SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Khaalid, sorgu çadırından çıktıktan sonra, ay ışığının altında derin düşüncelere daldı. Haydutların verdiği bilgiler zihninde dönüyordu: Eski taş ocaklarının ardındaki mağaralar, dikenli çalılar, tuzaklar ve belki otuz beş haydut… Yirmi askerle bu baskın cesaret gerektirirdi, ama çocukları kurtarmak ve kralın emrini eksiksiz yerine getirmek için hata payı yoktu. Harun’a döndü, sesi kararlı ama temkinliydi: “Harun, bu yılan yuvasını temizleyeceğiz, ama sayıca bizden üstünler. Tuzakları var, liderleri kurnaz. Çocukların hayatı söz konusu. Kraldan takviye istemeliyiz.”
Harun kaşlarını çattı, iri elleriyle baltasının sapını sıktı. “Yirmi seçkin askerle o mağarayı ateşle yakarız, Khaalid! Sayı ne fark eder?”
Khaalid gülümsedi, ama gözlerinde bir pırıltı vardı. “Cesaretin ölümü korkutuyor, dostum. Ama onlar köşeye sıkışınca vahşileşir. Çocukları riske atamayız. Krala gidelim, birkaç köyden daha savaşçı isteyelim. Zafer bizim olacak, ama Nil’in bereketi için temkinli olmalıyız.”
Harun, bir an düşündü, sonra başını salladı. “Haklısın. Çocuklar için… krala gidelim.”
İki savaşçı, kralın karakol olarak kullandığı çadıra yürüdü. Muhafızlar kapıları açtı, kral tahtında, asasıyla bekliyordu. Khaalid diz çöktü, sözleri net ve saygılıydı: “Kralım, esirleri konuşturduk. Kamp, taş ocaklarının ardında, dikenli çalılarla gizlenmiş mağaralarda. Belki otuz beş haydut var; liderleri Halwan ve Samir, tuzakları kurnaz. Yirmi seçkin askerle baskını yapabiliriz, ama çocuklarınızın güvenliği için risk almamalıyız. Daha fazla savaşçı daha rica ediyoruz. Böylece zafer kesin, kayıplar az olacak.”
Kral, asasını yere vurdu, gözleri Khaalid’in kararlılığını tarttı. “Kurnazsın, Khaalid. Nil’in bereketini korumak için temkin gerekli. Elli savaşçı daha gönderiyorum. Ama unutma, zafer kadar çocukların güvenliği de senin sorumluluğunda.”
Khaalid başını eğdi. “Emredersiniz, kralım. Nil’in huzuru için bu yılan yuvasını yerle bir edeceğiz.”
...
Ay, Nil'in sularını gümüş bir örtü gibi kaplamıştı. Gökyüzü yıldızlarla doluydu, eski Mısır Kemet'in kaderini izliyorlardı. Kral'ın emri kesindi: "Haydut yuvasını yerle bir edin. Nil'in bereketini kirleten bu yılanları kökünden sökün!" Sözleri, Kwakwu köyünün savaşçılarını ateşlemişti. Khaalid, sorgudan öğrendikleriyle planı çizmişti: Gece yarısı yaklaşacaklar, dikenli çalıları sessizce aşacaklar, sağdaki tuzaklı mağarayı atlatıp soldakine hücum edeceklerdi. Kaçmamaları için kampın arkasındaki geçiti de bir grup asker tutacak, çıkanları süngü ve ok yağmuruna tutacaktı. Harun'un iri cüssesi önde, Khaalid'in kurnazlığı arkada; yanlarında yirmi seçkin asker, mızrakları, baltaları ve oklarıyla donanmış.
Nehir kenarındaki eski taş ocakları, devasa kaya yığınlarıyla çevriliydi. Rüzgar, kumları savuruyor, haydutların kamp ateşinin uzak kokusunu taşıyordu. Askerler, karanlığın gölgesinde süzülerek yaklaştılar. Khaalid elini kaldırdı, sessiz bir işaretle: "Dikenleri kesin, ama gürültü etmeyin."
