HZ. RESULÜN ÖRNEKLİĞİ / MEDİNE'DE 11 YIL (48)
TEBÜK SEFERÝ
Müslümanlar Allah’ýn evi olan Kâbe’nin bulunduðu Mekke þehrini fethetmiþ. Ardýndan Taiflilerle savaþarak onlarý Medine devletine dâhil etmiþti. Her ne kadar Taiflilerden Sakif oðullarý Müslüman olmamýþlarsa da artýk Müslümanlarýn kontrolü altýndaydýlar. Arabistan’ýn tamamý Müslümanlarýn elindeydi. Arabistan’ýn yukarý kýsmý olan, Þam (Dýmeþk) Romalýlarýn egemenliðindeydi. Müslümanlarýn geliþmesinden en çok rahatsýz olan Þam bölgesiydi. Mekke’nin fethinden önce gerçekleþen Mute savaþýnýn henüz þokunu atlatamamýþlar. Mute savaþýnda þimdiye kadar karþýlaþtýklarý ordulardan çok farklý bir orduyla karþýlaþtýklarýnýn bilincindeydiler. Müslümanlar kararlý, net tutumlarýyla insanlarý etkiliyordu. Özellikle Bizanslýlarýn Mute baþarýsýzlýðý, Mute’de 100.000 kiþilik orduyla 3.000 kiþilik Müslüman ordularýný yenemeyiþleri. Arkalarýndan takip edemeyiþleri bölgede yaþayanlarý etkilemiþti. Toplumlar her fýrsatta bu olayý konuþuyorlardý. Daha yeni Ýranlýlarý yene Bizanslýlarýn forsu bölgede yerle bir olmuþtu. Þam bölgesinde yaþayan Arap kökenli kabileler gizliden gizliye Medine’ye haber gönderip Ýslam’larýný, biatlerini bildiriyorlardý. Bir bakýma Bizanslýlarýn egemen bölgesinde yaþayan Araplar, soy bilincinin de uzantýsýyla Müslüman olup Muhammed’e katýlmayý. Medine devletinin korumasý altýna girmeyi caný gönülden istiyorlardý. Þimdiye kadar Araplarýn þanýný bu kadar yükselten, Ýran’a, Bizans’a kafa tutan bir lider, bir komutan olmamýþtý. Mute savaþýndaki hayalet ordunun yankýlarý bölgeye hâkim olmuþtu. Yemen’e gidip gelen kervanlardan, Müslümanlar hakkýnda aldýklarý haberler onlarý daha da ateþliyor. Kendilerini bütün dünyaya taþýyacak Medine devletinin bir parçasý olmak için Ýslam’a koþuyorlardý. Þam bölgesinin Arap olmayanlarý, Bizanslýlar gidiþattan hiç memnun deðillerdi.
Hicretin 8 ve 9. Yýllarý, yani hicri -629 ve 630 yýllarý Müslümanlar için önemli yýllardý. Müslümanlarýn Arabistan’a hâkimiyetlerinin tamamlanýp dünyaya açýldýðý yýllar. Medine merkezli kurulan devletin imparatorluða dönüþtüðü yýllardý. Muhammed Ýslam’a giren veya Müslümanlara Ýslam’a girmeden biat eden bütün þehirlere valiler gönderiyordu. Bazen valiler yörelerin eski liderlerinden seçiliyor. Özellikle bu uygulama bütün dünyanýn dikkatini çekiyordu. Adeta Muhammed; Medine devletine baðlýlýðýnýzý verdiðiniz, devletin korumasýna girdiðiniz zaman, kendi yerel yönetimlerinizle devam edebilirsiniz diyordu. Böylece toplumlar sevdikleri, saydýklarý liderlerinden olmuyor. Eski düzenlerinin devamýnda, kendilerinden daha güçlü bir imparatorluk tarafýndan koruma altýna alýnýyordu. Eskiden kendi imkânlarýyla yaþamlarýný sürdüren, kendi kendilerini koruyan bu toplumlar, daha büyük bir güvenin, barýþýn içine girerek rahatça yaþýyorlardý. Medine devletinin Arabistan’da saðladýðý barýþ, barýþýn getirdiði haklar, Arabistan dýþýndaki imparatorluklarýn, krallýklarýn iþine gelmiyordu. Zira onlarýn toplumlarý, Medine devletinin saðladýðý barýþtan, haklardan uzaktýlar. Sömürgecilik anlayýþý ile yönetilen toplumlar, bütün üretimlerinin sömüren güçlerce ellerinden alýnmasýndan rahatsýzdýlar. Muhammed gayri Müslimlerden cizye alacaðýný söyleyince þaþýrdýlar. Ancak cizyenin ne olduðunu öðrendiklerinde hayran kaldýlar. Çünkü gayri Müslimlerden cizye isteyen Muhammed, cizyeyi her gayri Müslim’den istemiyordu. Cizye sadece savaþabilecek erkeklerden alýnýyordu. Kadýnlardan, çocuklardan, yaþlýlardan, hastalardan, sakatlardan alýnmýyordu. Yani savaþa katýlamayacaklardan, savaþa katýlmayanlardan alýnmýyordu. Müslümanlar onlara cizyenin mantýðýný anlattýklarýnda dünden razý oldular. Cizye kendilerini korumak için erleri savaþa gitmeyen toplumlar tarafýndan, koruma karþýlýðýnda Müslümanlarýn aldýðý bir vergiydi. Bir bakýma savaþ için askere alýnmayan savaþa gidebilecek gayri Müslimler, parasýný vererek savaþtan kurtuluyorlardý. Bunu anlayan gayrimüslimler severek cizye vermeye baþladýlar. Zaten önceki imparatorlar, krallýklar da birçok vergi alýyorlardý. Üstelik vergi alýrken, savaþ için erkeklerini alýyorlar. Savaþta onlarý en ön saflarda savaþtýrarak, öldürülmelerine neden oluyorlardý. Medine devletine cizye vererek katýlan gayrimüslimlerin kadýnlarý, çocuklarý, büyükleri memnundu. Delikanlýlarý savaþlara gidip ölmeyecekler. Hep yanlarýnda kalacaklardý. Aslýnda bu durum Müslümanlarýn aleyhineydi. Gayrimüslimler cizye vererek savaþtan kurtulurlarken, savaþlarýn bütün yükünü, bütün acýsýný Müslümanlar üstleniyordu. Müslümanlarýn aleyhine, gayrimüslimlerin lehine olan bu durum elbette gayri Müslimleri sevindirecekti. Hal böyleyken, tarihi süreçte, bazen Müslümanlarýn yanlýþ uygulamalarý, bazen de düþmanlarýn kasýtlý çarpýtmalarý nedeniyle cizye konusu gerektiðince anlaþýlamamýþtýr. Hala bugün bile, Müslümanlar arasýnda cizye konusunu anlamayanlar vardýr. Tövbe suresinin 29. Ayetindeki “Kendilerine kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ýn ve Resulünün haram kýldýðýný haram saymayan ve hak din Ýslâm’ý din edinmeyen kimselerle, (bazý meallerde) küçülerek, (bazý meallerde) boyun eðerek kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaþýn” ifadesinin uygulanýþýný, ne yazýk ki yanlýþ deðerlendirmiþlerdir. Küçülerek ifadesi aslýnda Müslümanlarýn iktidarýný kabul etmektir. Boyun eðmekte ayný þekildedir. Ayet þu anlamdadýr. Müslümanlara savaþ açanlar varsa onlarla, Müslümanlarýn üstünlüðünü kabul edinceye kadar savaþýn. Üstünlüðünüzü kabul ettiklerinde de, onlarý savaþlardan uzaklaþtýrýn. Savaþlardan uzaklaþmalarýnýn karþýlýðýnda onlarý koruyun ve korumanýn karþýlýðýnda da cizye alýn. Ne yazýk ki bu anlayýþý birçok Müslüman komutan veya liderler anlayamamýþ. Zulmedercesine toplumlarý baský altýna alarak cizye almýþlar. Tarihte öyle rivayetler vardýr ki dehþet verici. Bazý komutanlar savaþta esir aldýklarý gayrimüslimleri yerlere yatýrmýþlar. Boyunlarýnýn üzerine basarak teslim almýþlar. Sonra cizyelerini almýþlardýr. Hâlbuki ayet böyle yapanlarý haktan, adaletten ayrýlanlar olarak nitelemektedir.
