bir tutsaklýktýr baþlar doðunca
dünya denir adýna
bir telaþ bir koþturmaca, dursuz duraksýz
maldan ve mülkten çýkardan ve hesaptan
makamdan ve itibardan
þandan ve þöhretten olur sýnanmalar
çoðu kez
baðýna düþen bir dahi kurtaramaz baþýný beladan
bir daha aydýnlatamaz ruhunu karamsar zindanlarda
dünyaya deðil belaya gelinir
kalu’dan söz açýp bela ölçülür hep
þekerden ve baldan umar
aðudan ve zehirden içilir hep
mert gelip mert gitmektir erlik
bilinir de
yine hilelere oyunlara düþülür hep
bir daha mý tövbe denip de
her gece
karanlýðýn koynunda sabahlanýlýr hep
mekke artýk gerilerde kalmýþtý
halime merkebinin üstünde
kucaðýnda ise kainatýn efendisi
o zayýf, güçsüz hayvana
ne oluyor
bu ne sürat
bu ne hýzlý yürüyüþ
sanki geliþinde bindikleri merkep deðildi
halime’nin yol arkadaþlarý þaþýrdýlar
hayretler içinde sordular
ey ebu zueyb’in kýzý
yazýklar olsun sana
neden beklemiyorsun bizi
merkep ayný merkepti
lakin
þimdi üzerinde biri vardý
alemlerin efendisi
onu taþýmanýn þerefi
o zayýf hayvaný da coþturmuþtu
ne yazýk ki
henüz kafiledekilerin hiçbiri
bu farklýlýðýn nereden ve niçin geldiðini
bulabilme basiretine sahip deðildi
evet,
bütün bu olup bitenler
nur yüzlü sabinin istikbali,
bütün haþmetiyle kucaklayacaðýna açýk iþaretiydi
artýk, nur yüzlü alemlerin efendisi
sa’doðullarý yurdundaydý
o sýrada
müthiþ bir kýtlýk ve kuraklýk hakimdi
kesilmiþti topraðýn bereketi
susuzdu kuyu ve çeþmeler
solgundu yüzler
mecalsi ve ümitsizdi ahali
þaþýlacak þeyler oldu
efendimizin ayak bastýðý hanenin manzarasý deðiþti
daha önce yiyecek ot bulamayan hayvanlar
þimdi týka basa doyuveriyorlardý
memeleri dolup taþýyor
bir rahmet çeþmesi gibi
devamlý süt akýtýyordu
solgun yüzler yoktu
yayla halký
gözleriyle gördükleri bu durum karþýsýnda
meraklarýndan çatlayacak hale gelmiþti
olup bitenlere bir mana veremiyor
çobanlarýnda buluyorlardý kabahati
onlarý azarlýyorlardý
gidin, görün bakalým
nasýl doyurmuþ koyunlarýný
halime’nin çobaný
yürürken þýpýr þýpýr süt damlýyor memelerinden
nerede otlatýyordu onlarý
siz de onun gittiði yere gidip
orada otlatsanýz ya hayvanlarý
çobanlar ve efendileri
birbirlerine hayret ve þaþkýnlýk dolu bakýþlarla
bakýp kalýyorlardý
elbette bunun bir sebebi vardý
bu sebebi henüz
halime ile kocasýndan baþka kimse bilmiyordu
sebebini soranlara
halime þu cevabý verdi onlara
vallahi
bu iþ ne ot
ne de otlak iþidir
bu iþ,
Rabbimin sýrlarýndan bir sýrdýr
yayla halkýnýn akýl erdiremediði sýr þuydu
kainatýn yegane sahibi olan Allah
en sevdiði insan olan Peygamberimiz (s.a.v.)’i
misafir etme alicenaplýðýný gösterdiklerinden dolayý
rahmet hazinesinden
bol bol ihsan ve ikramda bulunuyordu
halime ve kocasý bunun gayet iyi farkýndaydý
bu sebeple nur yavruya bambaþka bir gözle bakýyorlardý
