MENÃœLER

Anasayfa

Åžiirler

Yazılar

Forum

Nedir?

Kitap

Bi Cümle

Ä°letiÅŸim

Kimya formülü gibi ayetlerin öğretisi de.Vahyin öğretisi de
Hamdioruc

Kimya formülü gibi ayetlerin öğretisi de.Vahyin öğretisi de


Kimya formülü gibi ayetlerin öðretisi de.Vahyin öðretisi de

Kimya zekasý fiziksel zeka tefsir için þarttýr deðilse tefsirin tahriftir...

Þehadetli günahkardýr þehadet+günah=günahkar.kimya formülü gibi ayetlerin öðretisi de.Vahyin öðretisi de.veya fizik kanunu gibi

Siyonist hz muhammedi inkarcý.Baþka suçu yok.Kilise de ayný."Baba-oðul"bizlikse þirk oluþma. Rakiplikse þirk oluþur.ikisi de Kafir...mürtedden de cizye alsak mý yetmez çünkü kötü örenek...öldürmek veya malsýz iþsiz koymak evsiz barksýz koymak imrenilmeyecek hale sokmak gerekir ki kimse imrenmesin ona …Yunanistan baþbakan yaptý ateisti...adalete asilik bu...ateistliði özendirilecek þey olarak sunuyorsun bu tebliðe asiliktir...

"Balýk baþtan kokar"halifeliði bu amaçla mý kaldýrdýlar...“Er bozulursa, aile bozulur. Hatun bozulursa, ulus bozulur.” er de hatun da bozuldu halifeliði kaldýr ama aileyi eri-hatunu koru ýrkýný seviyorsan ýrkýnýn üstün meziyetlerini koru...Koruyuculuk gücünü yok edersek...et bile buzdolabýna koymazsak bozuluyor görevin var ýrkýný seviyorsan bak Siyonist ýrkýný korur.kilise mensuplarýný korur onlarýn ahlaklarýný çalýþkanlýk gibi meziyetlerini korur......

Siyonist ýrkýnýn Allaha asiliðine karþý.bu ýrkçýlýk ikilik oluþturmuyor.Allaha asiliðe ýrkýný zorlayanlarýn ýrkçýlýðý RAKÝPÇÝLÝK...

Siyonist müþrikse ýrkçý müþrikse imamlýk "Oðulluk"da þirktir.12 imamcýlýk da.Allah yarattýklarýyla"BÝZolur""Baba-oðul"gibi olur

Peygamberimizin peygamberliðini siyonist inkar ediyor.Ayný ölçü ile ne musa ne isa peygamber ama.Musanýn hýzýrla arkadaþlýðý delil...Peygamberimizde de benzer haller vardý...çifte standartlýlýk hile bu kaçýþ...

Ýþte ayet:

O peygamberlerin kimini kiminden üstün kýldýk. Allah içlerinden bir kýsmýyla konuþmuþ, bir kýsmýný da derecelerle yükseltmiþtir. Meryem oðlu Îsâ’ya açýk deliller verdik ve onu Rûhulkudüs’le destekledik. Allah dileseydi elçilerin ardýndan gelen insanlar, kendilerine bunca açýk delil geldikten sonra birbirine düþüp savaþmazlardý; lâkin farklý yollara yöneldiler. Bu sebeple kimileri iman etmiþ, kimileri de inkâr etmiþlerdir. Allah dileseydi aralarýnda savaþmazlardý fakat Allah dilediðini yapar. (Bakara/253)

Ýste tefsiri:

Daha önceki âyetlerde müminler cihada teþvik edilmiþler, geçmiþ ümmet ve peygamberlerin hayatlarýndan örnekler verilmiþ, bunlardan ibret alýnmasý istenmiþti. Muhataplarýn zihinlerinde bu peygamberlerin tamamýnýn ayný derece ve vasýfta olup olmadýklarý, insanlara dünya ve âhiret mutluluðu getirmek üzere gönderildikleri halde bunca savaþýn niçin ortaya çýktýðý gibi sorular doðabileceðinden bunlara cevap verilmiþtir.