Ali bin Ebu talip tövbe suresinin ilk kýrk ayetini okuyunca, ayetin bildirisi dalgalar halinde bütün Arabistan’a yayýldý. Kervanlar yoluyla Ýran’a, Bizans’a, Habeþistan’a, Yemen’e, Mýsýr’a kadar gitti. Bu durumdan en çok Bizanslýlar etkilendi. Çünkü Bizanslýlarýn egemenliði altýnda, Araplar, Yahudiler, Filistinliler, Kürtler, Ezidiler, Yezidiler, Rumlar, Mýsýrlýlar vardý. Sayýlan topluluklar, Muhammed’in Müslüman olmayan topluluklara verdiði haklara sahip deðildiler. Muhammed Müslüman olmayan bu toplumlara daha çok hak tanýyordu. Bölgede yaþayan topluluklar olaylarý kendi açýlarýndan deðerlendirmeye baþlayýnca ortalýk karýþtý. Bölgede yaþayan bazý topluluklarýn Bizans’a baðlýlýðý daha fazlaydý. Bizans’a baðlýlýkta ýsrarcý olan toplumlarýn liderleri, hem kendi toplumlarýnda, hem de diðer toplumlarda meydana gelen bu kargaþalýklardan rahatsýzdýlar. Kim bilir belki de, günümüz liderleri gibi haklarýna raðmen, Bizans’la ikili iliþkiler kurmuþlardý. Hani Müslümanlarýn yaþadýðý yerlerdeki bazý siyasetçilerin, ülke yöneticilerin, Amerika ve Avrupa devletleriyle gizli iliþkiler kurup halklarýný sattýklarý gibi, onlarda halklarýný Bizans’a satýyor. Böylece þahýslarý adýna ciddi çýkarlar saðlýyorlardý. Ýþte bunlardan Suriyeliler veya Þamlýlar, iki hareket baþlattý.
Birinci hareket, çevrelerinde Müslüman olan topluluklara baskýnlar yapmaya baþladýlar. Arkalarýnda onlarý destekleyen Bizanslýlara güveniyorlardý. Resule gelen haberler, kervanlardan topladýðý bilgiler hiç iç açýcý deðildi. Müslüman olan topluluklara aðýr darbeler vuruyorlar. Mallarýna el koyuyorlar. Kadýnlarýný, çocuklarýný esir alýyorlardý. Onlar Müslümanlara yaptýklarý þeyleri henüz Müslüman olmamýþ ama, Medine’den yana olmayý düþünenlere de yapmaya baþladýlar. Böylece korkutma, sindirme hareketine baþladýlar. Medine’de yana olursanýz baþýnýza bunlar gelir, gelecektir anlayýþýný bölgede hakim kýlmak için þiddetli saldýrýlar yapýyorlardý. Tarihlerde bazý Müslüman topluluklarýn baskýlardan dolayý, Müslümanlýktan Hýristiyanlýða döndüðünden bile söz edilir. Gerçi bu tür haberlerin doðruluðu tartýþýlýr. Ama her ne olursa olsun, bölgenin durumu gittikçe kötüleþiyordu. Arabistan’da Medine devletinin varlýðý gittikçe artarken, Þam bölgesinde etki kaybolmaya yüz tutmuþtu. Suriyelilerin baskýnlarý Tebük bölgesine kadar iniyordu.
Ýkinci hareketleri ise; Muhammed ölmüþ. Müslümanlar daðýlmýþ. Birbirine girmiþler diye haberler yaymaya baþladýlar. Bunun için kervanlardan özel adamlar tuttular. Bazýlarýný özellikle çevreye çýkarýp yalan haberler yaydýlar. Günümüzde de bu tür kara propagandalar en þiddetli þekilde yapýlýyor. Özellikle güçlü ülkeler, zayýf toplumlar, devletler üzerine savaþ açacaklarý zaman, medyayý ayaða kaldýrýyorlar. Bin türlü tezgah kuruyorlar. Amerika bu yönde çok iyi propaganda yapýyor. Özellikle Müslümanlarýn yaþadýklarý ülkeler Amerika’nýn uygulamalarýna karþý çýkmýþsa, Amerika o ülke hakkýnda her türlü yalan haberi üretip kamuoyu oluþturabiliyor. Mesela; Saddam’da kimyasal ve nükleer silahlar var deyip Irak’ý iþgal ettiðinde aradýklarý silahlarý bulamadýlar. Mesela; Müslümanlarýn ülkelerini iþgal edip, onlarýn yer altý yer üstü zenginliklerini alýrken kendilerini barýþçý, kendilerine karþý çýkýp ülkelerini savunanlarý da terörist ilan ediyor. Bu yönde birçok uyduma haber, film, video, resim, belgeler oluþturuyor. Özellikle Amerikan sinemasýnýn ulaþtýðý noktadan yararlanýyordu. Amerikalýlarýn çevirdiði “Adada isyan” ve “Beþ parmak” filmleri bu konularda ilginç örnektir. Kýsaca Þam bugün dünya üzerinde gördüðümüz yalan haber üretme iþini o gün çok iyi beceriyordu. Suriyeliler, yani Þamlýlar Bizans Ýmparatoru Heraklius’a bir mektup yazarak, Muhammed ölmüþ, Müslümanlar daðýlmýþ. Eðer Arabistan’a bir sefer düzenlerlerse, baþý boþ Araplar Hýristiyan olur. Bizans’a katýlýrlar dediler. Heraklius; 40.000 kiþilik bir ordu hazýrlayarak Arabistan’a doðru harekete geçtiði haberlerini yaymaya baþladý. Haberleri alan Muhammed hemen 30.000 kiþilik bir ordu hazýrlayarak Þam’a doðru yürüdü. Hâlbuki Bizanslýlar henüz böyle bir ordu hazýrlamamýþlardý. Bu tür haberler yayarak, Þam bölgesindeki Müslümanlarý etkilemek. Müslüman olacaklarý korkutmak istiyorlardý. Ne var ki, durum buyken, Muhammed ordusunu hazýrlayarak yola düþmüþtü bile.
