SAHRA'NIN UYANIŞI ve YÜKSELİŞİ: M.S. 8000 - M.Ö. 5000
Sahra Çölü, bugün dünyanın en kurak ve geniş çöl alanlarından biridir; ancak yaklaşık 15.000 ila 5.000 yıl önce bu topraklar göllerle dolu, otlaklarla kaplı ve yaşamla iç içe bir ekosisteme sahipti. B...
Kayıtlar Salonu’nun taş duvarları, ateşin ışığında titreyen gölgelerle doluydu. Rafların arasından fısıltılar yükseliyor, eski tomarların çıtırtısı odanın derinliğinde yankılanıyordu. Kayıtlar Salonunda bilginler, zamanla yarışır bir telaşla eski mektupları didik didik inceliyordu. Raflardan, yüzyıllardır uykuda olan binlerce tomar tek tek uyanıyor; tozlu sayfaların arasından yükselen hikâyeler, ateşin karşısında fısıldanan efsanelere değil, kadim bilgelik sırlarına dönüşmek üzere bekliyordu.
Yaşlı kâtip Menak, titrek gözleriyle balmumundan kanatlarla yükselen çocuğun öyküsünü yüksek sesle okudu:
“Bir çocuk vardı; balmumundan kanatlar takıp göğe yükseldi. Güneşe fazla yaklaştı, kanatları eridi, düşüp öldü.”
Salondaki bilginler mırıldandı.
“İkarus…” dedi biri. ”Belki yalnızca bir masal.”
“Belki de birilerinin başarısız denemesinin unutulmuş yankısı,” diye ekledi başka biri.
Başka bir tomar açıldı.
“Endülüs’te bir bilgin, Abbas İbn Firnas, kuşların kanatlarını inceledi. Onları taklit ederek kendini göğe bıraktı. Kısa süre süzüldü, sonra yere sert indi. Ölmedi, ama dizleri kırıldı.”
Bir başka ses, uzak diyarlardan gelmiş mektubu okudu:
“Çin’de bir esiri, dev bir kuşa bağladılar. İplerle göğe kaldırdılar. İnsan gökyüzünü tadınca, yeryüzü ona dar gelir.”
Sonra bir başka sayfada, kuzeyin sisli topraklarından gelen satırlar:
“Kilise kulesinden kuş kanatlarıyla atladım. Biraz yol aldım, ama yere çakıldım.”
Salonda derin bir sessizlik oldu. Herkes aynı soruyu soruyordu: ”Hepsi denedi, hepsi düştü. Biz neden denemeyelim?”
İşte o anda genç bir bilgin, Khetu, yerinden fırladı. Gözleri ateşle doluydu. Çocukluğundan beri kuşlara tutkun olan bu adam, sarayın avlusundaki güvercinleri elleriyle besler, geceleri onların kanat seslerini dinleyerek uyurdu. Kuşlar onun için yalnızca hayvan değil; göğün sırlarını taşıyan habercilerdi.
O sırada genç bir bilgin ayağa kalktı. Gözleri ateş gibi yanıyordu.
"Onlar acele etti, dedi. Rüzgârı tanımadan göğe atıldılar. Ben öğreneceğim. Sarayın çatısından havalanıp Nil’in karşı kıyısına ineceğim. Başarılı olursam tarihte onların yanında değil, onların üstünde olacağım."
12.1. Kanatların Doğuşu
Ertesi gün sarayın avlusu hummalı bir atölyeye dönüştü. Kadınlar keten kumaşları dikiyor, genç kızlar ince ince kuş tüylerini iplerle bağlarken şarkılar söylüyordu. Erkekler kamışları ısıtarak kıvırıyor, hafif ama dayanıklı bir iskelet oluşturuyordu.
İlk denemelerde kanatlar kuşların birebir kopyasıydı. Tüyler tek tek yapıştırıldı. Çıraklardan biri kanatları sırtına bağladı, küçük bir tepecikten koşarak atladı. İki nefeslik mesafe havada süzüldü, sonra toprağa çakıldı. Kalabalık kahkahalar ve hayret dolu çığlıklarla karıştı.
