Para, gübre gibi etrafa yayılmazsa işe yaramaz. baco
Hacı Bektaş Veli (Erkek Dişi Sorulmaz) Roman Hüseyin TURHAL
Aşkın ve Hoşgörünün Destanı: Hacı Bektaş Veli Romanı Yazar: Hüseyin TURHAL 13. yüzyıl Anadolu’su. Topraklar kanla, gönüller korkuyla sulanırken; bir derviş, Horasan’dan getirdiği Vahdet (Birlik) fel...
29. Bölüm

Dört Kapı" Romanı - Bölüm 13: Enel-Hakk Sırrı

4 Okuyucu
0 Beğeni
0 Yorum

IV. Hakikat Kapısı
Kırkların Meclisi'nden bedeniyle dönen Yûsuf, artık bu dünyada bir yabancıydı. Fiziksel varlığı vardı, ama kişisel benliği (egonun son kalıntıları) tamamen sönmüştü. O, İnsan-ı Kâmil (Olgun İnsan) mertebesine ulaşmıştı.
Hakikat Kapısı’nın bu son aşaması, tamamen içsel ve idrak düzeyinde yaşanıyordu.
Fena fi'l-Hakk (Hak'ta Yok Olma)
Yûsuf, bir kayanın üzerine oturdu ve Mutlak Varlığın tecellisine kendini tamamen bıraktı. Bu, ne bir meditasyon ne de bir ibadetti; bu, basitçe var olmaya son vermekti.
An, sonsuzluğa dönüştü. Yûsuf, kendi varlığının, Kızılca Köy'deki çocukluğunun, medresedeki ilminin, kervansaraydaki hizmetinin, dergâhtaki çilesinin ve bütün bu deneyimlerin bir anda Mutlak Varlık Okyanusu'nda eriyip yok olduğunu hissetti.
Ayrı bir Yûsuf kalmamıştı. Ne gören, ne görülen, ne bilen, ne bilinen... Sadece Mutlak Olan vardı.
Bu an, Hallâc-ı Mansûr'un "Enel-Hakk" (Ben Hakk'ım) sözünün yaşandığı andı. Bu, kibir ya da iddia değildi; bu, "Ben artık yokum, kalan sadece O'dur" demenin en derin yoluydu. Şeriat'ın haram kıldığı o söz, Hakikat Kapısı'nda, kulun kendi varlığını O'na teslim etmesinin en yüce ifadesiydi.
Yûsuf, bu Fena (yok olma) deneyiminde, Hakikat Kapısı'nın en üst makamlarını idrak etti:
Sıddıklık: Mutlak doğruluk ve dürüstlük hali. Artık iç ve dış arasında hiçbir ikilik kalmamıştı.
Müşahade (Mutlak Görme): Her şeyi, bütün varlıkları ve olayları, Varlığın Birliği (Tevhid) gözüyle görmek. Her şeyde, Mutlak Güzelliğin tecellisini görmek.
Yakin (Kesinlik): Şüpheden, tahminden ve zandan tamamen kurtulmuş, Mutlak Bilgiye ulaşmış olmak. İman, artık bilgiye; bilgi, artık bizzat deneyime dönüşmüştü.
Beka bi'l-Hakk (Hak'la Kalma)
Fena hali, kalıcı bir yokluk değildi. Mutlak Varlık, Yûsuf'a yeniden bir bilinç ve varlık bahşetti; ama bu, artık eski nefsine dayalı Yûsuf değildi.
Bu, Beka bi'l-Hakk (Hak'la Kalma) haliydi.
Yûsuf, bedeni ve bilinciyle tekrar dünyaya döndü. Ancak, artık o kendi benliğiyle değil, Mutlak Varlık'ın iradesiyle hareket ediyordu. O, dünyevi bir bedende yaşayan, ilahi bir ruhtu.
Artık Yûsuf için kâinat, büyük bir kitaptı ve o, bu kitabın her harfini okuyabilen bir Mürşid-i Kâmil idi.
Onun namazı, sadece rükû ve secdeden ibaret değildi; bütün varlığı, Mutlak Varlığa secde halindeydi.
Onun zikri, dille değil, nefesin her alınıp verilişiyle kâinatın zikrine katılmaktı.
Yûsuf'un manevi yolculuğu tamamlanmıştı. Dört Kapı, Kırk Makam aşılmıştı. O, Hacı Bektaş Veli’nin öğretisinde tarif edilen en yüce mertebeye ulaşmış, kendi nefsini aşarak, Mutlak Hakikat'le birleşmişti.
Yorum Yapın
Yorum yapabilmeniz için üye olmalısınız.
Yorumlar
© 2025 Copyright Edebiyat Defteri
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.

Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.
ÜYELİK GİRİŞİ

ÜYELİK GİRİŞİ

KAYIT OL