bir eylül sabahý içime açýlan
taze gül goncalarýydý gülüþleriniz
heyecanla beklerken sizi kapýda
minicik ellerinizde atan
minicik kalpler getirdiniz
aðýrdý emanetlerim
paha biçilmez mücevher
incinmeye gelmezdi
örselenmezdi
bir çatýk kaþa buðulanýrdý gözleriniz
rengarek açtýkça günden güne
kara tahtamýza
apaydýnlýk bir dünya çizdiniz...
siz öðrenmeye açtýnýz
ben öðretmeye hasret
buluþtu bir yerde yolumuz
sýðmadý kalemler parmaklara
bitmedi yazacaklar sayfalara
ama hep öpe koklaya
ama hep güle oynaya
býkmadan bu yuvaya
koþar adýmlarla geldiniz...
boþa kürek çekmedik sizinle
hayatýn sularýna yelken açtýk
dalgalý fýrtýnalý günlerde
havaya yayýlýnca sesleriniz
tebessüme dönüþtü tüm kainat
sizinle güldü yüzlerimiz
en riyasýz, en kusursuz sevmeyi
en katýksýz sevmeyi
bana siz öðrettiniz...
güzeldiniz hem de çok güzel
bu güzelliðe bu masumiyete
dokunmasýn diye kirler
insanlýk oldu ilk dersimiz
okuyup yazmadan evvel
kardeþ olmayý
ekmeðini paylaþmayý
düþeni yerden kaldýrmayý öðrendiniz
çocuk bedenin içinde
kocaman bir adam gibiydiniz...
hiç eksilmesini istemediðim bir týný
kulaðýmda öðretmenim deyiþiniz
siz çiçekler býraktýkça masama
ve küçük mektuplar gizli saklý
büyüdü içimizde
aþklarýn en safý
þimdi her biriniz bir roman
okumaya doyamadýðým
þerhi zor ve yaman
hataya tahammülü olmayan
küçücük canlarým
öðretmeniniz olmaktan
bilseniz nasýl bahtiyarým
bilseniz nasýl bahtiyarým...