Tebük seferinin baþlangýç dönemi Müslümanlar için önemliydi. Sýcaklar, en doruk noktasýndaydý. Üstelik birçok ürünün hasat zamanýydý. Yani sefere çýkmak için uygun zaman deðildi. Ayrýca Þam Mekke arasý 1925 KM, Medine ile Tebük bölgesi 691 Km. mesafede idi. Resulün amacý, Bizans ordusunu Tebük bölgesinde karþýlamaktý. Bizans ordusunun Þam bölgesinden Tebük’e gelmesi bir hayli uzun sürebilirdi. Zaten Müslümanlar da 691 KM. yolu kaç ayda alacaklarý belli deðildi. Hani günde 50 Km. yol yapsalar 15 günden aþaðý varamazlardý. 30.000 kiþilik ordu da, öncüleriyle, artçýlarýyla, iaþelerinin hazýrlýðý, konaklama, hareket etme uzun sürerdi. Tarihi bilgiler Ordunun 18 defa yolda konakladýðýný, yolculuðun bir ayý açtýðýndan söz ediyorlar. Muhammed sýcak çöl þartlarýnda Tebük’e vardýðýnda ordu bir hayli yorgundu. Konaklayan ordu Bizans ordusunu beklemeye baþladý. Muhammed etrafa haberler uçuruyor. Gelip geçen kervanlara gittikleri yerlere mesajlar gönderiyordu. Verilen mesajlarýn özeti, Müslüman ordu Tebük’e geldi. Bisans ordusunu bekliyor. Müslümanlara ve Müslüman olmayan toplumlara baský yapanlara gerekli ders verilecek. Kimse Muhammed’in öldüðü, Müslümanlarýn birbirine girdiði haberlerine inanmasýn. Ýþte buradayým. Müslümanlar, Müslüman olmayýp ezilen, horlanan toplumlar yalnýz deðildir. Müslüman ordusu hepsini koruyacak. Onlardan çalýnanlarý geri alacaktýr. Muhammed küçük gruplar oluþturuyor. Saða sola gönderiyor. Bölgede yaþayan topluluklarla iletiþim kuruyor. Onlardan gerekli bilgileri alýyordu. Suriyeliler Tebük bölgesinden çekildiler. Artýk baskýn yapamýyorlardý. Kara propagandalarý bitmiþti. Þam bölgesinin Bizans’a baðlý Hýristiyanlarý dört gözle Bizans ordusunu bekliyorlardý. Ama Bizans ordusu yoktu. Þam bölgesinden de tehlikeli haberler geliyordu. Þam bölgesinde Taun yani veba hastalýðý çýktýðý haberleri alýndý. Ýnsanlarýn periþan olduðundan söz ediliyordu. Veba bulaþýcýydý. Muhammed hastalýk haberini duyunca orduyu Tebük’te bekletmeye karar verdi. Zaten Þam bölgesine gidebilmek için Tebük’e geldiklerinden daha fazla yol kat edeceklerdi. Bunun geri dönüþü de vardý. Diðer taraftan savaþ stratejisi açýsýndan düþmana daha fazla yaklaþmak iyi deðildi. Önemli olan düþmaný kendi içinde tutabilmekti. Tebük ne de olsa Arabistan sýnýrlarý içindeydi. Arabistan’ýn iklim koþullarýný taþýyordu. Araplar için bildikleri bir yerdi. Kaldý ki; Müslümanlarýn Tebük’e geliþleri barýþ içindi. Saldýrýlarý durdurmak içindi. Medine’nin amacý, Bizanslýlara baðlý olan Þam bölgesini tamamen istila etmek deðildi. Þam bölgesi krallýðýnýn yaptýklarýna karþý bir gövde gösterisiydi. Bu gösteriye karþýlýk onlar savaþ için gelmek istiyorlarsa gelebilirlerdi. Þam bölgesinin içine girmek, bütün yönlerden ordunun kuþatýlmasýný saðlamak olacaktý. Belki de Þamlýlar hastalýk konusunu bilerek çýkarmýþlar. Muhammed’in ordusuyla Þam’a yürümesinin önünü kesmek istiyorlardý. Böyle bile olsa bu durum Müslümanlarýn lehineydi. Zira Müslümanlar üzerimize gelmesin diye Þamlýlar hastalýk uydurmuþsa, onlar Müslüman ordudan korkmuþ. Ama Müslümanlar Þam bölgesine hastalýk var diye girmezlerse, Müslümanlar Bizans’tan veya Þamlýlardan korkmamýþ, hastalýktan korkmuþ olacaklardý. Psikolojik savaþta Müslümanlar öndeydi. Muhammed 30.000 kiþilik ordusuyla Tebük’e gelerek amacýna çoktan ulaþmýþtý. Üstelik daha önce Mute’de 100.000 kiþilik Bizans ordusuna 3.000 kiþilik Müslüman ordunun karþý çýkmasýnýn yankýlarý sürerken, bu sefer Muhammed’in de baþýnda bulunduðu 30.000 kiþilik ordu baya gözlerini korkutacaktý. Eðer Mute’deki orana çarparsak ki, Mute’de Bizanslýlar Müslümanlardan 35 kat fazlaydý. Bu durumda Bizans ordusu 30.000 kiþilik Medine ordusunun karþýsýna 1.000.000 kiþilik ordu hazýrlamalýydý. Hâlbuki Bizans ancak 40.000 kiþilik ordu hazýrladýðý haberlerini yaymýþtý. Bu sayýlar bile Müslümanlarýn önde olduðunu, sayýsal noktadan Bizanslýlarýn, Þamlýlarýn gözlerinin korktuðu anlaþýlacaktýr. Çünkü Mute tecrübesi Tebük seferinin temelini teþkil ediyordu. Bu temel, Müslümanlarýn kuracaðý ordularýn, karþýsýna çýkacak ordularýn sayýsýný belirleme kriteriydi. Bizanslýlar öyle kafalarýna estiði gibi, baþka toplumlara davrandýðý gibi Müslümanlara davranamayacaklarýný öðrenmiþlerdi. Þamlýlarýn Bizans imparatoru Heraklius’a mektup yazmalarýnýn karþýlýðýnda Muhammed onlara 30.000 kiþilik orduyla cevap vermiþti.
