İstanbul'un baharında, üniversite kampüsünün naifliğinde başlayan ve imkansızlıkla mühürlenen bir aşkın hikayesi.
Elif (Şehir ve Bölge Planlama öğrencisi), ailesine olan sorumlulukları nedeniyle aşka...
Okulun son zili çaldığında, Hasan'ın kalbi, bir davul solosu gibiydi. Gün boyunca Zerha'yı görmekten kaçınmıştı, heyecanının tüm enerjisini tüketmesini istemiyordu. Şimdi ise, buluşma vaktine sadece dakikalar kalmıştı. Köşe başındaki kafe, Hasan’ın yıllarca uzaktan seyrettiği Zerha ile geçireceği ilk resmi andı. Hasan, kafeye Zerha’dan beş dakika önce vardı. Kapıdan girer girmez, en dipteki, pencere kenarındaki, her zaman Zerha’nın oturmasını hayal ettiği masaya yöneldi. Menüye baktı ama hiçbir şey göremedi. Gözlerinin önünden Zerha’nın gülen yüzü ve ela gözleri geçiyordu. Garsona, "Bir Türk kahvesi," diyebildi, sonra hemen ekledi, "Ama o gelmeden getirmeyin lütfen." Zerha, tam söz verdikleri saatte geldi. Kapıdan içeri süzüldüğünde, tüm kafe aydınlanmış gibi oldu. Üzerinde hafif bir hırka vardı ve saçları, Hasan'ın şiirlerinde anlattığı gibi, bakır parıltılar saçarak omuzlarından aşağı dökülüyordu. Gözleri Hasan’ı buldu. Hasan, bu sefer yerinden fırlamadı, eli ayağına dolanmadı. Sadece gülümsedi. Bu, hayatında ilk defa Zerha'ya sunduğu, utangaçlıktan arınmış, saf bir tebessümdü. "Merhaba," dedi Zerha, masaya yaklaşırken. "Çok bekletmedim umarım." "H-hayır, yeni geldim," diye yanıtladı Hasan. Kalktı, Zerha'nın sandalyesini tuttu. Bu basit centilmenlik bile, Hasan için devrim niteliğindeydi. Zerha oturdu ve gülümsedi. "Teşekkür ederim." Garson yaklaştı. Zerha, düşünceli bir ifadeyle menüye baktı. "Ben bir..." derken durdu ve Hasan'a döndü. "Sen ne alıyorsun?" Hasan, biraz şaşkınlıkla, "Ben... Türk kahvesi," dedi. "Tamam," dedi Zerha, garsona dönerek. "O zaman ben de bir Türk kahvesi alayım. Orta şekerli." Garson uzaklaştığında, masadaki sessizlik Hasan’ın kulaklarında uğuldamaya başladı. Kalbi hala hızlıydı, ama bu seferki korku değil, beklenti heyecanıydı. "Neden Türk kahvesi?" diye sordu Zerha, sessizliği bozarak. Hasan'ın yüzü kızardı. "Ş-şey... Biliyorum... Sen daha çok soğuk kahve seversin. Ama ben... ben hep Türk kahvesi içerim." Zerha gülümsedi. "Bunu nereden biliyorsun?" Hasan, bu soruya nasıl cevap vereceğini bilemedi. "Seni gördüğümde hep elinde soğuk kahve oluyor." (Yıllardır izliyorum dememek için kıvranıyordu.) Zerha gözlerini kıstı. "Sana 'Gölge' mektuplarını yazan sendin, değil mi?" Hasan başını eğdi. "Evet." "Orada," dedi Zerha, sesi yumuşaktı, "Türk kahvesini sevdiğimi ama midemi bulandırdığı için çok içmediğimi de yazmıştın. Yanılıyor muyum?" Hasan şaşkınlıkla başını kaldırdı. O, Zerha'nın defterine yazdığı, sadece ona ait bir gözlemdi! "Sen... mektupları hatırlıyorsun." "Her kelimesini," dedi Zerha. "Hasan, ben... beni kimsenin bu kadar dikkatle izlediğini, bu kadar detaylı fark ettiğini bilmiyordum. Sen, sadece bir gölge değildin. Sen, beni benden daha iyi tanıyordun." Hasan'ın gözleri doldu. İşte buydu. Onun platonik aşkı, ilk defa takdir edilmişti. "Ben... ben sadece seni çok seviyorum," dedi, sesi çatallı çıktı. Kelimeler, bu sefer hiç zorlanmadan, kalbinden dudaklarına dökülmüştü. Bu, bir randevunun ortasında yapılmış, dürüst ve yalın bir itiraftı. Zerha, elini masanın üzerine uzattı. Hasan, titrek bir hareketle elini uzattı ve Zerha'nın sıcak elini tuttu. "Biliyorum," dedi Zerha, baş parmağıyla Hasan'ın elini okşayarak. "Şimdi, bana Hasan'ı anlat. Gölge'yi zaten çok iyi tanıyorum. Bana, o kırık kalemi tutan utangaç çocuğu anlat." Hasan gülümsedi. Gözleri, Zerha'nınkine kenetlenmişti. İlk defa, eli ayağına dolanmıyordu. Sadece Zerha'nın sıcaklığını hissediyor, onun davetkar bakışlarında güven buluyordu. "O utangaç çocuk," diye başladı Hasan, "Seni ilk gördüğünde, hayatının filmi başlamış gibi hissetti. Ve o filmde, o sadece arka planda duran bir figürdü. Ama artık o figür, kamera önünde olmaya karar verdi." Kahveler masaya geldi. Zerha, elini Hasan'ın elinden çekmeden, fincana baktı. Orta şekerli, tam istediği gibi. O an, iki Türk kahvesi, iki kalbin ilk randevusunun sessiz tanığı oldu. Platonik aşk, o masada, Zerha'nın sıcaklığıyla eriyor, yerini gerçek bir umuda bırakıyordu. Bu, bir son değil, Hasan'ın hayatındaki en güzel başlangıçtı. SON
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.