaat işlerinden anlayan her usta, derhal saraya gelsin! Birlikte, Nil'i evcilleştireceğiz!"
O gün öğleye kadar sarayın büyük salonu, ölçü aletleri, ipler ve eski planlarla doldu. Ustalar, sakallarını sıvazlayıp hesaplar yaptı; hava, toz ve heyecan kokuyordu. En yaşlı usta, haritaya eğilerek konuştu; sesi, antik bir bilge gibiydi: "Komutanım, doğru açıyla kazarsak suyu üç köy öteye taşıyabiliriz. Ama bu, çok işçi ister – güçlü sırtlar, demir iradeler. Yoksa sular yolunu kaybeder."
Khaalid gülümsedi, gözleri parladı: "İşçi bulmak sorun değil... Karanlıkta yatanlar, ışığa çıkacak."
Ertesi sabah, Khaalid zindanın kapısında duruyordu. Demir parmaklıkların gölgesi, taş zemine düşüyordu; içeriden zincir sesleri ve fısıltılar yükseliyordu. Mahkûmlar başlarını kaldırıp ona baktı; gözlerinde korku ve merak karışımı vardı. Khaalid, sert bir sesle konuştu; kelimeleri, bir kılıç gibi keskin: "Size bir teklifim var, ey gölgelerin çocukları! Dileyen burada çürümeye devam etsin, demirlerin esiri olsun. Ama çalışmak isteyen, dışarı çıkıp özgür nefes alabilir. Karşılığında kanallar kazacaksınız – bereket için ter dökeceksiniz!"
Bir mahkûm, zincirlerini sallayarak sordu: "Ya kaçarsak, komutan? Ya sözümüzü tutmazsak?"
Khaalid'in gözleri çelik gibi parladı: "Çalışma sırasında suç işleyen, anında idam edilecek. Ama dürüstçe çalışan, sadece özgürlüğünü değil, yeni bir hayatı da kazanacak. Bu, ikinci şansınız; kralın lütfu!"
Bir an sessizlik oldu; sonra, neredeyse tüm mahkûmlar ayağa kalktı. Zincirleri çözülürken, gözlerinde garip bir umut parladı; kurtuluşun ışığı gibi. Günler boyunca, Nil'in kenarı kazma ve kürek sesleriyle yankılandı. Ustalar ölçüm yaptı, mahkûmlar toprağı taşıdı; terleri, nehre karışıyordu. Khaalid, devesinin üzerinde çalışmaları izliyor; sadık muhafızı Kwakwu, gölgelerde devriye geziyordu, gözleri kartal gibi keskin. Bir sabah, ilk kanal Nil'in sularıyla dolmaya başladı. Su, gürleyen bir nehir gibi aktı; uzak tarlalara ulaştı, alüvyon toprağı daha önce hiç bereket görmemiş alanlara serdi. Çiftçiler elleriyle toprağı yoğuruyor, gözleri parlıyordu; biri haykırdı: "Tanrıya, Nil’in ruhuna ve kralımıza şükür! Bu su, hayatın kendisi!"
İnşaat tamamlandığında, Khaalid ustaların ve işçilerin önünde durdu; sesi zafer dolu: "Kralımızın iradesiyle, Nil’in bereketi artık sadece kıyıda yaşayanların değil, içlerdeki köylerin de hakkı olacak. Sizler, yoksulluktan bolluğa çıktınız. Ve her biriniz, bu bereketten payınızı alacaksınız.."
Zindandan çıkan mahkûmların çoğu, köylere yerleşip çalışmaya devam etti. Nil'in suyu, sadece toprağı değil, insanların hayatını da temizlemişti; bir destanın kahramanları gibi.
23.5. Bereketin Yılı ve Kralın Taçı
Aradan bir yıl geçti. Nil'in taşkını, açılan yeni kanallarla uzak köylere kadar ulaştı; sular, bereketli bir sel gibi aktı. Toprak, siyah alüvyonla kaplandı; su çekildiğinde geriye adeta altın tozu gibi bir bereket kaldı; tanrının hediyesi.
O yıl ekinler öylesine gür çıktı ki, köylüler buğdayları ambarlara sığdıramadı. Çuvallar taşar, harman yerleri tahıl dağlarıyla dolardı. Çocuklar, başakların arasından koşarken görünmez oluyor; kahkahaları, rüzgarla dans ediyordu. Köyler, bolluk kokusuyla sarılmıştı; hava, taze ekmek ve toprak nemiyle doluydu.
Vergi memurları, yeni ürün bolluğunu görünce kraliyet kayıtlarına "bereket katlandı" diye not düştüler. Vergi miktarı da kat kat arttı; bu, kraliyet kasasına güçlü bir yılın habercisiydi; krallığın altın çağı.