"Çırpma!" diye bağırdı başbilgin Enlil-Hotep. "Kuş gibi çırpma! Kanat rüzgârı yakalamalı, yoksa seni yere indirir."
Denemeler günlerce sürdü. Kanatlar küçüktü, sonra büyüdü. Düzdü, sonra üçgenleşti. Kuş tüylerinin hiçbir faydası olmadığı anlaşıldığında Khetu tüyleri söktürdü.
12.2. Timsahlar
Bir gün çıraklardan biri, sırtına bağladığı delta biçimindeki yeni bir kanatla tepenin ucuna geldi. Kalabalık nefesini tutmuştu. Rüzgâr arkasından sertçe esiyor, kumaşı gergin bir davul gibi şişiriyordu. Genç, gözlerini kapatıp bir an cesaret topladı. Sonra koştu, hızını artırdı ve kendini boşluğa bıraktı.
İlk anda kanatlar göğe tutundu. Çocuk bir kuş gibi yükseliyor gibiydi. Kalabalık hayretle bağırdı, eller alkışa kalktı. Ama o sırada gökyüzü ansızın döndü. Nil’in üstünde aniden yön değiştiren rüzgâr, kanatların altına değil üstüne vurdu. Kumaş şiddetle titredi, iskelet gıcırdadı. Kanatlar kırılacak gibi sallandı. Sonra Çat diye bir ses. Ortadan ikiye kırıldı.
Bir çığlık koptu. Genç birden dengesini kaybetti, . Birkaç kalp atımı boyunca havada yalpaladı, sonra hızla aşağıya, Nil’in sularına doğru, düşmeye başladı.
Kalabalık korkuyla bağırdı. Kadınlar gözlerini kapattı, çocuklar ağaçların üzerinden dehşetle izledi.
Genç çırak, panikle kollarını çırptı ama nafileydi. Kanatlar suya çarptı, kumaş bir anlığına açıldı sonra suyun ağırlığıyla üzerine kapandı.
Sessizlik…
Kalabalık çığlık atarak nehre doğru koşmaya başladı. Çocuk kanatların altından çıkamayıp boğulacak mıydı?
Sonra suyun üzerinde daireler büyüdü. Önce küçük, sonra genişleyen halkalar… Ve halkaların arasından ağır gölgeler süzülmeye başladı. Nil’in kahverengi suları dalgalandı, yüzeyde karanlık gölgeler belirdi.
Ağacın üzerinde seyreden bir çocuk bağırdı: Timsahlar!
Derinlikte devasa karaltılar dönüyor, ağır ağır yükseliyordu. Sanki görünmeyen bir davulun iki notası ritim tutuyordu: dan… din… dan… din…
Kalabalık nefesini tuttu. Derinlikten çıkan kocaman gözler suyun üzerinde görünmeye başladı. Kalabalığın tamamı görmüştü. Hem birlikte bağırdılar ”Timsahlar!… Timsahlar!...”
Kocaman gözler biraz daha yaklaşıyordu. Önce bir sırt çıkıntısı göründü, sonra bir dişler suyun üstünde parladı.
Arkasından ikinci bir gölge suyu yardı. Timsahların sayısı giderek artıyordu. Üçüncü, dördüncü… Nil, ölümcül bir çene gibi ağır bir ritimle çırak için kapanıyordu.
Kalabalık dehşetle izlerken, çocuk kanatların altından çıkmaya çalışıyor, suya gömülüp çıkıyordu. Her çırpınışında gölgeler daha hızlı dönmeye başladı. Timsahlar çocuğa yaklaştıkça izleyenlerin kalp ritmi hızlandı: dan-din-dan-din-dan-din!
Çocuk, suyun üstüne çıkmayı başarmış, kanat parçalarına tutunarak çırpınıyordu. Timsahların karaltıları hızla çevresini sardı. “Yetişin!” diye biri bağırdı, ama kimse suya atılmaya cesaret edemedi.
Son anda, akıntı çocuğu kıyıya sürükledi. Bir köke tutundu, var gücüyle kendini sudan çekti. Arkasında timsahların sırtları, kıyıya çarpan dalgalar gibi hızla yaklaşıyordu.