İlk engel, dikenli çalılar duvarıydı. Harun'un güçlü kolları, baltasını savurdu; dikenler sessizce ayrıldı, yol açıldı. İçeride, mağaraların ağzı karanlık bir ağız gibi bekliyordu. Sağdaki mağara, haydutların anlattığı gibi bir tuzak yuvasıydı. İçine giren, keskin kazıklara veya yuvarlanan kayalara kurban giderdi. Khaalid, askerlere fısıldadı: "Sağa yaklaşmayın. Sol mağara, asıl yuva. Çocukları kurtarın, Halwan'ı canlı yakalayın."
Aniden, bir haydut nöbetçisi göründü. Okçu bir asker, yayını gerdi; ok sessizce uçtu, nöbetçinin boğazına saplandı. Vücut yere yığıldı, kumlar kanı emdi. Baskın başlamıştı.
Mağaranın girişinde kamp ateşi yanıyordu. Haydutlar, çaldıkları ganimetlerin arasında dağılmıştı: Bazıları uyuyor, bazıları zar atıyor, birkaçı şarap içiyordu. Yirmi beş kadarlardı, yaralı olanlar köşede inliyordu. Ortada, Demir Göz Halwan oturuyordu. Sağ gözü kör bir çukur, sol gözü alev gibi parlıyordu. Yanında Kara Samir, sinsi bir gülümsemeyle mızrağını bileyip duruyordu. İki çocuk, zincirlerle bağlı, ateşin yanında köle gibi çalışıyordu; biri odun taşıyor, diğeri yemek karıştırıyordu. Harun'un savaş narası mağarayı sarstı: "Nil'in intikamı için!" Askerler lav gibi aktı içeri. İlk çarpışma, bir fırtına gibiydi. Bir haydut baltasını savurdu, ama Harun'un kalkanı onu karşıladı; karşı saldırı, haydudun göğsünü yardı. Kan sıçradı, ateşin üzerine düştü, alevler tısladı.
Khaalid, okçulara emretti: "Hedef alın!" Ok yağmuru başladı. Bir haydut, mızrağını fırlattı; askerlerden biri vuruldu, ama diğeri intikam aldı, okunu haydudun kalbine sapladı. Mağara, çığlıklarla doldu. Metalin metale çarpması, kemiklerin kırılması, yaralıların inlemeleri...
Halwan ayağa fırladı, "Demir Göz"ü parıldıyordu. "Saldırın, köpekler!" diye kükredi. Baltasını kaptı, bir askere hücum etti. Çarpışma destansıydı: Halwan'ın baltası, askerin kalkanını ikiye böldü, ama asker mızrağını savurdu, Halwan'ın kolunu yaraladı. Kan fışkırdı, ama Halwan durmadı; sol gözüyle nişan aldı, baltasını yeniden indirdi. Asker yere serildi, ama Harun yetişti. İki dev çarpıştı – Harun'un gücü, Halwan'ın öfkesi. Baltalar dans etti, kıvılcımlar saçıldı. Harun, "Köylülerin kanı içtin!" diye haykırdı, baltasını Halwan'ın omzuna indirdi. Halwan diz çöktü, ama pes etmedi; elini uzattı, bir hançer çekti.
O sırada Kara Samir devreye girdi. Sinsi adam, Khaalid'e yaklaştı, gözleri hipnotik bir bakışla parlıyordu. "Dur, kardeş," dedi yalan dolu sesiyle. "Beni burada haydutlar esir tutuyorlar, bu bir hata. Bırak gideyim, zengin olacaksın." Khaalid bir an duraksadı, ama sorgudaki sözleri hatırladı: "Yalan söyleyebilir, dikkat edin." Kurnazlığını kullandı, Samir'e gülümsedi: "Elbette, dostum." Sonra ani bir hareketle mızrağını sapladı. Samir'in gözleri şaşkınlıkla büyüdü, yalanları boğazında kaldı. Mağaranın derinliklerinde, haydutlar direniyordu. Bir grup, oklarla karşı saldırıya geçti; askerlerden ikisi vuruldu, ama Khaalid'in taktiği işledi, yanlardan kuşattılar. Bir haydut, çocuğun birini kalkan gibi önüne aldı: "Geri çekilin, yoksa ölür!" Ama bir okçu, hassas bir atışla haydudu vurdu; çocuk kurtuldu, ağlayarak Khaalid'e koştu. "Teşekkürler, efendim," diye fısıldadı çocuk. Khaalid başını okşadı: "Artık özgürsün."
