Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
RIZALIK YOLU: Mustafa Kemal ATATÜRK'ÜN RIZALIK DEVLETİ
Rızalık Yolu, bireysel vicdanın toplumsal adalete dönüşümünü anlatan bir ahlak ve felsefe kitabı olacak. Köpek metaforu üzerinden insanın içsel dönüşümünü, hatasından dönme erdemini ve rızalık bilinci...
90. Bölüm

Rıza, Sorumluluk ve İletişimsel Akıl: Atatürk'ün İnsan Merkezli Uygarlık Projesinin Habermas ve Bourdieu Perspektifinden Eleştirel Bir Analizi

30 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı

İnsanı yücelten, onu diğer varlıklardan ayıran temel özellikler nelerdir? Haktan ve hakikatten yana baş kaldıran, döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren, yıktığını yapan; bu yolda incinmeyen, incitmeyen, doğru söyleyen kişi, gerçek anlamda insan olma yoluna girmiş demektir. İşte bu yola RIZALIK YOLU denir.

Bu derin hakikati anlamak için verilen köpek metaforu üzerine düşünelim: Bir köpek kümese girer ve tavukları yer. Köpek bir hayvandır ve bu eyleminin iyi ya da kötü olduğunu bilemez. Onun için bu, sadece içgüdüsel bir doyumdur. Aynı şekilde, bazı insanlar da sûrette insan olabilir, yani insan suretindedir. Ancak yaptığı bir eylemin iyi mi kötü mü olduğunun bilincinde değilse, onun sîreti, yani özü itibarıyla hâlâ hayvani düzeydedir.

İnsan olma yolculuğu, kişinin yaptığı eylemin ahlaki sonuçlarının bilincine varmasıyla başlar. İşte o zaman sûrette olduğu gibi sîrette de insan olma yoluna girer. Fakat bu, kemale ermek için tek başına yeterli değildir. Asıl erdem, farkına varılan hatayı telafi etmekte ve o hatadan dönmekte yatar. Metaforumuzdaki kişi, yediği tavukların parasını, zarar verdiği sahibine öder ve onun rızalığını alırsa, artık sûrette insan, sîrette insan-ı kâmil olma mertebesine yükselir. Çünkü bu, sorumluluk bilincinin en somut ifadesidir.

Bu yolun özü, kişinin tüm sıkıntıları kendinden bilmesidir. "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim." sözü bu derin hakikati ifade eder. Nasıl ki el, gövdenin kaşındığı yeri bilirse, can da kendi derdinin dermanını içinde taşır. Bu yolun yolcuları ikiye ayrılır: Ârifler ve kâmiller, daima özünü yoklar, kusurunu arar; cahiller ise daima kendini aklar. İnsan-ı kâmil, sürekli özünü yoklayarak eksiğini ve kusurunu bulur. Maddi veya manevi olarak zarar verdiği her mazlumun zararını, ziyanını tazmin eder ve nihayetinde rızalık yoluna girer. İşte esas olan da budur.

Peki, bu bireysel erdemler toplumsal düzeye nasıl taşınır? İşte bu noktada, Mustafa Kemal Atatürk'ün 1923-1938 yılları arasında tesis ettiği laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti modeli, bu felsefenin bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Atatürk, akla, mantığa, bilime ve fenne yakın olanı; sevgi, merhamet, vicdan ve ahlak sahibi olanı; hak, hukuk, adalet ve rızalık yolunda olanı; alın teri dökerek, emek harcayarak, değer üreterek helal kazanç elde edeni, kısacası gerçek anlamıyla İNSAN olanı merkeze aldı.

Onun kurduğu sistem, kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler yetiştirmeyi hedefledi. İnsan hakları, yurttaşlık hakları, demokratik haklar ve özgürlükler gibi siyasi haklar ile bireyi güçlendirdi. Bu, metaforumuzdaki gibi, toplumu oluşturan bireyleri, eylemlerinin sonuçlarının bilincinde olan, haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen, birbirinin rızasını arayan kâmil insanlar haline getirme projesiydi. Atatürk'ün hedefi, insanın içindeki yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri ortaya çıkarmak ve "kümes"in dar kalıplarını kırarak, aklın ve vicdanın aydınlattığı uygarlık yolunda ilerleyen bir toplum inşa etmekti.

Sonuç olarak, bu metafor bize yalnızca bireysel bir ahlak dersi vermez; aynı zamanda nasıl daha adil, daha hakkaniyetli ve daha insani bir toplum olunacağının da ipuçlarını sunar. Yolumuz, önce kendi özümüzü yoklamak, sonra da verdiğimiz zararları telafi ederek kolektif bir rıza ile toplumsal huzuru inşa etmek olmalıdır. Gerçek kemalet ve gerçek insanlık, işte bu zorlu ama onurlu yolda gizlidir.

