dünyaya bu kadar düþülmeseydi
kalplerimiz rahatlayacaktý belki
sevdalarýmýz olacaktý
belki mutluluklarýmýz olacaktý
olmadý
beyhudeliðe ayarlý zamanlar takýldý yakalarýmýza rozet rozet
bitmeyen yollarda kaldý
gönüllerimizin sýcaklýðý
hep kýrýk þeylerle avunduk çocuklar gibi
hasretler dizildi raflarýmýza göz göz
mavi, yeþil, sarý ve mor
bitimsiz can sýkýntýlarýmýz
duygularýmýz mesafelere serpildi boylu boyunca
zamandan kopardýlar bizi ilkin
hýzlý adýmlarla yürümeyi akýl edemedik sonra
*
efendimiz þimdi
himayesinde amcasý ebu talib’in
amcasý son derece merhametli
oldukça fakirdi
mekke etrafýnda yayýlan
sütünden faydalanýlan
birkaç devesinden baþka
ne bir mala
ne bir mülke sahipti
kalabalýktý aile efradý
geçim sýkýntýsý vardý
o bunlara raðmen
dürüstlüðü ve doðru yaþayýþýyla
kureyþliler tarafýndan sevilirdi
sayýlýr ve hürmet edilirdi
babasýnýn bu durumunu þu ifadelerle dile getirirdi hz. ali
babam, kureyþ`in en fakiri
fakat ileri gelenlerinden þerefli biriydi
halbuki
daha önce
böyle yoksul olduðu halde
bir kimse gelmemiþti
kavminin ulu kiþisi
ebu talib
cahiliye devrinin kötülük ve çirkinliklerinden uzaktý
mekkenin müþrikleri
su gibi içerlerdi içkiyi
o, babasý abdülmuttalib gibi
asla kullanmazdý
her haliyle alemlerin efendisini
himaye edecek evsaftaydý
ebu talib
ayný zamanda kardeþi zübeyr`den
kendisine geçen
kabe perdedarlýðý
ve hacýlara su içirme hizmetini
yürütüyordu hakkýyla
ne var ki
bu vazifeler fazla masraf gerektirirdi
altýndan dar bütçeyle kalkýlacak gibi deðildi
üç hac mevsiminden sonra
kardeþi hz. abbas`a devretti
bu görevleri
ebu talib
babasý gibi
candan baðlýydý sevgili peygamberimize
yetiþmesine son derece dikkat gösterirdi
hiç yanýndan ayýrmazdý yeðenini
onu da götürürdü her gittiði yere
yanýbaþýna oturtur bir arkadaþ gibi kendisiyle
konuþur sohbet ederdi
sofra hazýrlanýnca görmediðinde efendimizi
muhammed`im nerede, çaðýrýn gelsin derdi
yeðeninin bulunduðu sofrada çünkü
herkes doyarak kalkardý
yemek yine de artardý
efendimiz sofrada son derece ciddi
hürmetkar bir tavýr içinde
kurulur kurulmaz saldýrmazdý safraya
diðer çocuklar gibi
o, lokmayý aðzýna koymazdý
baþlamadan büyükleri
efendimiz ,açlýktan, susuzluktan þikayet etmezdi
dadýsý ümmü eymen bu hususiyetini
þu ifadelerle dile getirirdi
çocukluðunda resulullah
ne açlýktan
ne de susuzluktan
görmedim þikayet ettiðini
efendimiz neþe ve hayat dolu gözlerini
pýrýl pýrýl parlayan temiz bir yüzle açardý
sabahlarý bir yudum zemzem içerdi
yemek yedirmek istediðimizde kendisine
istemem, karným tok derdi
mekke ve havalisi
þiddetli bir kuraklýk ve kýtlýk yýlý yaþýyordu
yaðmurun damlasý yoktu
yerler kup kuru
toprak susuzluktan parça parçaydý
kureyþliler baþvurdular ebu talibe
ey ebu talib
kuraklýk ve kýtlýktan
çoluk çocuðumuz periþan
ne olur, bizim için yaðmur duasýna çýksan
ebu talib reddetmedi teklifi
ancak yalnýz gitmezdi
alýrdý yanýna yeðeni
nur muhammed`i
çünkü o bereket ve ihsanlara vesileydi
ebu talib
efendimizle kabe`ye vardý
sýrtýný bu kutsi mabede dayadý
alemlerin sahibine açtý ellerini
ve baþladý yalvarýp yakarmaya
nur muhammed (a.s.m.)
