size, görüneni deðil
gizliyi görmenin sýrrýndan bahsedeyim biraz
her þeyin perdelerinden arýnmýþ özüne yaklaþmayý düþleyen
suyun, topraðýn, rüzgarýn renginden
orada ölmek istiyorum dediðim
doðup büyüdüðü evden
daðlarý uçsuz bucaksýz
geceleri lacivertin en koyusu
yýldýzlý göðünün görkemli sessizliðiyle
bütün rüyalarýmda ve düþlerimde yer bulan köyümden
bahsedeyim biraz
avuçlarýmýn içinde karmaþýklaþan çizgiler
ve yüzümde uzayan yollar
bir maðaranýn kovuðuna gizlenip
yapayalnýz aðladýðým
avunduðum
hiç eskimeyen o kadim anýlardan
bir çemberin
yolun sonunda birbiriyle buluþan iki ucu gibi
yeryüzünde devinen diðer her þey gibi
sakin, aðýr ve gürültüsüz yerlerden
bir þeyler oluyor orada, bir þeyler
aðýr, sessiz, gürültüsüz
kimseler fark etmeden
derin bir uykuda tohum
bir çekirdeðin çatýrdayýp açýlmasý kabuðundan
ve suskun her þey
susmayý öðrenebilmiþ
rüzgarýn, yüzünü yavaþ yavaþ törpülediði o taþ
topraðýn göðsünü damla damla kabartan yaðmur
kartallarýn kýyýsýna yuva kurduðu o dipsiz uçurum
o uðultulu orman
o kaynayan deniz
o savrulan aðaç yapraklarý
köyün üstünde lacivert bir örtü gibi geniþleyen o gökyüzü…
hayat hep satýr aralarýnda gizlidir
öyledir de
gücüm yok konuþmaya
kalbimin yerini hatýrlatan
o gürültüsüz, sessiz ve aðýr iþleyiþle
dönen dünyanýn bir çark gibi iþleyen
aðýr ama gürültüsüz o sesi dinlemeye
o en kadim sese kulak vermeye
cesaretim var mý bilmiyorum
size o mucizevi döngüden
gözlerimi dünyaya daima hayretle bakmaya yönelten bilgeliðinden
keþfetmenin ve arayýþýn þeffaflaþtýrdýðý bakýþlarýn arýlýðýndan
saydamlýðýndan bahsedebilirim biraz
köye doðru çýktýðým yolculuktan
gök kubbenin göðsünde kýzýl bir gül gibi þeffaflaþan
gün doðumlarýndan
ve gün batýmlarýndan
çocukluðumdan itibaren yürümeye baþladýðým
zihnimi berraklaþtýran
bakýþlarýmý derinleþtiren
o gürültüsüz, sessiz ve aðýr temaþayý keþfettiðim
o münzevi yalnýzlýðýmdan
daha ziyade bahsedebilirim biraz
her adýma
her nefese ant olsun
sisin üzerindeki perdeleri kaldýran
görünenin ardýndakini denetleyen o saf bilince
akan suda elini, yüzünü yýkamaya
rüzgarda savrulmaya
çýplak ayaklarla sokaða
yaðan ilkbahar yaðmuruna koþmaya
gömleðini sýyýrýp yaðmura sýrtýný açmaya…
bir gün bile olsa
güneþin doðuþunu ve batýþýný kaçýrdýðýmda
kendini günahkar sayardým o günlerde
o kutlu manzaranýn
seyrine dalmanýn
insaný Allah’a yaklaþtýracaðýna inanýrdým
aðaçlara týrmanmak
gövdesine dokunmak ve gölgesinde soluklanmak
ne latif bir ihsandý benim için
tanenin seferini görmek çiçekte
bahçeyi görmek aðacýn hafýzasýnda
bir meyvenin olgunlaþma ýstýrabýný
uçma zevkinin kanatlarda yoðunlaþmasýný
kanýn damardaki ayak sesini
aþkýn suret deðiþtirmesini
saf ve müphem o köy gecesinin kalp atýþýný duymak
en özel imtiyazdý benim için
kapardým kapýlarý
kalkmak, yürümek, çiçeðe bakmak
yokluk topraðýnýn kokusuna,