Öz: Bu makale, "köpek metaforu" üzerinden şekillenen geleneksel bir Anadolu hikmeti olan "Rızalık Yolu" felsefesini merkeze almaktadır. Metafor, bireyin "insan-ı kâmil" olma serüvenini, eylemlerinin ahlaki sonuçlarının farkına varış, hataları telafi ediş ve nihayetinde mağdurun rızasını alış üzerine kurgular. Makale, bu bireysel ve etik temelli modelin, Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1923-1938 yılları arasında inşa edilen laik, demokratik ve sosyal hukuk devleti modelinde nasıl toplumsal bir projeye dönüştürüldüğünü irdelemektedir. Çalışma, bu dönüşümü ve projenin sınırlarını, Jürgen Habermas'ın "iletişimsel eylem" ve "kamusal alan" kuramları ile Pierre Bourdieu'nün "habitus", "alan" ve "sermaye" kavramları üzerinden eleştirel bir teori lensiyle analiz etmektedir. Sonuç olarak, Atatürk'ün projesinin, rızalık arayan "kâmil bireyi" yetiştirmeyi hedefleyen normatif bir ideal olarak ne ölçüde "iletişimsel bir rasyonalite" ile donatıldığı ve bu idealin, Bourdieucü anlamda toplumsal eşitsizlikler ve sembolik şiddet karşısındaki direnci sorgulanmaktadır. Bu, felsefi, sosyolojik ve tarihsel katmanları olan disiplinlerarası bir incelemedir.

Anahtar Kelimeler: Rızalık Yolu, İnsan-ı Kâmil, Atatürk, İletişimsel Eylem, Kamusal Alan, Habitus, Sembolik Sermaye, Eleştirel Teori.

Giriş: Metaforik Bir Temel Olarak Köpek ve Rıza
İnsan olma halinin ontolojik sınırları, genellikle hayvanlık durumu ile kıyaslanarak çizilir. Verilen "köpek metaforu", bu ayrımı "sûret" (görünüş) ve "sîret" (öz) ikiliği üzerinden keskin bir şekilde yapar. Köpeğin kümese girip tavuk yemesi, ahlaki bir fail olmaktan ziyade, içgüdüsel bir varlık olmasından kaynaklanır. Onun eylemi, niyet ve sonuçlarının bilgisiyle değil, arzuyla yönlendirilir. Metafora göre, insan da eylemlerinin etik ve toplumsal sonuçlarının farkında değilse, yalnızca "insan sûretinde" bir varlıktır.

"Rızalık Yolu" ise, bu bilinçsizlik halinden çıkıp, etik sorumluluk almaya, hatayı kabul edip telafi etmeye ve nihayetinde ilişki kurulan "öteki"nin (mağdur) rızasını kazanmaya dayanan bir olgunlaşma sürecidir. Bu, salt bir pişmanlık değil, aktif bir diyalog, özür ve tazminat eylemidir. Bireyi merkeze alan bu model, "Ayağıma taş dolansa, kendimden bilirim" diyerek tüm sorumluluğu özneye yükler. İşte, Mustafa Kemal Atatürk'ün modern Türkiye'yi inşa projesi, bu bireysel etik modelin, kolektif bir toplumsal-siyasal düzene nasıl taşınabileceğine dair devasa bir deneyimdir.

I. Atatürk'ün Projesi: Rızalık Yolu'nun Toplumsal ve Siyasal Tezahürü
Atatürk'ün 1923-1938 arasındaki devlet inşası, bir "modernleşme" ve "çağdaşlaşma" projesi olmanın ötesinde, derin bir "insanı dönüştürme" amacı taşır. Hedef, metinde belirtildiği gibi, "kula kul olmayan, özgür iradeli bireyler" yetiştirmektir. Bu bireylerin nitelikleri, Rızalık Yolu'nun erdemleriyle birebir örtüşür:

Akıl ve Bilim: İçgüdüsel değil, rasyonel ve sorgulayıcı bir zihin.

Sorumluluk ve Emek: "Döktüğünü dolduran, ağlattığını güldüren" çalışkan ve üretken birey.

Hukuk ve Adalet: "Hak, hukuk, adalet yolunda olan", haksızlık yaptığında telafi etme erdemini gösterebilen yurttaş.

Laiklik ve Özerk İrade: Dogmalardan ve bağımlılıklardan azade, özgür irade sahibi bir vicdan.

