garip bir masal yaþýyoruz,
hazin bir rüya soluyoruz...
ayrý telden, ayrý naðmelerden
eski hançerlerin kýnlarýnda paslanmaya yüz tutmuþ
her gün güneþ üç renkli camdan süzülürmüþ
hani ruh, gönül ve beden camýndan
zincirleri kýrýp atan huzmeli bir nur..
gönüllerde gizlenerek þafaðý beklermiþ
aynalara pas olmuþ gecelerde
önce annem þefkat ekerdi kiraz gölgelere...
eþarbý sýyrýlýrdý saçlarýndan,
kýnalý saçlarýna güneþ vururdu tan yerinden
süt verdiði alperenler geçerdi birer birer önünden
yollarý arþýnlayarak
bayramlarda elini öperdik yalýnayak...
hiçliðimizi, babil kulelerine sýðdýrýrdýk
daha gidilecek yollar varken
tenha gizemleri kentlerin yalnýzlýðýna katarak
þamdanlara giysiler dokuyan mumlar saklardýk
ýþýðýmýz toprakta ,denizde yansýn diye hiç duraksamadan
baþ döndürücü hýzýndan baþýmýzý alýp çýkardýk dünyadan
günah damýtan sulardan atlardýk enginlere
sonra demir sürgüler inerdi avare hayatlar sürdüðümüz hücrelerimize
yalnýz yaþamaya mahkum ettiðimiz ruhlarýmýza
o vakit kururdu taze baþaklarýmýz
kayan yýldýzlarca büzülürdü hayallerimiz
melek kanatlarýnca dökülürdü gözyaþlarýmýz
karanlýðý yakan mahyalardan acýlar düþerdi bahtýmýza
bir ekmek kýrýntýsý kutsalýnca
redfer