Muhammed’in amacý, Tebük bölgesinde daðýlan Müslümanlarý bir araya getirmek. Müslümanlýða sempatisi olanlarla yakýn iliþkiler kurmak. Onlarý güvenle yaþayacaklarý þekilde Medine’ye baðlamaktý. Onun için Muhammed, iki yüz, üç yüz, dört yüz kiþilik gruplar oluþturup etrafý kolaçan ettiriyordu. Bu çalýþmalar meyvelerini vermeye baþladý. Eyle krali Yuhanna ile birlikte Ezruh ve Cerba halki temsilcileri de Tebük’e gelip cizye vermek üzere anlaþma yaptýlar. Birçok küçük kabile Müslümanlýðý kabul ederek biatlerini verdiler. Muhammed Halid b. Velid’i dört yüz atlýyla Hýristiyan topluluk olan Dûmetülcendel’in krali Ükeydir b. Abdilmelik üzerine gönderdi. Bu topluluk Þam’a baðlý olarak saldýrýlara katýlýyordu. Halit bin Velid’in görüþmeleri sonucu, iki bin deve, sekiz yüz at, dört yüz zýrh gömlek, dört yüz mýzrak vermek ve Ükeydir ile kardeþi Mudad haklarýnda hüküm versin diye Muhammed’e getirildiler. Muhammed onlarla sulh antlaþmasý yaptý. Artýk kabile, Müslümanlara saldýrmayacak. Diðer Hýristiyan topluluklarý korkutmayacaktý. Muhammed belirledikleri tazminatý ganimet olarak aldý.
20 gün kadar Muhammed ordusuyla Tebük’te bekledi. Gelen giden yoktu. Aksine, hastalýðýn arttýðý, Bizans’ýn gerçekte ordu hazýrlamadýðý ortaya çýktý. 20 gün sonra Muhammed ordusuna geri dönüþ talimatý verdi. Uzun bir yolculuktan sonra hiçbir savaþ yapmadan, üstelik ganimetlerle Müslüman ordu Medine’ye dönmüþtü. Tebük seferi için Muhammed ýsrarla savaþa katýlmasý gereken Müslümanlarýn katýlmalarýný istemiþken, Medine’de yaþayan bazý Müslümanlar Tebük seferine katýlmamýþlardý. Medine dýþýndan gelen Müslüman ordularý memleketlerine gittikten sonra, Muhammed savaþa katýlmayanlardan özür dilemek için gelenleri kabul etti. Üç kiþi hariç diðerleri, bahanelerini söyleyip özür dilediler. Muhammed onlara bir þey demedi. Ancak; Kâ’b b. Mâlik, Mirare b. Rabî ve Hilâl b. Ümeyye mesrû resule gelip, “ya Resulüllah bizim savaþa katýlmamýzda hiçbir özrümüz yoktu. Öylesine katýlmadýk. Ýçimizden gelmedi. Sana söyleyecek bir bahanemiz yok. Bahane uyduracak da deðiliz. Hata ettiðimizi sonradan anladýk ama size de yetiþmek için yola çýkmadýk” çerçevesinde konuþtular. Muhammed onlara “Hakkýnýzda Allah hüküm verinceye kadar bekleyin. Müslümanlarla konuþmayýn. Müslümanlardan ayrý durun” dedi. Daha sonra Müslümanlara da bu üç kiþiyle konuþmamalarýný, onlarla ilgilenmemelerini tembih etti. Hatta Hilâl bin Umeyye’nin eþi gelip, “ya Resulüllah eþim hilal yaþlýdýr. Kendi baþýna duramaz. Ben onun bakýmýný üstlensem olmaz mý?” Diye sorunca resul izin verdi. Bazý rivayetlerde, üç kiþinin kadýnlarý resule gelip eþlerimizle aramýzdaki nikâh akdi ne olacak diye sorduklarý, resulün de kadýn erkek iliþkisinin kurulmamasý tembihinde bulunduðu ettiði rivayet edilir.
Savaþ hazýrlýðý yapýlýrken bazýlarý savaþa gitmemek için resule gelip izin istediler. Bu konuya Allah ayetlerinde þöyle deðiniyor. Tövbe suresi 41- 47. Ayetler “Gerek hafif, gerek aðýr olarak savaþa çýkýn, mallarýnýzla ve canlarýnýzla Allah yolunda cihad edin. Eðer bilirseniz, bu sizin için daha hayýrlýdýr. Eðer yakýn bir dünya malý ve kolay bir yolculuk olsaydý mutlaka sana uyup peþinden gelirlerdi. Fakat meþakkatli yol onlara uzak geldi. Gerçi onlar, "Gücümüz yetseydi mutlaka sizinle beraber çýkardýk" diye kendilerini helak edercesine Allah’a yemin edecekler. Hâlbuki Allah onlarýn mutlaka yalancý olduklarýný biliyor. Allah seni affetti. Fakat doðru söyleyenler sana iyice belli olup, sen yalancýlarý bilinceye kadar onlara niçin izin verdin? Allah’a ve ahiret gününe iman edenler, mallarýyla canlarýyla savaþmaktan senden izin istemezler. Allah takva sahiplerini pekiyi bilir. Ancak Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri þüpheye düþüp, kuþkularý içinde bocalayanlar senden izin isterler. Eðer onlar çýkmak isteselerdi elbette bunun için bir hazýrlýk yaparlardý. Fakat Allah onlarýn davranýþlarýný çirkin gördü ve onlarý geri koydu; onlara "Oturanlarla beraber oturun!" denildi. Eðer onlar sizinle birlikte olsalardý, size bozgunculuktan baþka bir katkýlarý olmazdý. Mutlaka fitne çýkarmak isteyerek aranýza koþarlardý. Ýçinizde, onlara iyice kulak verecekler de vardýr. Allah zalimleri gayet iyi bilir. Andolsun onlar önceden de fitne çýkarmak istemiþler ve sana nice iþler çevirmiþlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri halde Allah’ýn emri yerini buldu. Onlardan öylesi de var ki: "Bana izin ver, beni fitneye düþürme" der. Bilesiniz ki onlar zaten fitneye düþmüþlerdir. Cehennem, kâfirleri mutlaka kuþatacaktýr. Eðer sana bir iyilik eriþirse, bu onlarý üzer. Ve eðer baþýna bir musibet gelirse, "Ýyi ki biz daha önce tedbirimizi almýþýz" derler ve böbürlenerek dönüp giderler. De ki: Allah’ýn bizim için yazdýðýndan baþkasý bize asla eriþmez. O bizim mevlamýzdýr. Onun için müminler yalnýz Allah’a dayanýp güvensinler. De ki: Siz bizim için ancak iki iyilikten birini beklemektesiniz. Biz de, Allah’ýn, ya kendi katýndan veya bizim elimizle size bir azap vermesini bekliyoruz. Haydi, bekleyin; þüphesiz biz de sizinle beraber beklemekteyiz. De ki: Ýster gönüllü verin ister gönülsüz, sizden asla kabul olunmayacaktýr. Çünkü siz yoldan çýkan bir topluluk oldunuz. Onlarýn harcamalarýnýn kabul edilmesini engelleyen, onlarýn Allah ve Resulünü inkâr etmeleri, salata ancak üþenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarýndan baþka bir þey deðildir”