Peygamberlerin ortak olduklarý sýfat ve kemalin yanýnda, bir de farklý olduklarý sýfat ve lutuflar, derece ve özellikler vardýr. Peygamberliðin asgari þartý olan “ruh ve beden saðlýðý, doðruluk, güvenilirlik, zekâ, teblið ve günahsýzlýk” vasýflarý bütün peygamberlerde vardýr. Bu vasýflarý sebebiyle onlar peygamber olmayan insanlardan üstündürler. Peygamberlerin farklý özellikleri, kemalleri, mazhar olduklarý ilâhî lutuflar da vardýr. Bunlardan bir kýsmýna burada bir kýsmýna da baþka âyetlerde iþaret edilmiþtir. Bu sebeple müminlerin, genel olarak “Peygamberlerin bir kýsmý diðerlerinden üstündür” demelerinde, buna inanmalarýnda, kezâ Kur’an’da ve hadislerde zikredilen belli peygamberlere mahsus faziletleri, üstün vasýflarý, imtiyazlarý zikretmelerinde bir sakýnca yoktur. Problem belli bir peygamberin diðerinden üstün, son peygamberin de bütün peygamberlerden üstün olduðuna inanmak ve bunu söylemekle ilgilidir. Zira Kur’an’da “O’nun peygamberleri arasýnda ayýrým yapmayýz” (Bakara 2/285), bazý hadislerde de “Peygamberler arasýnda üstünlük sýralamasý yapmayýn”; “Beni diðer peygamberlerden üstün tutmayýn” buyurulmuþtur (Buhârî, “Enbiyâ’”, 35; Müslim, “Fedâil”, 159).

Bu âyet ile anýlan âyet ve hadisler arasýnda çeliþme bulunmadýðýný ortaya koymak üzere çeþitli açýklamalar yapýlmýþtýr: a) Hz. Peygamber kendisine bu gerçek (hem peygamberlerin birbirinden üstün hem de kendisinin hepsinden üstün olduðu hususu) bildirilmeden önce böyle söylemiþti, âyet hadislerin hükmünü kaldýrdý. b) Bunu tevazuundan söylemiþtir.

c) Peygamberler arasýnda üstünlük konusunun tartýþýlmasý ihtilâf ve kavgaya yol açar diye yasaklamýþtýr. d) Hepsinde ortak olan peygamberlik vasfýný kastetmiþ, bu bakýmdan üstünlük sýralamasý yapýlmasýný menetmiþtir… Bu açýklamalarý nakleden Þevkânî’nin kendi görüþü farklýdýr. Ona göre âyetle hadisler arasýnda bir çeliþki yoktur. Âyet Allah’ýn peygamberlerini, fazilet ve kemal bakýmýndan birbirinden farklý kýldýðýný ifade ediyor, bu bizim üstünlük sýralamasý yapmamýzýn câiz olduðunu göstermez. Çünkü bu sýralamada kullanýlacak ölçüyü yalnýzca Allah bilmektedir. “Onlarýn bir kýsmýný derecelerle yükseltti” cümlesinden, son peygamberin en üstün olduðu mânasýný çýkarmak da doðru deðildir; çünkü bunun kesin delili yoktur. Hz. Peygamber’in yüceliði, faziletleri, onun yasaðýný çiðneyerek baþkalarýndan üstün olduðunu söylemeye ihtiyaç býrakmayacak açýklýk ve zenginliktedir (I, 296-297).

Kanaatimizce yukarýda iþaret edilen âyet ve hadisler dikkatle incelendiðinde birbiriyle çeliþmeyen iki fikrin bulunduðu görülmektedir: 1. Peygamberler arasýnda ayýrým yapýlmasýný tasvip etmeyen naslarda “Peygamberlik vasfý bakýmýndan birini diðerinden ayýrt etmeyiz, hepsine iman ederiz” anlamý vardýr. 2. Peygamberler arasýnda, Allah katýnda, ölçüsünü yalnýz kendisinin bildiði bir derecelenme farký vardýr.

Ýbn Âþûr “peygamberler arasýnda isim belirleyerek üstünlük sýralamasý yapmanýn câiz olmadýðý” konusunda Þevkânî gibi düþünmekle beraber Hz. Peygamber’in diðerlerinden üstün olduðuna inanma ve bunu ifade etme konusunda farklý bir açýklama yapmýþtýr: Hz. Peygamber’in, ona gönderilen kitabýn ve getirdiði dinin diðerlerinden üstün olduðu, detaylarý farklý olsa da ayný mânada birleþen birçok âyet ve hadisle sabittir. Bunlar teker teker ihtimalli olsa bile tamamý birden alýndýðýnda kesinlik ifade eder. Bu ifadelerin en güçlüsü Allah Teâlâ’nýn bütün peygamberlere hitap ederek onlardan, son peygambere iman ve yardým sözü aldýðýný bildiren âyette görülmektedir (Âl-i Ýmrân 3/81). Onun Allah tarafýndan bize bildirilen üstünlük derecelerinin baþlýcalarý þunlardýr: a) Onun elçiliði bütün insanlýða yöneliktir. b) Dünya durdukça devam edecektir.