kabe`nin örtüsüne yapýþmýþtý
göðe doðru kaldýrmýþtý bir parmaðýný
ve az sonra
Rahman ve Rahim olan Allah`ýn rahmet deryasý coþtu
yaðmur bardaktan boþalýrcasýna
döküldü mekke ve halkýnýn üzerine
zorlukla atabildiler kendilerini evlerine
dolup taþtý bir anda vadiler
sevinçliydi yüzler ve gözler
ebu talibin hanýmý fatýma hatun
peygamber efendimize sevgisi ve þefkati sonsuzdu
öz evladý gibi seviyordu onu
bakýmýna son derece dikkat ediyordu
hatta, onu yedirip doyurmadan
çocuklarýna bakmýyordu
böylece dürr-i yetime
annesiz kalmýþ olmanýn ýstýrap ve hasretini
çalýþýyordu hissettirmemeye
sevgili peygamberimiz de
fatýma hatuna sevgi ve saygýsýnda
etmiyordu hiçbir zaman kusur
ömrünün sonuna kadar da
unutmadý kendisine yapýlan iyiliði
öyle ki
fatýma hatun dar-ul bakaya göçtüðünde
bugün annem vefat etti diyerek
ona karþý olan sevgisini
içten sözlerle belirtmiþti
sonra da çýkararak gömleðini
ona kefen yapmýþtý
kabre inerek bir müddet mezarýnda uzanmýþtý
bu hareketi resul-i ekremin
kaçmadý ashabýnýn gözünden
þu cevabý verdi sorduklunca
ebu talibten sonra
fatma anam kadar bana
olmadý iyilik eden hiçbiri
ahirette, cennet elbiselerinden bir elbise giymesi için
kefen yaptým ona gömleðimi
ýsýnmasý ve alýþmasý için kabre
birlikte uzandým oraya kendisiyle
kim tarafýndan olursa olsun
asla unutmazdý kendisine yapýlan iyilikleri
ve o iyiliklerin altýnda kalmazdý
mukabele ederdi birkaç misliyle
resul-i ekremin bu yüksek hasleti
bu müstesna sýfatý
insanlarýn hidayete ermesine büyük tesir etti
efendimiz ömr-i saadetlerinin onuncu yýlýnda
ebu talib’in himayesinde olduðu sýrada
koyun ve keçilerini
gütmek istediðini söyledi
onu caný gibi seven amcasý
önce buna razý olmadý
efendimizin þiddetli arzu ve ýsrarý
çobanlýk yapma isteðini kabul etmesini saðladý
ancak fatýma hatun þiddetle
karþý koydu bu talebe
göz bebeklerinden daha çok kýymet verdikleri
alemlerin efendisini
yakýcý güneþ altýnda býrakmaya gönülleri
nasýl rýza gösterebilirdi
ve fakat fahr-i alem efendimiz bu arzusunda kararlý idi
fatýma hatunu bunun için ikna ve razý etti
efendimiz,
koyun ve keçileri alarak sabahlarý
vadilerde ve tepelerde dalaþtýrýp otlatmaya baþladý
hem geçim sýkýntýsý içinde ki amcasýna
hiç olmazsa çoban tutma masrafýndan kurtarmak için
yardýmda bulundu bu sayede
yalnýz baþýna hem de
tefekkürde bulundu derin derin
yerleri ve gökleri
seyrediyordu Cenab-ý Hakkýn kýrda ki
her an tazelendirdiði
yer ve gök sayfalarýný
ulvi manzaralarýný
ruhu onlardan
eþsiz bir haz duyuyordu
derin bir feyz alýyordu
bu vazife ayný zamanda tefessüh etmiþti onu
bozulmuþ cemiyetin yalanlarýndan
hile, dolandýrýcýlýk ve riyasýndan
müflis hayatlarýndan
uzak kalma imkanýna kavuþturuyordu
efendimiz
mübarek ömürlerinin bir senesini
koyun gütmekle geçirdi
verildikten sonra nübüvvet vazifesi
bir gün kýra çýkmýþlardý dostlarýyla
merruzahran mevkiinde
misvak aðacýnýn yemiþini topluyorlardý beraberce
gönülleri kucaklayan tebessümüyle