Savaş doruğa ulaştı. Halwan, yaralı halde ayağa kalktı, son bir hamleyle Harun'a saldırdı. Ama Harun daha hızlıydı; baltasını savurdu, Halwan'ın baltasını kırdı, sonra göğsüne indirdi. "Demir Göz" söndü, Halwan yere yığıldı, son nefesinde lanetler savurdu.
Haydutlar dağıldı, bazıları kaçtı, ama askerler peşlerine düştü; kampın arkasındaki geçitte bekleyen mızraklar ve oklar onları yakaladı. Mağara, zafer çığlıklarıyla yankılandı. Ganimetler ortaya döküldü: Çalınan tahıllar, mücevherler, köle çocuklar özgür bırakıldı. Sağdaki tuzaklı mağarayı patlattılar, taşlar yuvarlandı, tuzaklar yok oldu.
Şafak sökerken, Khaalid mağaranın girişinde durdu. Nil'in suları, kanı yıkıyordu. "Kral'a zaferi müjdeleyin," dedi Harun'a. "Haydut yuvası yerle bir edildi. Nil yeniden huzurlu akacak." Askerler, yaralılarını taşıyarak döndüler. Bu, leopar kralın'ın destanıydı – cesaretin, kurnazlığın ve adaletin zaferi.
20.2. Çocukların Köylerine Teslimi
Şafak, Nil'in sularını altın bir ışıkla boyarken, Kwakwu köyünün meydanı hareketlenmeye başlamıştı. Haydut kampından kurtarılan iki çocuk, Khaalid ve Harun’un koruması altında, köylerine geri dönüyordu. Çocuklar, zincirlerden kurtulmuş, ama hâlâ korku ve umutla dolu gözlerle etraflarına bakıyorlardı. Askerler, çalınan ganimetleri, tahıl çuvalları, doğal taş mücevherler ve dokuma kumaşlar – öküz arabalarına yüklemiş, köyün merkezine taşımıştı.
Meydanda, çocukların aileleri toplanmıştı. Bir anne, oğlunu görür görmez feryat ederek koştu; diz çöküp çocuğunu kollarına aldı, gözyaşları toprağa damladı. ”Tanrıya şükürler olsun!” diye haykırdı, çocuğunun kirli yüzünü öperek. Diğer çocuk, küçük bir kız, babasının kollarında titriyordu; adam, kızını göğsüne bastırırken sessizce ağlıyordu. Köylüler, sevinç ve rahatlama çığlıklarıyla meydanı doldurdu. Khaalid, bu anı izlerken gözleri doldu; bir zamanlar kendisi de Ayla ile birlikte haydut kampına kaçırılmak istenmişti. Eşi Ayla'yı hatırlayınca yüreği sızladı. Daha yeni evlenmişti ama günlerdir Ayla'yı görmüyordu. Fakat çocukların özgürlüğüne kavuşması, onun kalbinde zaferden daha büyük bir gurur gibi yankılanıyordu.
Harun, kalabalığa seslendi: ”Bu çocuklar artık özgür! Nil’in bereketi, Leopar Kralın adaletiyle korundu!” Köylüler, askerlere teşekkürlerini sunarken, bir yaşlı kadın Khaalid’e yaklaştı, eline bir dövme bakır bilezik sıkıştırdı. ”Oğlumu kurtardın, kahraman. Tanrı seni korusun,” dedi. Khaalid, bileziği nazikçe geri çevirdi: ”Bu zafer hepimizin, nine. Çocuklarınız artık güvende.”
Askerler köyü terkederken meydanın ortasında, davulcular yavaş bir ritim tutturmuştu. Önce ağır, saygılı bir veda temposu… sonra giderek hızlanan bir coşku. Köyün kadınları ve yaşlıları, ellerinde ekmek, bal ve sıcak süt dolu tabaklarla Khaalid’in yolunu kesiyor, gözlerinde hem minnet hem hüzün parlıyordu. Çocuklar, kurtarılan arkadaşlarına sarılıyor, sevinçten ağlıyorlardı. Ve birden, meydanda bir ses yükseldi. Yaşlı ozan, uzun sakalını savurarak bağırdı: Davullar gürledi, defler çaldı. Herkes hep bir ağızdan şarkıya başladı:
Kuzeyden esti rüzgâr, Dağdan indi aslanlar. Yol gösterdi Khaalid, Karanlıktan ışıklar. Khaalid geldi, çocuklar güldü, Gözyaşları sevinçle döküldü. Köyler birleşti, eller kenetlendi, Adın yazıldı, kalplere Khaalid! Mızraklar uçtu gece, Haydutlar düştü rezilce. Ellerde umut meşalesi, Kurtuluş geldi bize. Khaalid geldi, çocuklar güldü, Gözyaşları sevinçle döküldü. Köyler birleşti, eller kenetlendi, Adın yazıldı, kalplere Khaalid! Bir gün biz de büyürüz, Senin yolunda yürürüz. Köyümüzün koruyucusu, Hep adınla hep övünürüz.