c) Peygamberlik onunla son bulmuþtur. d) Onun asýl mûcizesi Kur’an’dýr ve bu mûcizenin sihir ve göz boyamayla karýþtýrýlmasý mümkün deðildir, kendisinden sonra da devam etmektedir. Onun eþsizliðini –bu iþten anlayan– herkes, her zaman görme imkânýna sahiptir. e) Onun getirdiði din faydalýyý elde etme, zararlýdan uzak kalma ve insaný –kendisi için mukadder olan– en üstün kemale ulaþtýrma þeklinde üç evrensel temele dayanmaktadýr. f) Kýsa bir zaman içinde düþmanlarýný yenilgiye uðratýp ülkelerini ele geçirmiþtir. g) En büyük mûcizesi olan Kur’an kesin rivayet yoluyla nakledilmiþtir. h) Kabri bellidir ve ümmeti ona yaklaþýp sevgilerini sunma imkânýna sahiptir (III, 7-8).

Baþka âyetlerde (Nisâ 4/164; A‘râf 7/144) açýkça ifade edildiði için burada “Allah’ýn kendisiyle konuþtuðu” peygamberden maksat Hz. Mûsâ olmalýdýr.

Allah Teâlâ’nýn konuþmasýna iki noktadan bakmak gerekir: Konuþma vâkýasý ve bunun kullara anlatýlýþ þekli, yani konuþma (teklîm) kelimesinin mecaz veya hakikat mânasýnda kullanýlýþý.

Allah Teâlâ’nýn peygamberlerine birçok nimeti vardýr ki diðer kullar bunlarý idrak edemezler, haklarýnda bilgi sahibi olamazlar. Vahiy, ruhun ve meleklerin gelmesi, Allah’ýn büyük âyetlerinin müþahede edilmesi bunlardandýr. Allah’ýn onlara bildirdiði melek, þeytan, levh-i mahfûz, kalem, sýrat ve benzerleri de yine sýradan insanlarýn duyu organlarýyla görüp hissedemedikleri þeylerdir. Bazý filozoflar bütün bu gayba dahil varlýklara ait kelimeleri te‘vil etmiþler; meselâ “melek” kelimesini, hayra ve iyiliðe çaðýran akýl gücü (kozmolojik akýl); “vahiy”i, bu gücün insan idrakine ulaþtýrdýðý þey; Rûhulkudüs veya Rûhulemîn’i, kozmolojik akýllarýn, insanlýðýn hayrýna ve saadetine yönelik düþüncelerin kaynaðý olan en üst mertebesi; “þeytan ve cin”i, kötülüðe ve bozulmaya davet eden þehvet ve öfke güçleri; “vesvese ve nezga”yý, fert ve toplum için kötü, yýkýcý düþünceler olarak yorumlamýþlardýr. Halbuki apaçýk Kur’an âyetleriyle diðer peygamberlerden nakledilenler, bütün bu gayb âlemine ait varlýklarýn gerçek olduklarýný, bunlarla mecaz veya temsil kastedilmediðini göstermektedir. Allah Teâlâ’nýn konuþmasý da böyledir. Konuþma (teklîm, kavl) bir baþka hakikat ve olayýn bu kelimelerle ifade ve temsili deðildir. Burada ve Nisâ sûresinin 164. âyetinde ifade edilen konuþma, þekil itibariyle bizim bildiðimiz ve kullandýðýmýz konuþmadan farklý da olsa etki ve sonuç itibariyle ayný mahiyette gerçekleþmiþtir. Þûrâ sûresinin 51. âyetinde de bu konuþmanýn “ya vahiy, ya perde arkasýndan yahut da bir elçi göndererek” yapýldýðý bildirilmiþtir.