Bu ilkelerle donatılmış bireylerden oluşan bir toplum, nihayetinde birbirinin rızasını arayan, huzuru kolektif sorumluluk ve diyalogla inşa eden bir "kâmiller toplumu" olacaktır. Atatürk'ün devlet modeli—hukuk devleti, laiklik, eğitimin birleştirilmesi, kadın hakları—bu "kâmil bireyi" yaratacak kurumsal çerçeveyi oluşturmayı amaçlar. Bu, tepeden inmeci bir ahlak dayatması değil, bireyin içindeki "yaratıcı, özgür ve sorumlu cevheri" ortaya çıkaracak bir "yapısal alan" inşasıdır.

II. Habermas'ın İletişimsel Eylem Kuramı Işığında Bir Okuma: Rızanın Diyaloğa Dayalı Üretimi
Jürgen Habermas'ın eleştirel teorisi, Atatürk'ün bu projesini anlamak ve eleştirmek için güçlü bir araç sunar. Habermas, modern toplumdaki temel sorunu, "araçsal akıl"ın (teknik çıkar ve kontrol odaklı akıl) "iletişimsel akıl"ın (anlama, uzlaşma ve rıza oluşturmaya dayalı akıl) önüne geçmesi olarak görür. Onun idealindeki toplum, iletişimsel eylemin hâkim olduğu, bireylerin güç ve manipülasyondan arınmış bir diyalog (Habermas'ın deyimiyle "ideal konuşma durumu") ile ortak normlar ve anlamlar ürettiği bir toplumdur.

Atatürk'ün projesi, bu perspektiften bakıldığında, devasa bir "iletişimsel rasyonalite" projesidir.

Kamusal Alanın İnşası: Cumhuriyet, padişahın tebaasından, devletin yurttaşlarına geçişi sağlamıştır. Yurttaşlık hakları, seçme ve seçilme hakkı, dernekleşme özgürlüğü gibi unsurlar, kamusal alanın temel taşlarını döşemiştir. Bu alan, teoride, farklı kesimlerin kendi çıkarlarını ve taleplerini ifade edebileceği, diyalog kurabileceği ve nihayetinde kolektif bir "rıza" üretebileceği bir zemin olarak tasavvur edilmiştir.

Rızanın Temeli Olarak Hukuk: Laik hukuk sistemi, geleneksel, dogmatik ve iletişime kapalı normlar yerine, herkesin üzerinde rasyonel olarak uzlaşabileceği evrensel ilkeleri (adalet, eşitlik) merkeze alır. Hukuk, metaforik anlamda "tavukları yiyen" ile "tavukların sahibi" arasındaki ilişkiyi, keyfiliğe yer vermeyen, telafiyi mümkün kılan bir çerçeveye oturtma çabasıdır.

Eleştirel Bir Soru:
Ancak Habermasçı bir bakış, bu projenin pratikteki uygulanışını sorgulatır. Proje, "ideal konuşma durumu"nun koşullarını (eşitlik, baskıdan arınmışlık, özgür katılım) ne ölçüde sağlayabilmiştir? Tek parti döneminin jakoben ve tepeden inmeci modernleşme pratikleri, "iletişimsel" bir rıza üretiminden ziyade, "araçsal" bir rasyonaliteyle (devlet eliyle toplumu dönüştürme) yürütülmüş müdür? Örneğin, Harf Devrimi'nin muazzam aydınlanma etkisi tartışılmaz, ancak bu süreç bir nesli bir gecede "cahil" durumuna düşürerek, onların kamusal diyaloga eşit katılımını engellemiş midir? Bu, "rıza"nın inşasında diyaloğun değil, pedagog devletin mi ağır bastığı sorusunu gündeme getirir.

III. Bourdieu'nün Kavramlarıyla İnşanın Sosyolojisi: Sermaye, Habitus ve Sembolik Şiddet
Pierre Bourdieu, toplumsal hayatın, farklı "alan"larda (ekonomi, kültür, siyaset) çeşitli "sermaye" türleri (ekonomik, kültürel, sosyal, sembolik) için verilen mücadelelerden oluştuğunu savunur. Bireyler, içine doğdukları sosyal yapıların içselleştirilmiş hali olan "habitus"larıyla bu alanlarda hareket ederler. Bourdieu'nün analizi, Atatürk projesinin toplumsal dinamiklerini anlamada hayati öneme sahiptir.

Yeni Bir 'Devlet Habitusu' İnşası: Cumhuriyet'in eğitim, hukuk ve kültür politikaları, Osmanlı'dan devralınan geleneksel "habitus"u kırmayı ve yerine rasyonel, laik, Batılı ve modern bir "devlet habitusu" yerleştirmeyi amaçlamıştır. Köylüyü yurttaş, tebaayı birey yapma çabası, eski habitusun kodlarını silip yeni bir "davranış, düşünüş ve hissediş" kalıbı empoze etme girişimidir.