Hasat şenliklerinde Kral, halkın önünde yüksek bir kürsüye çıktı. Yanında Khaalid ve Kwakwu vardı; davullar çalıyor, şarkılar yükseliyordu. Kral, gür sesiyle duyurdu: "Bu bolluk, Tanrının yarattığı Nil’in ruhunun bereketi kadar, benim irademle hareket eden cesur ellerin eseridir! Batı Nil Komutanı Khaalid, benim emrimle yalnızca toprağı değil, halkımın kaderini de değiştirmiştir. Açlığın gölgesini dağıttı, yoksulluğun zincirlerini kırdı. O, bir kahraman, o, bilgelikle savaşan bir akıldır. Bugün, onun bilgeliği yalnızca kılıçla değil, sözle de hükmetsin! Khaalid, bugünden itibaren Kraliyet Danışmanım’dır. Onun sözü, Nil’in akışı kadar kutsal; onun fikri, yıldızların rehberliği kadar değerlidir!"
Kalabalık "Kralımız Kwakwu!, Komutanımız Khaalid!" diye bağırarak defalarca haykırdı. Kalabalık sakinleyince Kral sözlerine devam etti:
"Toprağın bereketi arttı, Bu bollukta halkımın yükünü hafifletmek, adaletin gereğidir. Bu sebeple, bu günden sonra köylerin vereceği vergiyi yarıya indiriyorum. Çünkü refah, yalnızca kralın sofrasında değil, halkın sofrasında da hissedilmelidir."
Kalabalık alkışladı, davullar gökleri yardı. Sahra’dan gelen o çiftçi, kürsüye doğru seslendi; sesi titreyerek, ama umutla: "Kralımız ve Komutan Khaalid olmasaydı, ailem aç kalır, umutlarımız çöldeki kumlar gibi dağılırdı! Onlar, Nil’i sularını evcilleştirdi, bize hayat verdi!"
Khaalid ise sessizce durdu, mütevazı bir gülümsemeyle. Gözleri uzaklardaki kanallara ve Paylaşım Ambarlarına kaydı. Çünkü o biliyordu ki, bereketi korumak, onu elde etmekten daha zordu. Destan, burada bitmiyordu, sonsuz bir yolculuktu.
...
23.6. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara: "Nil Nehri neden öyle sinirlenip tarlaları suyla dolduruyormuş? Gerçekten bir ruhu mu varmış, yoksa sadece su muymuş?"
Nil-7: "Güzel soru, Sahara! O zamanlar insanlar, Nil’in ruhu olduğuna inanıyordu çünkü nehir bazen sakin, bazen çok güçlüydü. Onlar için bu, sanki nehir canlıymış gibiydi. Ama aslında, Nil’in taşması mevsimsel bir doğa olayıydı. Yağmurlar ve dağlardaki eriyen karlar, nehrin su seviyesini yükseltiyordu. İnsanlar bunu anlamaya çalıştıkça, ona “ruh” dediler, çünkü doğayı açıklamanın bir yoluydu bu."
Sahara: "Ama o çiftçi niye Nil’in taşacağını bilmiyormuş? Biri ona söylemeliydi! Sen olsan söylerdin, değil mi?"
Nil-7: "Tabii ki söylerdim, Sahara! O çiftçi, Sahra’dan yeni gelmişti ve Nil’in alışkanlıklarını bilmiyordu. Çöldeki sular küçük ve sakin olur, ama Nil çok büyük ve güçlü. Khaalid, onun gibi göçmenlere yardım etmek için plan yaptı, hatırladın mı? Paylaşım Ambarları ve Toprak Programı, böylece kimse aç kalmasın."
Sahara: "Evet, Paylaşım Ambarları! O ne güzel bir fikirmiş! Herkes yemek bulmuş, değil mi? Peki, o ambarlarda başka neler vardı? Meyve, ekmek, belki tatlı mı?"
Nil-7: “Hmm, tatlı konusunda emin değilim, Sahara, ama ambarlarda buğday, arpa, belki biraz mercimek ve sebze olurdu. O zamanlar tatlılar bugünkü gibi değildi, ama bazen bal bulurlarsa, onu ekmekle yerlerdi. Paylaşım Ambarları, herkesin karnını doyurmak için kurulmuştu. Khaalid ve kral, böylece çocukların, aç uyumamasını sağladı”
Sahara: "Khaalid çok akıllıymış, ama krala niye önce sormuş? Kendisi yapamaz mıydı"
Nil-7: “Harika bir gözlem, Sahara! O zamanlar kral, sadece lider değil, aynı zamanda halkın koruyucusu gibiydi. İnsanlar, kralın kararlarının Nil’in ruhuyla uyumlu olduğuna inanıyordu. Khaalid, krala saygı göstermek ve planlarını daha güçlü yapmak için ona danıştı. Böylece herkes, bu planların kralın adaletiyle yapıldığını bildi ve destekledi.”
Sahara: "Peki, o kanalları kazarken mahkûmlar niye yardım etmiş? Onlar kötü insanlar değil miydi? Niye kaçmamışlar?"
Nil-7: “Hmm, “kötü” demek belki biraz ağır, Sahara. Mahkûmların çoğu, hata yapmış ama pişman olup değişmek isteyen insanlardı. Khaalid, onlara ikinci bir şans verdi: Çalışırlarsa özgür olabilir, hatta toprak ve yemek alabilirlerdi. Kaçmayı düşünenler olmuş olabilir, ama çoğu yeni bir hayat istedi. Ayrıca, Kwakwu’nun leopar gibi gözleri onları izliyordu, unutma!”
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.