þöyle buyurdu
tercih ediniz
siz bu yabani yemiþlerin karalarýný
çünkü, en lezzetlisidir siyahý olanlarý
merak ve hayret içindeydi dostlarý
ya resulallah
çobanlar bilir bu yemiþin iyisini kötüsünü
siz de hiç koyun güttünüz mü
nebiyy-i ekrem efendimiz
yine ruhlarý okþayan tebessümüyle
hiçbir peygamber yoktur ki koyun gütmemiþ olsun
ömür defterine tatlý bir hatýra olarak kaydedildi
bu koyun gütme hadisesi
resul-i ziþan efendimiz
bir gün þöyle yad etti
musa (a.s.) peygamber olarak gönderildi
koyun güderdi
davud (a.s.) peygamber olarak gönderildi
koyun güderdi
ben de peygamber olarak gönderildim
ben de kendi ailemin koyunlarýný güderdim
þu mübarek sözlerinde
bir senelik koyun gütme tecrübesini
bulmak mümkün eserini
hepiniz çobansýnýz
Ýdareniz altýnda bulunanlardan mesulsünüz
idaresi altýndakilerden mesuldür devlet reisi
ailesini gözetip korumakla mükellef ve bundan mesuldür kiþi
kocasýnýn evinden mesuldür eþi
efendisinin malýnýn muhafýzýdýr ve bundan mesuldür iþçi
idareniz altýnda olanlardan hepiniz mesulsünüz
Cenab-ý Hakkýn hususi terbiyesi
muhafazasý altýnda
ömür geçiren alemlerin efendisi
amcasýnýn koyunlarýný güttüðü sýralarda
þöyle anlatmýþtýr baþýndan geçen bir hadiseyi
ben,
cahiliye devri insanlarýnýn iþledikleri
iki defa yapmaya teþebbüs ettimse de bir þeyi
o iþten alýkoydu Allah,beni
peygamberlik vazifesiyle þereflendirinceye kadar
hiçbir kötülüðe teþebbüs etmedim
teþebbüs ettiðim þeye gelince
kureyþ`ten bir gençle ,bir gece
kendi koyunlarýmýzý otlatýyorduk
mekke’nin yukarý taraflarýnda
ben arkadaþýma
koyunlarýma bakarsan, diðer arkadaþlarým gibi bende
mekke`ye giderek gece eðlencelerine
gece masallarý toplantýlarýna katýlmak istiyorum
teklifinde bulundum
olur, bakarým` dedi arkadaþým
mekke`ye geldim bu maksatla
þehrin ilk evinin yanýna yaklaþtýðýmda
defler, düdük ve ýslýklarýn çalýndýðýný duydum
nedir bu diye sordum
filanýn oðlu
kýzýyla evlenmiþ filanýn
düðünleri yapýlýyor dediler onlarýn
oturup onlarý seyre baþladým derken
Allah, kulaklarýmý týkadý hemen
uyuya kaldým
ancak sabah güneþinin ýþýklarýyla uyanabildim
dönüp geldim arkadaþýmýn yanýna
ne yaptýðýmý sordu benden
baþýmdan geçenleri
bir bir anlattým olduðu gibi
bundan sonra Allah beni
böyle þeylere teþebbüs ettirmedi
yerlerde çiçek, göklerde yýldýzdý düþlerimiz
heyhat, yýldýzlarýn düþtüðü yere kilitlendi gülüþlerimiz
yýldýzlarýmýz kaydý her gece
poyrazýna tutulduk yýldýz yelinin
ýþýklarýmýzý yitirdik sensiz
ýþýðýmýz körlük, beyazýmýz karanlýk oldu
çorak coðrafyalara ekildik bir bir
yaðmur yaðmur bulutlarýmýz
nefes nefes arzularýmýz göç ettiler yad ellere
kül yorgunu göðün tül desenleri arkasýnda
parlayan þafak
yýldýzlarýmýz söndü ardý ardýnca
sensiz
akþam olunca çekilip güneþe geri gider ya hani aydýnlýk
hani göz kapanýnca kaybolur ya nurlar
aydýnlýðý da, nuru da aynasýz görmeye alýþtýr kendine
yolda kalmamak, kör olmamak için
dönülmeyen yolculuklara çýkmadan
dön artýk
redfer