Kýsacýk bir þort ile, Çanakkaleʼmi gezme!
Yatan þu ,,þühedâmýˮ Allah aþkýna üzme!
Düþmana çiðnetmedi ,,ýrzýˮ burada yatan
Minicik bir etekle gezmekten biraz utan!
,,Sâhil meyhâneleriˮ hiç susmuyor ezânda
Ey hayâsýz! Þehidler, yatýyor tam hizanda
Ýnsan bu kadar arsýz, akýlsýz olmaz yâ Rab
,,Kutsal kanýnˮ aktýðý yere dükülmez þarâb
Bir informasyon yeri açmýþ sâhile yakýn
Orada çalýþan kýz ne diyor dostlar bakýn
-,,Bizim rehberler size hiç anlatmaz hurâfe ˮ
-,,Tarif olmaz be kuzum! Benim gibi ârifeˮ
Herþey hurâfe diyor, rehber denen dangalak
Çünkü ,,dineˮ düþmandýr, kafandaki kozalak
Çanakkale Savaþýʼm, imanýn destânýdýr
Hurâfelerin deðil, ,,hakkýnˮ gülistânýdýr
Olaðanüstü þeyler, yaþandý þehîd, þâhid
Ýnanmýyor onlara, senin gibi bir mülhid
Dinliyorum rehberi, diyor ki bunlar saçma!
Derede göstereyim ben gerçeði dur kaçma
Dine çatýyor yavþak, þühedânýn üstünden
Þüphe ediyorum ben emdiðin o sütünden
,,Laikˮ deðilim, olmam, olmayacaðým katʼa
Bu yatan þühedâmýz, müslüman öldü nokta
Þehîdlikte ne iþi, var ideolojinin?
Açýk belirtisidir Allahʼa alerjinin
Anlattðýnýz tek adam, biraz da coðrafya var
Saðda koca bir kaya, solda da bir tabya var
Þehîdin kulaðýný, çýnlat birazcýk rehber!
Bastýðýn bu topraklar ruhlarýna bir makber
Keçi gibi dolaþma, anlat bize destaný!
Üzme arzýn altýnda, kalbi hâlâ ataný!
Deme Allah yolunda, öldürülene emvât!
Onlar canlýdýr canlý, þuursuz câhil evlât
Koyun dahi basmadý þehîdin mezarýna
Bu garib hâl iliþmiþ, çobanýn nazarýna
Açýp bakýyorlar ki bir þehid elde tüfek
Bu bir hurâfe deðil, canlý tarihî gerçek
Bir kara koyun kadar þehîdine saygýn yok
Þarkýþla Pazarýʼnda, senin gibi koyun çok
Tarihimi çarpýtma, inan fena çarparým
Çaðýldaklý koyunu iþte böyle kýrparým
Doðruyu anlat rehber, kalemimi kýzdýrma!
Ucundan kezzab gibi mürekkebi sýzdýrma!
S / ÂYE (19:04) 18 Mart 2012 / Wuppertal / Almanya
Kelime:
emvât: ölüler
makber: mezar
hak: gerçek
mülhid: inanmayan
pür pâyimâl: tamamen ayak altýnda ezmek.
serdâr: komutan
Not:
Çanakkaleʼyi gezmeye gittiðimde bunlarý yaþamýþtým. Tahmin ediyorum þiirin anlamý açýk.
Rehberler özellikle seçilmiþ. Anlattýklar kaç tane mermi, kaç asker ölmüþ bu kadar. Bu savaþta yaþanmýþ olaðanüstü þeylere hurafe diyor. Ben þahsen hayal kýrýklýða uðradým. Orada yaþayan insanlarýn daha çok duyarlý olacaðýný sanýyordum. Sahilde çay içerken, ezan okunmaya baþladý. Müzikler sonuna kadar açýk. Bir bayan gidip uyardý, müziði kapatýn diye. Bir de rehberler ,,tek birˮ insaný anlatýr. Ya biraz da þehidlerin hakkýný verin kardeþim
Savþata bir ilke vardýr:
Zâfer nefere maðlûbiyet serdâra mal edilir
Komutanýn ,,kibriˮ böyle tam pâyimâl edilir
Hele o karþý sahil; tamamen çöp, pislik ve pet þiþeleriyle dolu.
Not: (Okurken, burada ,,ahyaun’ olarak okudum vurgu ýcýn, ,,ahyauvve’ demedým: tecvýd bakýmýndan dogrusu ,,ahyauvve’ dir)
Okuduðum ayetin meali:
وَلاَ تَقُولُواْ لِمَنْ يُقْتَلُ فِي سَبيلِ اللّهِ أَمْوَاتٌ بَلْ أَحْيَاء وَلَكِن لاَّ تَشْعُرُونَ
Allah yolunda öldürülenlere “ölüler” demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz. (Bakara 154) Bu ayet-i kerime, þehitlere “ölü” dememizi yasaklamakta ve onlarýn ölü olmadýklarýný beyan buyurmaktadýr. Begavi, Hazin ve Ruhu’l Beyan tefsirlerinin beyanýna göre, bu ayet-i kerime Bedir þehitleri hakkýnda nazil olmuþtur ki, onlar on dört kiþi idi.
