akþam kýzýla boyarken
denizi
ahtapot muydu hüzün kollarýný uzatýp sardý bedenini
mahkum edercesine karanlýða
mor daðlar siyaha gömüldü
doruklardan kopan hoyrat rüzgar
dallara secde ettirip inletirken yapraklarý
daðýnýk sarý saçlarý yüzünü yaladý
zikzaklar çizerek uçuþan gece kuþlarý
çýðlýklarý ile yýrtarken karanlýðý
yavaþça doðruldu yerinden
havada yoðun bir yosun kokusu vardý
derinden bir ürperti narin vücudunu sardý
körfezin karþý kýyýsýnda ýþýklar yavaþ yavaþ canlanýrken
zifiri bir karanlýk uyandý içinde
sevdiðiyle el ele kumsalda
zakkumlarýn altýnda
beklerken mehtabý
sevda þiirleri ile coþacaktý ruhu
ne ümitlerle gelmiþti oysa bu kasabaya
kefenledi hepsini
gömdü derinlere
aðlamýyordu
maviliklerini yitirip paslanmýþtý kalbi
azrail kazanmýþtý yaþamla olan harbi
o uðursuz kavþakta yari
motosikletle
girince kamyonun altýna
son verip aþkýnýn saltanatýna
bindi saldan atýna
cehennem kuyusuna benziyen deniz
birden duruldu
ona “gel”, diyordu
gel
artýk bakamazdý ne yýldýzlara ne mehtaba
karanlýk sularda ayaða kalktý