aðaçla göðün buluþtuðu yere gitmek için
kendinden geçiþ ile keþif ortasýndaki o yere
gitmek ve oturmak için
çünkü huzur orada, yakýndaydý
yeþil çimenlerin arasýnda
ulu çamýn altýnda
suyun akýþýnda
rüzgarýn esintisindeydi
tüm seslerin doðduðu ve battýðý yer
sessizlikti…
sessizliðin içinde sesleri dinlerdim
doðadaki seslere kulak verir
sabahý, geceyi, aðaçlarý, kuþlarý, çiçekleri
ovayý, suyun ayak seslerini dinler
sabahýn erken saatlerinde kalkar
goncalarýn açýlýrken çýkardýðý heyecaný duyardým
ve bahçedeki gül aðaçlarýnýn birbiriyle konuþmalarýný
sessizce dinlemeye koyulurdum
tenha bulunan yerlerde kendinden bir köþede
bitmiþti bir nilüfer mesela
dökülüyordu adeta anbean boþluðuma
ve ben onun söylediði þarkýlarla
ve ben onun sesiyle
ölüyordum anbean
köyde her ne varsa
hepsi birer renk
iyi bir þair olduðu kadar
iyi bir ressamdý
kelimelerle resim yapar
renklerle þiir yazardý
çiçeklerin açýlma sesini iþitmek için
gün doðumlarýnda yanlarýnda beklerdim
havuz baþýnda oturup
suya düþen kelebekleri kurtarmayý çalýþýrdým
yeryüzünde
öylesine derin bir duyarlýlýkla
seslerden ve renklerden kendime bir dünya inþa ederdim
neden renkleri öldürmek isterler
ya da rengin ölümüne yas tutarlar
neden gündüzün, aydýnlýðýn yanýna
renkleri solduran gecenin karanlýðýný ve ölümü koyarlar
karanlýk bastýðý
köy sakinleþtiði
günün renkleri solduðu saatler
yok olmaya yüz tuttuðu geceler
karanlýk dirilir
aydýnlýk ölür neden
neden gündüzün renkli öyküsünün
geceye yenik düþtüðünden bahsedilir
hayatýn renkleri gecenin karanlýðý karþýsýnda
neden yenilgiye uðratýlýr
karanlýk bastýrdýðýnda
gündüzün renklerinin yaþadýðý þey
artýk bir yenilgidir
her ahengin zinciri daðýlmýþtýr artýk
renge yer yoktur karanlýkta
ya da karanlýk renkleri yutmuþtur
köylerde karanlýðýn sessizliði,
biraz da hayatýn ,ölümün sessizliðidir
usul usul batan bir günle
renklerini yitirmiþ dünyanýn sessizliðidir
gittikçe her þeyi etkisi altýna alan
hayatlarý yavaþ yavaþ yutan
ayný gecenin karanlýðýdýr
gölge ve aydýnlýðýn birbirine geçtiði
gurubun rengine gamýn karýþtýðý
ama bir sesin ötekine karýþmadýðý
kimsenin kimseyi yakýndan görmediði
yalnýzlýðýn en ince sanatýdýr
gece karanlýðý
içimde suskun bir zamandýr köy
bir yüzü çocukluðumun
bir diðer yüzü gençliðimin miraç asrýdýr
kara palangalarýn otlaðýdýr topraðý
hatýralarýn sessizleþtiði mahaldir
çünkü bir bahçeyi görünce cezbesine kapýlan
tarlada bir kýrlangýcý ciddiye alan yoktur
maziden kalan her aný
gecenin bir kenarýnda
tek kelime etmeden ölürken
ne acý ki
yoktur onun kaybýnýn farkýnda olan
bu yüzden midir köy yerinde
insanýn kahvesini yudumlarken
var olma hoþnutluðunu dudakta duymasý
evet, bir fincan kahve sunulunca
dostun elinden
gölgede, sükunetle, köy sedirinde
kýrk yýl hatýrý varsa içilen kahvenin
var hesap eyle…
kahve fincanýnýn kulpuna tutturulan
hatýrý nicedir bu kelimelerin
redfer