Ýnsanlar, Allah-u Teâlâ’nýn yolunda öldürülenler için: “Filanca öldü, dünyanýn lezzeti ve nimeti ondan geçti.” derlerdi. Bunun üzerine Cenab-ý Hak bu ayet-i celileyi indirerek, onlarýn hakiki manada diri olduklarýný ve ölü olmadýklarýný açýkladý.
Þehitlerin ölü olmayýp diri olduðu hakikati Al-i Ýmran suresinde de þöyle beyan buyrulmaktadýr: “Allah yolunda öldürülenleri sakýn ölüler zannetmeyin! Bilakis onlar diridirler; Rab’leri katýnda rýzýklanýrlar. Allah’ýn fazlýndan verdiði nimetlerle mutludurlar. Ayrýca, henüz kendilerine katýlmamýþ olan þehit kardeþlerine de hiç bir korku ve keder bulunmadýðý müjdesinin sevincini duymaktadýrlar. Onlar, Allah’tan gelen bir nimet ve keremin müjdesi ile sevinirler. Muhakkak ki Allah-u Teâlâ müminlerin ecrini zayi etmez.” (Al-i Ýmran 169-171)
Ancak bu diriliðin mahiyeti hususunda âlimler ihtilaf etmiþlerdir. Âlimlerin ekserisi, “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Bilakis onlar diridirler, fakat siz hissedemezsiniz.” ayetini delil getirerek þöyle demiþlerdir: “Þehitler hem ruh hem de cesetle diridir, ancak biz bunun mahiyetini bilemeyiz.”
Bu makamda, Bediüzzaman Hazretleri’nin þu güzel izahýný sadeleþtirerek naklediyoruz: “Dördüncü tabaka-i hayat: Þehitlerin hayatýdýr. Kur’an’ýn hükmüyle, þehitlerin diðer kabir ehlinin üstünde bir hayat tabakalarý vardýr. Evet, þehitler dünya hayatlarýný hak yolda feda ettikleri için, Cenab-ý Hak kemâl-i kereminden onlara dünya hayatýna benzeyen fakat kedersiz ve zahmetsiz bir hayatý, berzah âlemi denilen kabir hayatýnda ihsan eder. Onlar kendilerini ölmüþ bilmiyorlar. Yalnýz, kendilerinin daha iyi bir âleme gittiklerini biliyorlar, tam bir saadetle lezzet alýyorlar, ölümdeki ayrýlýðýn acýsýný hissetmiyorlar.
Diðer kabir ehlinin her ne kadar ruhlarý bakidir; fakat onlar kendilerini ölmüþ biliyorlar. Berzahta aldýklarý lezzet ve saadet þehitlerin lezzetine yetiþemez. Nasýl ki iki adam bir rüyada cennet gibi bir güzel saraya girerler. Birisi rüyada olduðunu bilir, aldýðý keyif ve lezzet pek noksandýr. ‘Ben uyansam þu lezzet kaçacak.’ diye düþünür. Diðeri ise rüyada olduðunu bilmiyor; hakiki bir lezzet ile saadete mazhar olur.
Ýþte, berzah âlemindeki diðer ölüler ile þehitlerin hayatý arasýnda böyle bir fark vardýr. Þehitler öldüklerini bilmedikleri için, o âlemden tam lezzet alýrlar. Ehl-i imanýn diðer ölüleri ise öldüklerinin ve âlem-i berzahta olduklarýnýn farkýndadýrlar. Bu sebeple aldýklarý lezzet, þehitlerin lezzetine yetiþememektedir.
Hadsiz vakýalarla ve rivayetlerle, þehitlerin bu hayat tarzýna mazhariyetleri ve kendilerini sað bildikleri sabit ve katidir. Hatta þehitlerin efendisi olan Hazret-i Hamza (r.a.) mükerrer vakýalarla, kendisine iltica eden adamlarý muhafaza etmesi ve dünyevî iþlerini görmesi ve gördürmesi gibi çok vakýalar, bu tabaka-i hayatý tenvir ve ispat eder. Hatta ben kendim, Ubeyd isminde bir yeðenim ve talebem vardý. Benim yanýmda ve benim yerime þehit olduktan sonra, üç aylýk bir mesafede esir olduðum bir zaman, defnedildiði yeri bilmediðim hâlde, bence bir rüya-yý sadýkada, tahte’l-arz bir menzil suretindeki kabrine girmiþim. Onu þehitlerin tabaka-i hayatýnda gördüm. O beni ölmüþ biliyormuþ; benim için çok aðladýðýný söyledi. Kendisini hayatta biliyor, fakat Rus’un istilâsýndan çekindiði için, yeraltýnda kendine güzel bir menzil yapmýþ.
Ýþte bu cüz’i rüya, bazý þartlar ve emarelerle, þehitlerin ölmediklerine ve onlarýn diri olduklarýna bana þuhud derecesinde bir kanaat vermiþtir.” (1. Mektup)
Þehitlik hakkýndaki þu hadis-i þerifler de þehitliðin ne yüce bir makam olduðunu haber vermektedir:
Enes bin Mâlik (r.a.) rivayet etti. Resulullah (s.a.v.) þöyle buyurdu: “Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki her þey kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmeyi arzu etmez; sadece þehid müstesna! Þehid, gördüðü aþýrý itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve on defa þehit olmayý ister.” (Müslim: 1877)