Ayetler Müslümanlarýn bilgileri, bilinçleri, psikolojileri üzerinde ince tahliller yapýyor. Müslümanlar savaþ için hazýrlýk yapmaya baþladýklarýnda geri duranlarýn konumlarýný inceleyerek, onlarýn aslýnda iman etmiþ kiþiler olmadýðýný, aksine münafýk olduklarýný bildiriyordu. Bu çok önemliydi. Ayetler üzerinde ayrýntýlý durmayacaðým. Zaten konu gereði durumlarý yeterince açýk…
Sefer sonunda resule gelip özür dileyenlere resul bir þey demedi. Ancak Tövbe suresinin gelen ayetleri onlarýn durumunu açýða çýkardý. Hâlbuki onlar þöyle zannediyorlardý. Tamam, Muhammed’e gittik söyledik. O da bize bir þey demedi. Bakýn üç kiþiye nasýl yasaklar getirdi? Onlarý nasýl toplumdan tecrit etti? Ýyi ki onlar gibi doðru söylememiþiz diye kendilerini teselli ediyorlardý. Tecrit edilen Müslümanlarla dalga geçiyorlar. Kendi aralarýnda Muhammed’i kandýrdýk diye konuþuyorlar. Baþkalarýnýn yanýnda ise kaþ göz iþaretleri yapýyorlardý. Ancak ayetler öyle bir geldi ki, ne yapacaklarýný þaþýrdýlar. Tövbe suresinin 64-72 ayetleri onlarýn hallerini ortaya koyuverdi. Hem de hüküm olarak. “Münafýklar, kalplerinde olaný kendilerine haber verecek bir surenin müminlere indirilmesinden çekinirler. De ki: Siz alay edin! Allah o çekindiðiniz þeyi ortaya çýkaracaktýr. Eðer onlara, sorarsan, elbette, biz sadece lafa dalmýþ þakalaþýyorduk, derler. De ki: Allah ile O’nun ayetleriyle ve O’nun peygamberi ile mi alay ediyordunuz? Özür dilemeyin; çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz. Sizden bir gurubu baðýþlasak bile, bir guruba da suçlu olduklarýndan dolayý azap edeceðiz. Münafýk erkekler ve münafýk kadýnlar birbirlerindendir. Onlar kötülüðü emreder, iyilikten alý kor ve cimrilik ederler. Onlar Allah’ý unuttular. Allah da onlarý unuttu! Çünkü münafýklar fasýklarýn kendileridir. Allah erkek münafýklara da, kadýn münafýklara da, kâfirlere de içinde ebedi kalacaklarý cehennem ateþini vaat etti. O, onlara yeter. Allah onlara lanet etmiþtir! Onlar için devamlý bir azap vardýr. Sizden öncekiler gibisiniz. Onlar sizden kuvvetçe daha üstün, mal ve evlatça daha çok idiler. Onlar yeryüzünde paylarýna düþenden faydalandýlar. Ýþte sizden öncekiler nasýl paylarýna düþenden faydalandýysalar, siz de payýnýza düþenden faydalandýnýz ve dünyaya dalanlar gibi siz de daldýnýz. Ýþte onlarýn amelleri dünyada da ahirette de boþa gitmiþtir. Ve onlar ziyana uðrayanlarýn kendileridir. Onlara kendilerinden evvelkilerin, Nuh, Âd ve Semud kavimlerinin, Ýbrahim kavminin, Medyen halkýnýn ve altüst olan þehirlerin haberi ulaþmadý mý? Peygamberi onlara apaçýk mucizeler getirmiþti. Demek ki, Allah onlara zulmedecek deðildi, fakat onlar kendi kendilerine zulmetmekte idiler. Mümin erkeklerle mümin kadýnlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliði emreder, kötülükten alý korlar. Salâtý dosdoðru kýlarlar, zekâtý verirler. Allah ve Resulüne itaat ederler. Ýþte onlara Allah rahmet edecektir. Þüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir. Allah, mümin erkeklere ve mümin kadýnlara, içinde ebedi kalmak üzere altýndan ýrmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel meskenler vaat etti. Allah’ýn rýzasý ise hepsinden büyüktür. Ýþte büyük kurtuluþ da budur”
Bu ayetler gelince elleri ayaklarýna dolaþtý. Artýk durum belli olmuþtu. Onlar müminler safýnýn dýþýndaydýlar. Müslümanlar onlara öyle davranacak, onlara Müslüman gözüyle bakmayacaklardý. Allah onlarýn hükmünü vermiþ. Ýþi bitirmiþti. Üstelik resulüne tembihler yapýyordu. Bakýn Tövbe suresinin 80-84 ayetlerinde Allah ne diyor. “Onlar için ister af dile, ister dileme; onlar için yetmiþ kez af dilesen de Allah onlarý asla affetmeyecek. Bu, onlarýn Allah ve Resulünü inkâr etmelerinden ötürüdür. Allah fasýklar topluluðunu hidayete erdirmez. Allah’ýn Resulüne muhalefet etmek için geri kalanlar oturmalarý ile sevindiler; mallarýyla, canlarýyla Allah yolunda cihad etmeyi çirkin gördüler; "bu sýcakta sefere çýkmayýn" dediler. De ki: "Cehennem ateþi daha sýcaktýr!" Keþke anlasalardý! Artýk kazanmakta olduklarýnýn cezasý olarak az gülsünler, çok aðlasýnlar! Eðer Allah seni onlardan bir gurubun yanýna döndürür de seninle sefere çýkmak için senden izin isterlerse, de ki: Benimle beraber asla çýkmayacaksýnýz ve düþmana karþý benimle beraber asla savaþmayacaksýnýz! Çünkü siz birinci defa yerinizde kalmaya razý oldunuz. Þimdi de geri kalanlarla beraber oturun! Onlardan ölmüþ olan hiçbirine asla salâtýný ikame etme; onun kabri baþýnda da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkâr ettiler ve fasýk olarak öldüler”
Bu hükümlerden daha aðýr hüküm olabilir mi? Allah’ý hafife alan, resulüyle dalga geçen, Allah’ýn dinini hiçe sayanlar elbette aðýr cezalara çarptýrýlacaklar. Onlar dillerinden “kalbimizde hiçbir kötülük yoktu” diyebilirler. Sýkýþtýklarýnda kendilerini böyle savunabilirler. Ancak Allah söze deðil, eyleme, eylemdeki samimiyete baktýðýný söylüyor. Lafla peynir gemisinin yürütülemeyeceðine iþaret ediyor.
Üç kiþinin iþi zordu. Onlarýn durumu Allah’a býrakýlmýþtý. Ayetlerin münafýk ilan ettikleri toplumda dolaþýrken… Ýþlerine güçlerine bakarken… Toplumdan tecrit edilmemiþlerken… Üç kiþi toplumdan tecrit edilmiþti. Hiç kimse onlarla konuþmuyordu. Toplumun onlarla konuþmasý yasaklanmýþtý. Onlar evlerine kapanmýþlar Allah’a tövbelerini yapýyorlardý. Tarihe geçen bazý konuþmalarý var. Eþleriyle, çocuklarýyla oralara girmek istemiyorum. Üç kiþinin durumunda önemli noktalar var.
Birincisi; Üç kiþi hiçbir mazereti olmadan, keyfi olarak Tebük seferine katýlmamýþlardý. Ancak bunu bütün samimiyetleriyle gelip anlattýlar. Aslýnda onlarýn samimi bir þekilde gelip anlatmalarý, tövbe kapýsýnýn aralanmasýydý. Muhammed, onlarýn samimi dönüþünü zaten tövbe gibi görmüþtü. Fakat onlarýn ýsrarlý af dilemelerinin karþýlýðýnda kendisi af makamý deðildi. Üç kiþi yaþadýklarý vicdani rahatsýzlýk nedeniyle periþandýlar. Onun için bir an önce af edildiklerine dair bir söz, bir iþaret bekliyorlardý. Resul af kapýsý olmadýðý için bu sözü vermedi. Çünkü yetkisi yoktu. Onun için onlarý Allah’a havale etti. Onlar Allah’tan bilgi gelinceye kadar kendilerini af etmeyeceklerinin bilincindeydiler. Yaptýklarý hatanýn ne olduðunun bilincine varmýþlar. Bütün samimiyetleriyle gelmiþlerdi. Bu önemli bir vurguydu. Hâlbuki samimi olmayanlar türlü yalanlarla bahaneler uydurmuþlardý. Onlarýn Allah, resul, din, cihat umurlarýnda deðildi. Ama üç kiþi için bunlarýn hepsi hiçbir þeye deðiþtirilemeyecek deðerlerdi. Bunu biliyorlardý. Bilerek hata etmiþler, dönüþ için kapýya gelmiþlerdi. Þimdi haklarýnda hüküm bekliyorlardý. Acaba bugün bizler hatalarýmýzdan dönsek hakkýmýzda yeryüzünde iken af edildiniz diye ayetler gelir mi? Hemen bu ne biçim soru diyeceksiniz deðil mi? Ben de zaten iþin önemini vurgulamak için söylüyorum. Onlar haklarýnda ayet geleceðine inanarak yalvarýyorlar. Ama bizim hakkýmýzda ayet gelmeyecek. Çünkü ayetlerin gönderiliþi bitti. Biz öyle inanýyoruz. Acaba bu yargý doðru mu? Elbette deðil. Çünkü bizim ayetlerimiz 1500 yýl önce peþinen gönderildi. Bizden de üç kiþinin durumunda olanlar, aynen üç kiþi gibi deðerlendirileceklerdir.
Ýkincisi; Resulün konuyu Allah’a havale etmesi ki, bu çok önemliydi. Resul burada görevinin gerçeðini belirtiyordu. Resulün görevleri arasýnda af etme, tövbeleri kabul etme yetkisi yoktu. Ama üç kiþi gelmiþ hatalarýný samimiyetle söylemiþ. Af diliyorlardý. Resul ne yapabilirdi ki? Tövbeleri kabul eden Allah’tý. Üstelik gelen üç kiþi, vicdanlarýndaki yangýný bastýramýyor. Konuyu ahirete taþýmak istemiyor. Dünya yaþamýnda af edildiklerini bilmek istiyorlardý. Onun için üç kiþiye resul “sizi Allah’a havale ettim. Allah’tan hüküm gelinceye kadar bekleyin” dedi. Onlarý evine gönderdi. Müslümanlarla konuþmalarýný istemedi. Toplumla baðlarýnýn kesilmesini istedi.
Üçüncüsü: hükümleri Allah’a býrakýlan üç kiþi, Allah’tan hüküm gelinceye kadar ne yapacaklardý? Resul, onlara toplumla konuþmamalarýný, iliþki kurmamalarýný söylüyordu. Sonra onlara bunu söylemekten öte iþ yaptý. Müslümanlara, üç kiþiyle konuþmamalarýný, onlarla iliþki kurmamalarýný tembih etti. Ýlk bakýþta bu durum korkunç bir þeydi. Sanki samimiyetle, dürüstçe gelip durumunu anlatanlar cezalandýrýlýyordu. Hâlbuki yalanla, riyakârlýkla gelip, uyduruk bahane ileri sürenler toplumda rahatça yaþýyorlar. Herkes onlarla konuþuyor. Herkes onlarla iliþkilerini sürdürüyordu. Bu durum çeliþkili gibi görünüyordu. Üç kiþiye haksýzlýk yapýlmýþ gibi görünüyordu. Ama böyle deðildi. Üç kiþinin toplumdan tecrit edilmesinin kendi özünde anlamlarý vardý.
Her þeyden önce, üç kiþinin samimiyetinin test edilmesi gerekiyordu. Üç gün sonra, beþ gün sonra, bir yalan kývýrýp gelebilirlerdi. Resul onlara Allah’ýn affý gelinceye kadar bekleyin dedi. Onlar beklemeyip, yaptýklarý itirafýn tersine hareket edebilirlerdi. Resul onlarý tecrit ederek, Allah’tan ayet gelinceye kadar görüþmeyeceðini söyledi. Müslümanlarýn da görüþmesini yasakladý. Onlar resulü tanýmýyorlar mýydý? Elbette tanýyorlardý. Onlar Bedir’de, Uhud’ta, Huneyn’de, Hendek’te, Hayber’de, Mekke’nin fethinde bulunmuþ kiþilerdi. Resulün ne kadar katý, sert, tavizsiz olduðunu biliyorlardý. Resul insan olarak, insancýl, anlayýþlý, yumuþak iken, konu iman, din konusuna gelince, dünyanýn en sert, en katý insaný olabilirdi. Resul; Allah’tan hüküm gelinceye kadar görüþmeyi kapattýðýný söyleyince onlar anladýlar ki, haklarýnda ayet gelinceye kadar resul onlarla konuþmayacak. Müslümanlar onlarla konuþmayacak. Bu durumda þeytan onlarý yalan söylemeye, itiraflarýný geri aldýrmaya yönelik saptýrma yaparsa, onlar resulün karþýsýna çýkamayacaklar. Böylece þeytanýn kandýrmasý boþa çýkacaktý. Resul görüþme imkânýný kapatarak, ayný zamanda þeytanýn onlarý kandýrmasýnýn kapýsýný da kapatmýþ oldu.
Tecrit aný çoðu zaman insanýn kendini özeleþtiriye tabi tutmasýdýr. Düþünün; büyük bir hata yaptýnýz. Piþmansýnýz. Ýnsanlarla konuþmalarýnýz, iþ güç, aile iliþkileriniz, insanlarla iliþkileriniz sizi oyalýyor. Siz oyalanma içinde, yaptýðýnýz hatayý unutabilirsiniz. Yapmakta olduðunuz tövbe iþlemini unutabilirsiniz. Hâlbuki tecrit aný, sizi iþinizden, aþýnýzdan, çocuklarýnýzdan, eþinizden, Müslüman kardeþlerinizden, toplumdan etti. Koskoca dünyada tek baþýna kaldýnýz. Týpký ahiretteki hesap günündeki gibi, Rabbinizin huzurunda yalnýzsýnýz. Size ne resul, ne aileniz, ne Müslümanlar, ne de diðerleri yardým edemiyor. Hepsi sizden uzaklaþtýrýlmýþ, uzaklaþmýþ durumda. Siz bir an olsun, tövbe etmekten býkýp, etrafýnýza yönelip kendinize bir yol arasanýz, etrafýnýzda kimse yok. Hesap günündeki gibi yapayalnýzsýnýz. Bu bilgi, bu bilinç tecrit anýnda hayatýnýzý sarýyor. Tekrar resulle, eþinizle, çocuklarýnýzla, akrabalarýnýzla, Müslümanlarla, toplumla iliþki kurabilmeniz için, verdiðiniz söz üzerine, yaptýðýnýz talep üzerine, yani dilediðiniz tövbe üzerine beklemelisiniz. Allah sizdeki samimiyeti ölçecek, tartacak, biçecek. Sizin tövbenizi kabul ettiði anda sizi tekrar insanlarýn içine gönderecek. Bu durum doðuncaya kadar, tecrit anýndaki insan kendini dinler. Bütün hayatýný önüne kor… Bütün iliþkilerini gözden geçirir. Sadece tövbeye yöneldiði olayý deðil, bütün yaþamýný düþünmeye baþlar. Eðer tövbesi kabul edilirse tertemiz olacaktýr. Sadece bu olaydan mý? Hayýr! Elbette tüm yaþamýnýn pisliklerinden sýyrýlacaktýr. Onun için tecrit, kiþinin tüm hayatýný gözden geçirmesine neden olur. Sakinlikte, yalnýzlýkta bütün varlýðýný gözden geçirir. Unuttuðu birçok þey gündeme gelir. Tövbeye konu olan konularýn dýþýnda da tövbe edilmesi gereken birçok olayý yakalar. Onlar içinde tövbe eder.
Tecrit edilenlerle, Müslümanlarýn konuþmamasý anlamlýdýr. Toplumun konuþmamasý anlamlýdýr. Müslümanlar akýl vermeye kalkabilir. Toplum akýl vermeye kalkabilir. Hele toplumda münafýklar, kâfirler varsa, onlar gelip yoldan saptýrmak için uðraþabilir. Resulün tecridine karþýlýk, onlar size haksýzlýk yapýlýyor. Ne varmýþ bunda? Sadece siz mi sefere katýlmadýnýz? Bak baþkalarý da katýlmadý. Onlar tecrit edildi mi? Diye ve buna benzer sorgularla onlarýn tövbede piþmesini, yanmasýný engelleyebilirler. Özeleþtiri aný, yalnýzlýk aný, insanýn itiraf aný bir açýdan en güçlü aný, bir açýdan da en zayýf anýdýr. Güçlüdür, çünkü bütün samimiyetiyle ortaya çýkmýþtýr. Bundan daha büyük bir þey olamaz. Çoðu insanýn baþaramayacaðý bir þekilde zaaflarýndan kurtulma cesareti göstermiþtir. Zayýftýr, her an geri dönebilir. Yaptýðý itirafýn piþmanlýðýný yaþayabilir. Gelgitler halinde olabilir. Böyle bir atmosferdeyken, dýþarýdan olumsuz müdahale çabucak yapýlabilir. Bu atmosferde yapýlan müdahale etkili olur. Ama tecrit anýnda dýþarýdan hiçbir müdahale olmazsa, tövbe eden rahat eder. Aksi halde olumlu, olumsuz bütün telkinler tövbe edene etki eder. Þurasý muhakkak ki, tövbe sýrasýnda olumlu müdahaleler bile tehlikelidir. Düþünün bütün suçlarýný itiraf etmiþ. Tövbeye yaklaþmýþ birine, eþi dostu, ailesi, arkadaþlarý, Müslüman kardeþleri gelip akýl veriyor. Þöyle yap böyle yap diyor. Þimdi insan bütün bu katkýlardan sonra ben tövbe ettim diyebilir mi? Elbette hayýr. Çünkü dýþarýdan akýl verilerek yapýlan tövbeye, birlikte tövbe etmek denir. Hâlbuki tecrit anýnda kiþi tek baþýna tövbe eder. Allah’a tek baþýna yaklaþýr. Hiçbir destek almadan sadece Allah’ýn desteðine inanýr. Hiçbir güce baðlanmadan sadece Allah’ýn gücüne baðlanýr. Ve sadece kendisi tövbe eder.