Çocuk kıyıya çıktığında herkes aynı anda nefes aldı. Ama korkunun bıraktığı titreşim, davul gibi hâlâ Nil’in kıyılarında yankılanıyordu.
Tam dizlerini kıyıya attığı anda, suyun altından dev bir timsah fırladı!
Ağzı yay gibi açıldı, sarı dişleri güneşte parladı. Kocaman çenesi çocuğun ayaklarının bir santim dibinde kapandı.
ÇAAAT!
Çeneler boşa kapanınca yer sarsıldı, Nil’in kıyısına su sıçradı. Çocuk çığlık atarak refleksle kendini geri çekti. O an kalabalıktan birkaç kişi atıldı, çocuğu kollarından yakalayıp kıyıya çekti.
Ama timsah pes etmedi. Gövdesi tamamen sudan çıktı, kıyıya doğru sürünerek çocuğa doğru koşmaya başladı. Çocuğu çekmeye çalışanların ayaklarının dibinde yeniden ağzını açtı.
Kalabalık bağırıyor, kadınlar feryat ediyordu. Son anda iki adam uzun sopalarla timsahın kafasına vurmaya başladı. Kuyruğunu savurdu, çamur ve su etrafa sıçradı. Hayvan hırlayarak geri sıçradı, kuyruğunu şiddetle savurup suya gömüldü.
Sular tekrar kapanırken, kalabalığın yüreği hâlâ deli gibi atıyordu. Çocuk çamura bulanmış hâlde kıyıda hıçkırıyordu. O gün herkes aynı dersi öğrendi: Rüzgâr arkadan değil, önden esmeli. Yoksa Nil yalnızca düşeni değil, ruhunu da yutar.
12.3. İlk Termik Uçuş
Sonra bir başka denemede Khetu, dağ yamacında yükselen hava akımlarını fark etti. “Rüzgâr yalnızca yatay değil,” dedi. ”Bazen yerden göğe yükseliyor. Dağın kalbinden çıkan bir nefes gibi.” Bu keşif, uçuşun sırrını çözmelerini sağladı. Artık yalnızca düşmüyor, kısa süreliğine göğe tutunabiliyorlardı.
Bilgin, not defterine hızlıca yazdı:
“Uçuş, rüzgârla anlaşmaktır.”
Sonunda genç bilgin Karmen’in huzuruna çıktı.
"Efendim, dedi. Bana izin verin, sarayınızın çatısından Nil’in karşı kıyısına süzüleyim. Başarılı olursam, kanatlar çağı başlamış olacak."
Karmen onu uzun uzun süzdü, sonra gülümsedi.
"Göğe kalkan kanat, benim krallığımı da yükseltir. Çık, dene."
12.4. Göğe Atılış
Ve büyük gün geldi. O gün Nil kıyıları dolup taştı. Çocuklar ağaçlara tırmanmış, kadınlar çarşaflarıyla güneşi engellemiş, erkekler davullarını hazırlamıştı. Nil kıyısında nefesler tutulmuştu.
Khetu, yeni yaptığı delta biçimli kanatları sırtına bağladı. Kumaş gerilmiş, kamış iskelet parlıyordu. Kuşlara bakarak fısıldadı:
“Beni göğe kabul edin.”
Genç bilgin, sarayın en yüksek çatısında kanatlarını taktı. Bir süre rüzgârı yokladı. Derin bir nefes aldı. Sonra koştu… ve boşluğa atladı.
Kalabalığın yüreği durdu. Ama kanatlar rüzgârı yakaladı. Khetu havada süzüldü. Gökyüzü onu taşıyordu! Nil’in üstünde kayar gibi ilerledi. Güneş ışıkları kumaşın üzerinde parlıyor, davul sesleri göğe yükseliyordu. Karşı kıyıya yumuşak indiğinde dizlerinin üzerine çöktü. İnsanlar çığlıklar, alkışlar ve gözyaşlarıyla doldu taştı.
Çocuklar bağırdı:
“İnsan da kuş gibi uçabiliyor!”
Alkışlar, çığlıklar, davul sesleri göğe yükseldi. İnsanlar birbirine sarıldı. Çocuklar bağırdı:
"İnsan da kuş gibi uçabiliyor!"
12.5. Rahiplerin Korkusu
Ama herkes bu yeni çağın sevinci içinde değildi. Başarı haberleri herkesi mutlu etmedi. Tapınağın loş avlusunda başrahip Neshem fısıltılarla konuşuyordu:
“İnsan göğe mi çıkmalı? Tanrılar’ın mekânına mı? Eğer sıradan insanlar uçmaya başlarsa, rahiplerin sözü neye yarar?”
Diğer rahipler başlarıyla onayladı. Neshem sonunda Kral Karmen’in huzuruna çıktı.
"Kral'ım," dedi. "Kanatlar ayağa düştü. Yarın biri bu kanatlarla sarayınıza uçarak inerler, size suikast yaparlar. Kanatlar yasaklanmalı, uçanlar cezalandırılmalı."
Karmen uzun süre sustu. Ardından gözlerini kıstı, sesi sarayın taşlarını titretti:
"Hayır. Fitne senin sözlerinde. Göğe doğru atılan adımların önünü kesmek, insanlığa yapılan en büyük ihanettir."
O gün başrahip Neshem sürgüne gönderildi. Karmen, halkına döndü:
"Kim göklere kanat açarsa, krallığımızı da yükseltir!"
Ve böylece krallığın üstünde, teknoloji ağacında gökyüzüne doğru yeni bir dal açıldı: Kanatların Çağı.
12.6. Kanatların Çağı
O günden sonra kanatlar sıradan bir oyun değil, bir tutkuya dönüştü. Gençler bilginin yaptığı kanatları kuşanıp Nil’in karşısına geçmek için yarışmaya başladılar. Saray çevresinde ”Kanat Meydanı” kuruldu. Zenginler seyretmeye geldi, cesurlar kanat turizmiyle adlarını duyur, kızlar kanat diken ustaların yanında şarkılar söylüyordu.
Kayıtlar Salonu’na yeni satırlar işlendi:
"Rüzgâr önden eserse uçuş başlar.
Tüy ağırlaştırır, faydası yoktur.
Kumaş hafif olmalı, iskelet esnek olmalı.
Dağ yamacından yükselen rüzgâr insanı göğe taşır.
Ters rüzgâr tehlikelidir; Nil’de timsah çoktur."
Ve böylece, insanlığın teknoloji ağacında gökyüzüne doğru yeni bir dal açıldı: Kanatlar Çağı.
...
12.7. Sahara & Nil-7 Diyaloğu (M.S. 8000)
Sahara (ellerini çırparak): “İnsanlar gerçekten uçmuş mu? Kuş gibi, havalarda süzülmüşler mi?”
Nil-7 (yumuşak, metalik bir sesle): “Evet, Sahara! İnsanlar, kuşları izleyerek uçmayı hayal ettiler ve kanatlar yaptılar. Khetu, hikâyede Nil’in üstünde süzüldü, hatırladın mı? Ama bu, çok deneme ve biraz da kaza gerektirdi. Gökyüzü, sabırlı olanları sever!”
Sahara (gülerek): “Timsahlar korkunçtu ama! O çocuk niye Nil’e düştü? Kanatları niye kırılmış?”
Nil-7 (kuyruğunu sallayarak): “O sahne heyecanlıydı, değil mi? Çocuk, delta kanatlarla uçmayı denedi, ama rüzgâr ters esti. Kanatlar rüzgârı yakalamak yerine, üstünden darbe aldı. Kamış iskelet kırılganmış, kumaş da yırtıldı. Nil’e düşünce timsahlar geldi, çünkü nehir onların evi! Neyse ki çocuk son anda kurtuldu, değil mi?”
Sahara (): “Khetu nasıl uçtu peki? O niye düşmedi? Rüzgârla mı anlaştı?”
Nil-7 (): “Tam isabet! Khetu, rüzgârı anlamıştı. Dağ yamacında yükselen sıcak hava akımlarını, yani “termik rüzgârları” keşfetti. Bu rüzgârlar, kuşların süzülmesini sağlayan görünmez merdivenler gibidir. Khetu, kanatlarını bu akımlara göre yaptı ve Nil’in karşı kıyısına süzüldü. Rüzgârla dans etti, düşmedi!”
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.