Yeni Sermaye Türleri ve Eşitsizlikler: Cumhuriyet, "kültürel sermaye"nin tanımını kökten değiştirmiştir. Arap alfabesiyle dini metinler okuyabilmek bir sermaye iken, bu değerini yitirmiş; yerine Latin harfleriyle modern pozitif bilimleri okuyabilmek, Fransızca bilmek yeni ve güçlü bir kültürel sermaye haline gelmiştir. Bu radikal kopuş, mevcut sermaye dağılımını altüst etmiş, kentli, batılı eğitim almış bir seçkin zümreyi öne çıkarırken, geleneksel sermayesi elinden alınan geniş kitleleri dezavantajlı duruma düşürmüştür.

Sembolik Şiddet ve Rızanın İnşası: Bourdieu, iktidarın en etkili biçiminin, baskıyı meşru göstermek için kullandığı "sembolik şiddet" olduğunu söyler. Yeni rejim, "gericilik", "cahillik", "yobazlık" gibi kavramlarla geleneksel yaşam tarzını sembolik olarak değersizleştirirken; "medeni", "aydın", "çağdaş" olmayı yüceltmiştir. Bu söylem, yeni habitusun ve sermaye dağılımının "doğal" ve "kaçınılmaz" olduğu algısını yaratarak, aslında derin bir toplumsal dönüşümü maskelemiştir. Bu durumda, toplumsal "rıza", gerçek bir diyalogdan ziyade, yeni iktidar ilişkilerinin meşrulaştırılması süreci midir?

Sonuç: Karmaşık bir Miras ve Süregelen Bir Mücadele Olarak Rızalık Yolu
Atatürk'ün insan merkezli uygarlık projesi, "köpek metaforu"ndan yola çıkan derin bir etik idealizm ile beslenmiştir. Hedef, sorumluluk sahibi, rıza arayışı içindeki kâmil bireylerden oluşan aydınlanmış bir toplum yaratmaktır. Habermasçı bir okuma, bu projenin normatif hedeflerinin—akıl, hukuk, kamusal alan—iletişimsel bir rasyonalite için gerekli yapısal zeminin önemli bir kısmını inşa ettiğini gösterir.

Ancak, Bourdieucü bir sosyolojik analiz, bu inşa sürecinin kaçınılmaz olarak yeni iktidar ilişkileri, yeni eşitsizlikler (sermaye dağılımı) ve yeni türden bir sembolik şiddet ürettiğini ortaya koyar. Proje, "kümes"in dar kalıplarını kırmayı hedeflerken, kendi "alan"ının sınırlarını ve bu alanda kimin hangi "sermaye" ile daha güçlü olacağını da belirlemiştir.

Bu nedenle, Atatürk'ün Rızalık Yolu'na dayalı devlet modeli, çözülmesi gereken bir dogma değil, üzerine düşünülmeye ve eleştirel olarak geliştirilmeye devam edilmesi gereken karmaşık ve dinamik bir mirastır. Gerçek anlamda iletişimsel bir topluma ulaşmak, yalnızca yasaları çıkarmakla değil, Bourdieu'nün işaret ettiği yapısal ve sembolik eşitsizlikleri sürekli sorgulayarak, herkesin eşit ve özgürce söz alabildiği bir kamusal diyalog alanını canlı tutmakla mümkündür. Rızalık Yolu'nun nihai hedefi, bireysel olduğu kadar toplumsal düzeyde de, yalnızca "sûrette" değil, "sîrette" de adil, diyalogcu ve gerçekten rızaya dayalı bir toplumsal sözleşmeye ulaşmaktır. Bu, bitmeyen bir inşa ve özeleştiri sürecidir.

Kaynakça:

Bourdieu, P. (1977). Outline of a Theory of Practice. Cambridge University Press.

Bourdieu, P. (1986). The Forms of Capital. In J. Richardson (Ed.), Handbook of Theory and Research for the Sociology of Education. Greenwood.

Habermas, J. (1984). The Theory of Communicative Action, Volume 1: Reason and the Rationalization of Society. Beacon Press.

Habermas, J. (1989). The Structural Transformation of the Public Sphere: An Inquiry into a Category of Bourgeois Society. MIT Press.

Mardin, Ş. (1973). Center-Periphery Relations: A Key to Turkish Politics?. Daedalus, 102(1), 169-190.

Göle, N. (1997). The Quest for the Islamic Self within the Context of Modernity. In S. Bozdoğan & R. Kasaba (Eds.), Rethinking Modernity and National Identity in Turkey. University of Washington Press.

Zürcher, E. J. (2004). Turkey: A Modern History. I.B. Tauris.

(Özgün Metin) Anonim. Bir Metafor Olarak Köpek: İnsan Olmanın ve Rızalık Yolunun Anlamı.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL