Ödünç alınan son kuruşla ödenen ilk kuruş arasında tabii muazzam bir fark vardır. goethe
KRALI UYANDIRMAK ROMAN Hüseyin TURHAL
Adıyaman, Nemrut Dağı. Binlerce yıldır Kommagene Krallığı'nın sırlarını uykuya yatıran mistik zirve. Arkeolog Nurten, Defineci Hüseyin ve bilge Dayı, Kral Nemrut’un kayıp mezarını ve hazinesini bulma...
3. Bölüm

Kralı Uyandırmak: İkinci Bölüm Kayıp Kapı ve Dayı’nın Sezgisi

18 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum
Kralı Uyandırmak: İkinci Bölüm
Kayıp Kapı ve Dayı’nın Sezgisi

Nurten ve Hüseyin, Nemrut’un batı yamacına, ziyaretçi yollarının çok uzağında, karla karışık çamurlu ve kaygan bir patikadan iniyorlardı. Hüseyin, elindeki güçlü fenerle yolu aydınlatıyor, Nurten ise her attığı adımın bir an önce geride kalmasını diliyordu. Akademik bir kazıdan, bir dağ keşif gezisine hızla dönüşen bu macera, onun titiz ruhunu zorluyordu.
Patikanın sonunda, devasa bir kaya bloğunun dibinde, küçük ve hareketli bir ışık onları bekliyordu. Işığın sahibi, dizleri üzerine çökmüş, elindeki keski ve çekiçle kaya yüzeyini nazikçe yoklayan yaşlı bir adamdı. Bu, Defineci Dayı’ydı.
Dayı, eski bir kasket takıyordu, yüzü yılların Nemrut rüzgârlarıyla çizilmiş, ancak gözleri hâlâ genç bir definecinin ışıltısını taşıyordu. O, defineciliği bir bilim ya da macera değil, bir tür sanat olarak görüyordu; kayaların dilini dinleme sanatı.
"Hüseyin," dedi Dayı, başını kaldırmadan. Sesi pürüzlüydü ama tok çıkıyordu. "Geç kaldınız. Güneş battı, dağ ruhlarını uyandırdı. Bu saatte kazmaya başlamak hayra alamet değil."
Hüseyin, Nurten’i hafifçe öne iterek, "Dayı, tanıştırayım. Arkeolog Nurten Hanım. Bu işe bilimsel bir destek getirdi. Dayı, tüneli buldun mu?"
Dayı, Nurten’i baştan aşağı süzdü. Nurten’in üzerindeki teknik dağcı kıyafetlerine ve ciddi yüzüne bakarak gülümsedi. "Öğrenci değil, Arkeolog yani. İyi. Bizim işimiz sadece kazmak değil, okumaktır da. Hoş geldin kızım. Bak bakalım, şu taşı okuyabiliyor musun?"
Dayı, eliyle işaret ettiği noktaya vurdu. Kayadan yankılanan ses, çevrelerindeki diğer seslerden farklıydı; daha tok, daha boştu.
Nurten diz çöktü. El fenerini kayanın yüzeyine yaklaştırdı. Yüzey, doğal erozyon izleriyle doluydu, ancak belirli bir noktada, ustaca gizlenmiş, ince bir derz çizgisi fark etti. Bu, doğal bir çatlak değil, insan eliyle yerleştirilmiş bir kapı bloğunun kenarıydı. Kommagene mimarisinin kayaları kendi lehlerine kullanma dehasının bir kanıtıydı.
"Bu bir kapı," dedi Nurten, heyecanının sesine yansımasına engel olamayarak. "Doğal bir taş gibi görünüyor, ama kenarları işlenmiş. Üstelik bu yükseklik... Bir anıt mezar kompleksinin ana girişine göre çok alçakta."
"Elbette alçakta," diye atıldı Hüseyin, gözleri parlayarak. "Biz sadece Kralın Giriş Kapısı'nı aramıyoruz. Biz, Kralın Uyku Odası'na giden gizli tüneli arıyoruz!"
Dayı, kasketini düzeltti. "Nurten kızım, bu kapı bize bir şeyi anlatıyor: Girişin altındaki zemin, tünelin yönünü gösteriyor. Bu yerleştirme, aşağı doğru bir eğimle yapılmış. Sanki Nemrut’un kalbine doğru iniyoruz. Bu kapı, yüzlerce yıldır kimsenin görmediği bir mührün arkasında."
Ekip, bir saat süren titiz bir çalışmanın ardından, Dayı’nın yönlendirmesiyle kayanın etrafındaki toprağı ve küçük taşları temizledi. Hidrolik kriko yardımıyla devasa taşı yerinden oynattıklarında, dağın derinliklerinden gelen soğuk ve ağır bir hava akımı yüzlerine çarptı.
Giriş açılmıştı.
Önlerinde, taş döşemeli, dar ve karanlık bir tünel uzanıyordu. Tünelin ilk birkaç metresi, yüz yıllardır biriken nem ve toprakla kaplıydı.
"Hüseyin, önce sen gir. Ben arkandan gelirim," dedi Dayı. "İlk nefes, en tehlikelidir."
Nurten, endişeyle Hüseyin'in yanına yaklaştı. "Durun! Tünel havası için analiz yapmalıyız. İçeride metan veya zehirli gazlar olabilir."
Hüseyin gülümsedi, bu kez daha çok kendine güvenen bir kahramandı. "Merak etme Nurten Hanım. Dayı’nın nefes analizi, sizin makinenizden daha güvenilirdir."
Dayı ise Hüseyin’in koluna dokundu. "Acele etme oğlum. Nurten haklı. Ama bizde gaz maskesi yok. Ancak, Kommagene Krallığı'nda zehirli hava tuzağı olmaz. Onlar, ölümü kılıçla veya taşla getirirlerdi, sinsi bir gazla değil." Dayı, tünelin girişine yaktığı küçük bir mum uzattı. Alev, içeriden gelen hafif hava akımıyla titredi ama sönmedi. "Hava temiz. Ama..."
Dayı’nın yüzü ciddileşti.
"Ama bu Nemrut. İlk tuzak, her zaman gözle görülmeyendir. Tünelin tabanına dikkat edin. Bir iz, bir desen, farklı bir taş... Bir yanlış adım, bütün macerayı bitirebilir."
Hüseyin, sırt çantasından aldığı yedek el fenerini Nurten’e uzattı. Gözleri, Nurten'in gözlerini buldu.
"Bu macera seninle başladı, Nurten Hanım. Sen bu tünellerin amacını biliyorsun. Önce sen mi, ben mi?"
Nurten, el fenerini sıktı. Korku gitmiş, yerini mesleki heyecan ve adrenalinin garip bir karışımı almıştı. Bu tünel, sadece Kral Nemrut'un mezarına değil, akademik kariyerinin zirvesine giden yoldu.
"Bu bir keşif," dedi Nurten kararlı bir sesle. "Ve ben, Arkeolog Nurten, keşfin lideriyim."
El fenerini açtı ve Nemrut’un binlerce yıllık karanlığına, bükülen dar tünelin içine ilk adımını attı. Hüseyin ve Dayı, Nurten’in ardından, heyecan ve gerginlikle birbirlerine bakarak tünele girdiler.
Kralın uykusu, bozulmak üzereydi.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL