her sonbahar geldiðinde yün bir boðazlý kazak yumuþaklýðýnda beni sýmsýký saran senin o ten kokusu kývamýndaki ýsýtmalarýný özlerim... ve þimdi sen hiç düþünmezsin deðil mi þu benim buz tutan güz üþümelerimi...
her sonbahar geldiðinde ve ben her sobayý yaktýðýmda hani o tembel uyuþuk kedimiz gibi, atýp da kendimi ardýna ve büzüþüp de seni düþlerken; gözlerim dalar karþýmdaki o çýrýlçýplak kýzýllarýn mutaassýp bir karanlýðýn gözleri önünde hiç utanmadan öylece orta yerde, en ayýbýndan, þu dökük tavanla alev alev arsýzca seviþmelerine...
ve hani dýþarýda aðaçlarýn ulu orta soyunduðu þu hasretimin içini ýsýtan yapraklar gölge gölge dökülürken ayaz bir sokak lambasýnýn fukara ýþýðýnda; ve hani içeride o en iç gýcýklayýcý haddini bilmez bir soba harýnýn o insaný günaha sokan dayanýlmaz çekiciliðinde koynuna girmek gibi; ve sanki hani sana o ilk defa dokunmak gibi, ve sanki yüzümde uyuþan þu alev gibi, tenimde için için yanan ateþ gibi, cehennem gibi kor gibi ama hep kadýn gibi sen gibi, o ruj kokan kýrmýzý dudaklarýný özlerim...
ve þimdi... hadi söyle söyle... sen hiç düþünmezsin deðil mi hiç bilmezsin deðil mi nasýl da özlediðimi kýzýl bir ruj kokusu kahrediþliðindeki senin adamý o günaha sokan güz öpüþmelerini....
Abdulhamit Hocaoðlu
Sosyal Medyada Paylaşın:
abdulhamithcg Åžiirleri
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.