“Allah’ýn konuþmasý (teklîm) ve söylemesi (kavl) ses, harf ve aðýz yapýsýyla olmadýðýna göre böyle bir bildirme ve iletiþim þekline ‘konuþma, söyleme’ demek, bu kelimeleri mecazi mânada kullanmak deðil midir?” meselesine gelince, öncelikle Allah Teâlâ’nýn hayat, ilim, irade, verme (îtâ) gibi diðer fiil ve sýfatlarýna bakmak gerekir. Bunlar da Allah ile kullarý arasýnda ortak (her ikisi için) kullanýlan kelimelerdir; etki ve sonuç itibariyle ayný, þekil ve gerçekleþme bakýmýndan farklýdýrlar. Nasýl bu sebeple Allah’ýn iþitmesi, görmesi ve hayatýna mecazi denilmiyorsa, konuþmasý ve söylemesine de mecazi denilemez. Esasen kelimeler önce maddî varlýklarý ifade için vazedilmiþ, daha sonra –insanlýðýn fikir ve kültür hayatý geliþtikçe– mânevî, aklî kavramlar için de kullanýlmýþlardýr. Bu ikinci mânalarda ilk kullanýþlar mecaz yoluyla olsa da zaman geçtikçe hakikat haline gelmiþtir.

Allah Teâlâ’nýn Hz. Mûsâ ile konuþmasý, Þûrâ sûresinde açýklanan “konuþma çeþitleri”nden biri olan “perde arkasýndan konuþma” yoluyla gerçekleþmiþtir. Bu konuþmada melek aracýlýðý yoktur, doðrudan kalbe ve zihne iletilme de yoktur. Konuþan gözükmeksizin bir “söyleme ve anlama” vardýr. Söyleyen, konuþan Allah olduðuna göre elbette burada insanlar arasýndaki konuþmada kullanýlan araçlar, sesler ve harfler mevcut deðildir. Allah Teâlâ’nýn kelâm (konuþma) sýfatýnýn eseri ve tecellisi olan, bu sýfatýn, açýklama iradesini yerine getirmek üzere ilgiliye taalluku (onunla keyfiyetsiz olarak iliþki kurmasý) sonucunda, –Allah bakýmýndan deðil kul bakýmýndan yeni– oluþan bu konuþma, melek aracýlýðý ile olduðunda Cebrâil’e nasýl ulaþýyorsa onun aracýlýðý ile olmadan peygambere de öyle ulaþmaktadýr. Çünkü yaratýlmýþ olmak, Allah’ýn sýfatý olmamak bakýmýndan bu ikisi (Cebrâil ile peygamber) arasýnda fark yoktur. Bunun ötesinde Allah’ýn, peygamberlerine konuþmasýnýn mahiyetini ancak Allah ve peygamberleri bilir (ayrýca bk. Nisâ 4/164; A‘râf 7/143-144).

Özellik ve görevleri yukarýda açýklanan peygamberler, Allah’ýn kullarýna O’nun âyetlerini getirip teblið ettikleri, dünya ve âhirette mesut olmanýn yollarýný gösterdikleri halde bu savaþlar niçindir? Bu soruya Kur’an’ýn verdiði cevap tek kelimeyle “ihtilâf”týr. Ýhtilâf “anlaþmazlýða düþmek, farklý yönlere yönelmek, farklý anlamak, düþünmek ve istemek”tir. Ýnsanlarý bu özellik içinde yaratmayý Allah istemiþtir. Dileseydi hepsi ayný þekilde anlayan, düþünen, isteyen kullar yaratabilirdi. O takdirde bir baþka âlem bir baþka düzen olurdu. Allah bunu deðil onu (olaný, mevcudu) istemiþtir. Ancak insanlarýn ihtilâf edebilir kabiliyette yaratýlmalarý gerçekleri anlamalarýna, iradelerini iyi kullanmalarýna, nefis ve þeytan yerine Allah’ýn elçilerine uymalarýna engel deðildir; ihtilâf ve tercih seçenekleri içinde bunlar da vardýr. Ýnsanlarýn bir kýsmý akýl ve iradelerini küfrü ve inkârý seçmek, bir kýsmý da imaný seçmek üzere kullanmýþlar, böylece yeryüzünde daima müminler (Allah’ýn peygamberleri vasýtasýyla gönderdiði hak dine inananlar) ve kâfirler (hak dine inanmayanlar) olmuþtur. Ýnsanlarýn birbirine düþmeleri ve savaþmalarýnýn sebebi, baþta din olmak üzere çeþitli konulardaki farklý anlama, inanma, düþünme ve istemeleridir yani ihtilâftýr ve ihtilâf fiilen kullardan kaynaklanmaktadýr.(Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 1 Sayfa: 392-396)

Kimyasý ayný olanlar peygamberlikle görevli aslanlar aslanlýkla görevli iþte.Kimya formülü gibi ayetlerin öðretisi de.Vahyin öðretisi de


Sosyal Medyada Paylaşın:



(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.