Çocuklardan biri, en önde duran küçük bir kız, elinde çiçek demetiyle yaklaştı. ”Gitme,” dedi fısıltıyla, Başka bir çocuk ”daha çok çocuk kurtar.” dedi. Khaalid hafifçe gülümsedi, çiçekleri aldı, kızın başını okşadı.
Khaalid, devesi Sahara Bahara'nın boynunu okşayarak sevdi. Gözleri uzak dağlara çevriliydi. Şarkının sözleri, rüzgârla birlikte omuzlarına dokunuyor, her kelime kalbinde yankı buluyordu.
20.3. Krala Rapor
Köydeki bu duygusal ayrılmanın ardından, Khaalid ve Harun, kralın huzuruna çıkmak için Kralın karakoluna geldiler. Ganimetler, karakolun hazinesine teslim edilmiş, çocuklar ailelerine kavuşmuştu. İki asker, tozlu zırhlarıyla kralın çadırına yürüdüler. Çadırın girişinde, mızraklı muhafızlar onları selamladı. İçeri girdiklerinde, kral tahtında oturuyordu; başında mavi-yeşil taşlarla süslü bir taç, elinde asası, gözleri keskin ve kararlıydı.
Khaalid diz çöktü, Harun da onu takip etti. Khaalid, derin bir nefes aldı ve konuşmaya başladı: “Kralım, emrinizi yerine getirdik. Esirleri konuşturduk; haydut kampının yerini, eski taş ocaklarının ardındaki mağaraları öğrendik. Gece baskın yaptık, kampı yerle bir ettik. Demir Göz Halwan ve Kara Samir öldürüldü, diğer haydutlar ya yakalandı ya da öldürüldü. Çaldıkları malları köyümüze geri getirdik. İki köle çocuğu kurtardık ve az önce ailelerine teslim ettik. Onlar şimdi evlerinde, özgürce nefes alıyorlar.”
Kral, asasını yere hafifçe vurdu; taş zeminde yankılanan ses, karakolu doldurdu. ”Aferin, Khaalid. Aferin, Harun. Nil’in bereketini kirleten bu yılanları ezdiğiniz için ödüllendireceğim. Ama söyleyin, esirler… konuşanlar ne olsun?”
Khaalid başını kaldırdı, sorguda verdiği sözü hatırladı. Haydutlara, ”Konuşursanız, affedilmenizi kraldan isteyeceğim,” demişti. Şimdi sözünü tutma zamanıydı. Derin bir nefes aldı ve devam etti: “Kralım, esirler bize her şeyi anlattı: Kampın yerini, liderlerini, sayılarını, tuzaklarını. 3. haydut çocukları söyledi, 1. haydut tuzakları, 2. haydut kaçacakları geçidi. Onlar olmasaydı, bu zafer bu kadar hızlı ve temiz olmazdı. Bu esirler, yemin ederim, sadece kandırılmış köylüler. 3. haydut ailesini yangında kaybetmiş, diğer iki haydutda yoksulluktan çaresiz kalmış insanlar. Liderleri onları zengin olma yalanlarıyla bu yola sürükledi. Size yalvarıyorum, kralım, onlara bir şans verin. Çalışsınlar, köylerimiz için ter döksünler, sizin adaletinize hizmet etsinler. Onları idam etmek yerine, hayatlarını düzeltmelerine izin verin.”
Harun, Khaalid’in sözlerine başıyla onay verdi, ama sessiz kaldı. Kral, bir süre düşündü; gözleri, Khaalid’in yüzünde gezindi. Sonra asasını kaldırdı ve konuştu: “Khaalid, senin kalbin Nil kadar cömert, ama adalet de keskin olmalı. Bu esirler, suçlarının bedelini ödeyecek. Ama sözünü tutacağım. İdam edilmeyecekler. Köylerimizde, taş ocaklarında ve tarlalarda çalışacaklar. Her birinin hareketi izlenecek. Eğer dürüstçe hizmet ederlerse, bir gün özgürlüklerini kazanabilirler. Ama bir daha suç işlerlerse, Nil’in suları bile onları kurtaramaz.”