Tecrit anýnda; Ýnsan dünya nimetlerinden uzaklaþarak, dünyadan baðlarýný keser. Buna ölmeden huzura çýkmak denir. Ýnsan bilgiyle, bilinçle huzura çýkar. Bilgiyle, bilinçle dünyadaki baðlarýný koparan insan, artýk dünyayý düþünmez hale gelir. Sadece Allah’ý, ona yapacaðý tövbeyi düþünür. Baðlantýlarý kopmuþ insan daha saðlýklý düþünmeye baþlar. Samimiyetine samimiyet katar.
Rivayetlere göre üç kiþi 50 gün boyunca, toplum içinde tecrit halinde tövbe ettiler. Kur’an okuyarak, salât ederek, Allah’a yalvardýlar. Kendi baþlarýna, kendilerini Rabbin huzurunda hesaba çektiler. Özeleþtirinin kralýný yaptýlar. Akýllarýný, muhakemelerini, iradelerini, duygularýný, hayallerini, geçmiþlerini, geleceklerini ayný noktada bütünleþtirdiler. Yoðurdular, yoðruldular. Böylece akýllarý baþka, muhakemeleri baþka yerlere gitmedi. Duygularý baþka hayallerini baþka yere gitmedi. Geçmiþleri baþka gelecekleri baþka yere gitmedi. Bütünlük içinde, akýllarýyla, muhakemeleriyle, iradeleriyle, duygularýyla, geçmiþleriyle, gelecekleriyle Rabbin huzuruna vardýlar. Kendilerini Rabbe teslim ettiler. Onun affýna sýðýndýlar. Onun gücüne, onun þefaatine sýðýndýlar. Onlar sura dünyalarýnda üfürdüler. Mizana dünyada durdular. Affýn ve þefaatin kapýsýný çaldýlar. Kapýnýn sahibi ne resuldü, ne Müslümanlardý. Kapýnýn sahibi sadece Allah’tý… Bu özleri anlayabiliyor muyuz?
50 gün bitmiþti. 50 gün boyunca üç kiþi toplumdan tecrittiler. Onlarýn durumunu Allah görüyor biliyordu. Onlarýn samimi duygularýndan haberdardý. Ve onlar için ayetini gönderdi. Tövbe suresinin 118. Ayeti olarak gelen ayet “Ve geri býrakýlan üç kiþinin de tövbelerini kabul etti. Yeryüzü, geniþliðine raðmen onlara dar gelmiþ, vicdanlarý kendilerini sýktýkça sýkmýþtý. Nihayet Allah’tan yine Allah’a sýðýnmaktan baþka çare olmadýðýný anlamýþlardý. Allah onlarýn tövbesini kabul etti. Onlarý eskiye döndürdü. Çünkü Allah tövbeyi çok kabul eden, pek esirgeyendir” Ayet resule intikal edince, resul hemen Müslümanlarý müjdeyle onlara koþturdu. Artýk onlar yeryüzüne tekrar döneceklerdi. Af edildiklerine dair ayet onlarýn niþanesi olarak yeryüzünde dolaþacaktý.
Tebük seferi; önemli algýlarýyla Müslümanlarýn tarihine yazýldý. Üç aya yakýn bir süre alan seferde herhangi bir savaþ olmadý. Hiçbir can kaybolmadý. Resulün komutanlýðýnda son savaþ seferiydi. Barýþ dininin temsilcisi Muhammed, barýþ için ordusunu ayaða kaldýrdýðýnda, karþýsýna çýkacak güç bulamamýþtý. Bu önemliydi. Devrin süper gücü Bizans Muhammed’in 30.000 kiþilik ordusunun önüne çýkmamýþtý. Dünya bunu konuþuyordu. Arabistan imparatorluðunun 10 yýlda geldi bu durum akla hayale sýðmýyordu. Ýran, Mýsýr, Habeþistan bundan etkilenmiþ. Ýlerisi için planlar yapýyordu.
Medine devleti bütün dünyaya meydan okurken, savaþ hazýrlýðý sýrasýnda, bazý Müslümanlarda gevþeklik gösterdiler. Konuya iliþkin gelen ayetler, çok deðiþik açýlardan münafýklýk tanýmlarý getirdi. Müslüman toplum müminler münafýklar diye ayrýldý. Tabi bu ayrýlýþ, Müslümanlar ile kâfirlerin ayrýlmasý gibi deðildi. Allah’ýn saydýðý eylemleri gerçekleþtirenler münafýk olarak Allah tarafýndan Müslümanlara bildirildi. Müslümanlar savaþa hazýrlýðýna baþladýðýnda;
- Savaþtan kaçanlar
- Savaþ için yardým etmeyenler
- Savaþmamak için izin isteyenler
- Savaþ aleyhinde konuþup, savaþa gidenleri alaya alanlar
- Müslüman ordunun komutanlarý, devletin baþkaný hakkýnda ileri geri konuþanlar
Münafýklar safýnda sayýldýlar. Onlar istedikleri kadar biz de Müslüman’ýz desinler. Hatta günümüzdeki gibi “kalbimizde hiçbir kötülük yok, kalbimiz tertemiz” desinler fark etmeyecekti. Allah onlarý mümin deðil münafýk saymaktaydý.
Tebük seferi; Müslümanlarýn Arabistan’daki hâkimiyetini pekiþtirdi. Tebük bölgesi tamamen Müslümanlarýn hâkimiyetine geçti. Artýk ne Þamlýlar ne de Bizanslýlar Tebük bölgesine saldýrýlarda bulunamýyorlardý. Muhammed lider olarak kendini göstermiþ. Araplarý dünya tarihine yazdýrmýþtý. Ünü Anadolu’ya, Avrupa’ya, Asya’ya, Afrika’ya ulaþmýþ. Oralara teblið için giden Müslümanlara güç veriyordu. Þam, Yemen, Habeþ, Mýsýr kervanlarý Arabistan’da Medine’nin kontrolünde hareket ediyor. Eskisinden daha güvenli olarak seferlerini düzenliyorlardý. Kervanlarýn memnuniyetleri… Kervan yolcularýnýn memnuniyetleri, Ýslam’ýn hýzlý yayýlmasýna vesile oluyordu. Çünkü Kervanlar Müslümanlarýn kurduðu düzenin, güvenilirliði, adaleti hakkýnda tahmin edilemeyecek övgülerle gittikleri yerlerde propaganda yapýyorlardý. Bizans, Ýran, Mýsýr egemenliðinde yaþayan halklar, Müslümanlara karþý derinden sempati duymaya baþladýlar. Müslümanlar Arapça bilmeyen toplumlara, toplumlarýn diliyle ayetleri tercüme ederek gönderiyorlar. Okunan ayetler ile insanlar Ýslam’a koþuyorlardý. Toplumlarýn yönetimleri bundan rahatsýzdýlar. Ama çareleri yoktu. Devir Muhammed’in devriydi. Tarih Medine imparatorluðunun tarihini yazýyordu.
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.