saatlerce sükunet
susan sadece o eski anýlar deðildi
her harfin ,her kelimenin baþý öne eðikti
ürküyorlar ve düþündüklerini söylemekten çekiniyorlardý
ne garip
ben onlarýn bildiklerini kabaca biliyordum
ama onlar benim bildiklerimden tümüyle habersiz
henüz bir þeyler keþfedilmeden
icat edilmeden
bir çok hadise yaþanmadan
bir çoðu olup bitmeden yaþayýp gidiyorduk iþte
eski zamanýn el deðmemiþ bir anýna rastladým bugün
kendimi bu rüyanýn tadýna
o tatlý temaþasýna býraktým
þehre hafiften yaðmur yaðýyordu
dýþarý çýktým
büyük taþ yapýlarýn çoðu yerinde yok
o zaman var olanlarýn da çoðu bugün yok
ismini bilmediðim
resmini gördüðüm binalar iþte
karþýmda
vapur þirketlerinin acenteleri
barok yapýlý telgrafhane
millet parký
o tarihi esnaf lokantasý
þurasý limonlu sokak
þu da tekke mahallesi
nereye gideceðimi düþünmeden
denize inen iskele yoluna saptým önce
sokaðýn baþýnda sokak köpekleri
boylu boyunca uzanmýþ
kimsenin onlara dokunmayacaðýndan emin
derin derin uyuyorlardý
bahçe duvarlarýndan
nar, portakal, turunç ve limon dallarý sarkýyordu
trabzon hurmalarý olgunlaþmaya baþlamýþtý
yeþili solmuþ otlarýn arasýndaki taþlardan fýþkýrmýþ
yabani incir aðaçlarý
hala yaz kokusu salýyordu
þehir basamak basamak denize doðru iniyordu
bütün sokaklarýn sonunda denize açýldýðý
araya yolun girmediði zamanlardaydým
henüz eski halindeydi rýhtým
biraz daha ilerleyince
hemen önde resmi giysili kapýcýlarýyla
yol boyunca sýralanmýþ
meþhur konsolosluk binalarý
baþýnda tüylü þapkasýyla italyan konsolosu
viþne rengi uzun etekli kaþmir ceketiyle iran konsolosu
rus konsolosluðunun önünde sarýþýn bir kadýn arabaya binerken
o hararetli nutuklarýn atýldýðý türk talebe birliðine gözüme iliþti
ilk icazetimi aldýðým milli eðitim binasýnýn rengi hiç deðiþmemiþti
tarihi bir film seyrediyorum sanki
erguvanlarýn deli gibi açtýðý
bitmeyen yazlara dahil bir mayýs günü
yýllar önceki þehrimin sokaklarý
çok sevdiðim evin penceresinin önündeyim
açýldýðýnda
zeytinyaðlý - sirkeli – limonlu yemek kokularý
sarýmsaklý yoðurtlu tarhana buðusu
kýrmýzý pul biber
kekik rayihasý
vuracak genzime sanki
biraz ileride dolmabahçe camii
söðüt dallarýyla gölgelenen þadýrvanda
yarým yamalak
döke saça abdest alan çocuklar
aceleleri varmýþ gibi.
abdestini bitiren
yüzünü ve kollarýný kuruluyor
þadýrvanýn havuzu suyla dolmuþ taþmýþ
gülümsüyorlardý birbirlerine
çok yaþamanýn bedelini ödüyordu dolmabahçe sarayý
boðazýn gerdanlýðý gibiydi
sefahat saltanatý sürmüþ
gölgelenen geniþ bahçeler
güngörmüþ, devran dönmüþ
daha býyýðý terlememiþ þehzadenin tantanasý
asumaný tutan hoþ sesli
kanun ve ud nameleri
gürz sesi
kýratýn kiþnemesi
kýlýç þakýrtýsý
saatler geçmiyor
yol bitmek bilmiyordu
aheste aheste yaðan yaðmur
toprak yolda öbek-öbek çamur tepecikler
sudan gölcükler
kapýnýn eþiðine sýðýnmýþ bir kedi yavrusu
günlerden beri mýrýldanýyordu belki
anadolu’nun sarý sýcak bozkýrlarýndan kopup gelen
istanbul’un varoþlarýnda
18 yaþýnda
ekmek için mücadeleye giren uzun boylu bir genç
atýldýðý mücadele sonucu
düþünceleri allak bullak
baþýna musallat bir çok fikir zebanisi
ne garip,
kendi þehrimde olsam da çok yeri tanýmýyordum
sokaklarýnda bir yabancý gibi dolaþmak
benim kaderimmiþ meðer
caddelerini beraber yaþamak
semtin eski vakitlerini
kalbim ayrýlmak istemedi bir an bu güzel rüyadan
bu muammayý-uzun boylu seyrettim yine
hislerim vardý tüm keyfiyetin derinliklerine
varlýðý görünmeden gelen seslerin
gaipten gelen büyüsü, sihri þehrin
insanlarý seviyordum
yalnýzlýklarýný daha çok
adým adým tenha sokaklarýndan
geçiyordum…
cildi bozulmuþ
eski bir fotoðraf albümünden
redfer