Khaalid, rahat bir nefes aldı. ”Teşekkür ederim, kralım. Adaletiniz ne kadar yüce.” Harun, hafif bir gülümsemeyle Khaalid’e baktı.
Leopar Kral Kwakwu, tahtından kalktı ve askerlere yaklaştı. ”Şimdi ganimetlerden payını alıp ailelerinize gidin, yeni görev çıkana kadar dinlenin, kahramanlıklarınızı köyünüzde anlatın. Zaferiniz, destan olacak. Nil’in huzuru sizin ellerinizde korundu.” Karakolun kapıları açıldı, güneş ışığı içeri doldu. Khaalid ve Harun, kralın huzurundan çıkarken, uzaklarda hurma ağaçlarının arkasından izleyen leopar onların zaferini selamlıyordu.
...
20.4. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara, Nil-7 ile kurduğu zihin bağlantısını kesti. Sahara yanında oturan robot leopara merakla sordu: “Kral niye esirleri affetti? Khaalid niye onları kurtarmak istedi?”
Nil-7 başını hafifçe eğdi, Sahara’nın merakını tartarak: “Kral, adaletin sadece ceza değil, aynı zamanda merhamet olduğunu biliyordu. Çoğu, çaresizlikten haydut olmuştu. Ailelerini kaybetmiş, kandırılmış köylülerdi. Khaalid, doğru söyleyerek onların güvenini kazanmıştı; şimdi de sözünü tuttu, çünkü dürüst bir liderdi. Onlara tarlalarda çalışma şansı verdi, böylece suçlarını telafi edebilsinler. Adalet, bir terazidir: Bir yanda ceza, diğer yanda umut.”
Sahara başını salladı, ama kaşları hâlâ çatık: “Peki, ya çocuklar? Onlar niye haydutlarla birlikteydi? Aileleri onları niye koruyamadı?”
Nil-77, bir an durdu, sanki eski bir anıyı tarıyordu: “O zamanlar, Nil’in kıyıları zor bir yerdi, Sahara. Haydutlar, zayıf köyleri yağmalardı. Bazı aileler, yangınlarda ya da baskınlarda yok oldu. Bu çocuklar, haydutların eline düştü çünkü başka kimseleri kalmamıştı. Ama Khaalid ve Harun, onları ailelerine geri getirdi. Kahramanlar sadece düşmanı yenmez, kaybolanları da evlerine döndürür.”
Sahara: “Çocuklar ve aileleri kavuşurken niye ağladılar? Mutlu değil miydiler?”
Nil-7: “Mutluluk gözyaşları da döker, Sahara. Çocuklar, haydutların zincirlerinden kurtulmuş, ama korkuları hâlâ içlerindeydi. Ailelerini görünce, hem sevinçten hem de yaşadıkları zor günlerin ağırlığından ağladılar. Annelerinin kolları, onları yeniden güvende hissettirdi.”
Sahara: “Peki, ya çocukların ailesi olmasaydı? Onlara kim bakardı? Onların bizim gibi robot leoparları, otomutfakları ve otodoktorları yok ki.”
Nil-7: “Sahara, Nil’in köyleri ve köylerdeki aileler birbirine kenetlenir. Ailesiz çocuklar, köyün çocukları olur. Yaşlılar ve komşular onlara kucak açar, yemeklerini paylaşır, hikâyeler anlatır – tıpkı benim gibi! Kral ve Khaalid, eminim, o çocuklara bir yuva bulurdu.”
Sahara: “O yaşlı nine niye Khaalid’e bilezik verdi? Khaalid niye almadı?”
Nil-7: “O nine, Khaalid’e minnettarlığını göstermek istedi, Sahara. O bilezik, onun en değerli varlığıydı belki. Ama Khaalid, zaferin hediye için değil, köyün huzuru için olduğunu biliyordu. Reddetti, çünkü kalbi zaten doluydu. Çocukların gülümsemesi ona yetti.”
Sahara günlük rutinini yapmak için odadan ayrıldı. Çıkarken odanın ışıklar kısıldı.
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.