adeta onu uçan kuþtan
doðan güneþten koruyorlardý
büyük bir sevgi
dikkatle üzerinde titriyorlardý
yaylada aylardýr hüküm süren kuraklýk ve kýtlýk
hala son bulmuþ deðildi
yayla halký her hafta kendi inanç ve geleneklerine göre
yaðmur duasýna çýkmaya devam ediyordu
her seferinde de elleri boþ
ve mahzun dönüyorlardý
bir cuma günüydü
kadýnlý erkekli bütün kabile
yanlarýna aç develerini
sütsüz koyunlarýný alarak bir tepenin üzerine
yine yaðmur duasýnda bulunmak için çýkmýþtýlar
putlarýna kurbanlar kestiler
duaya baþladýlar
yalvarmalar
yakarmalar
aðlamalar
alemlerin Rabbine yaðmur göndermesi için yapýlýyordu
saatlerce
dua ettikleri halde
yere bir tek yaðmur damlasý düþmedi
duanýn sonuna gelinmiþti
herkes ümitsiz ve bitkindi
artýk dönmeye hazýrlanýyorlardý
halime’nin komþusu bir kadýn
tam bý sýrada
duasýný bitirmeye çalýþan rahibe yaklaþtý
rahip efendi
biz bu kadar dua ettik
fakat bir netice alamadýk
içimizde hayýrlý, uðurlu biri olsa
alemlerin Rabbi duamýzý kabul ederdi belki
yaþlý kadýn
bizim komþumuz halime’nin evinde
mekkeli bir çocuk var
o, geldiði günden beri
halimenin evi bereketle dolup taþýyor
çok hayýrlý
çok uðurlu bir çocuk görünüyor
bir de, onu buraya getirsek
belki ayaðý uðurlu gelir
onun yüzü suyu hürmetine
alemlerin Rabbi duamýzý kabul eder
bizi yaðmura kavuþturur
fikir,
halime’nin de aklýna yattý
çünkü, nur yavru bereketli
hayýrlý bir çocuk olduðuna
en çok kendisi þahit olmuþtu
koþarak eve vardýlar
peygamberimiz (s.a.v.)’i sütannesi kucakladý
kundakladý
yakýcý güneþin tesirinden korumak için de
yüzünü bir bezle kapadý
ve dýþarý çýktýlar
güneþ kýzgýn oklarýný yeryüzüne olanca þiddetiyle saplýyordu
yerden sanki alev alev ateþ yükseliyordu
evden çýkýp biraz yürüdükten sonra
gözler garip bir þeye iliþti
bir bulut
kendileriyle beraber gidiyordu
önce mühimsemediler
olabilir diyerek yürüdüler
küçük bulut kendilerini terk etmiyordu
adeta onlarý
güneþin kavurucu sýcaklýðýndan korumak için
bir þemsiye vazifesi görüyordu
hayrete kapýldýlar
þaþýrdýlar ister istemez
artýk nur yavrunun yüzünü
bezle örtmeye de ihtiyaç kalmamýþtý
kaldýrýlýnca örtü
þirin gözler sütannesine tatlý tatlý baktý
sanki tebessümüyle
o bulut beni gölgeliyor der gibiydi
rahip
bu sefer onlarý güler yüzle karþýladý
o da halime evden çýkar çýkmaz
bir bulut tarafýndan gölgelendiklerini görmüþtü
rahip, peygamberimiz (s.a.v.)i
sütannesinin kucaðýndan aldý
ve kalabalýða seslendi
ey insanlar
bu, bulunduðu eve bereket getiren mekkeli çocuk
bu hayýrlý yavruya olan sevgisi ,lütfu ile
yaðmur vermesi için
hep beraber dua edelim
alemlerin Rabbine
eller tekrar açýldý
dudaklar yeni bir heyecanla duaya baþladý
peygamberimiz (s.a.v.) bir nur yumaðý halinde
rahibin kucaðýnda duruyordu
rahip
bütün dikkatiyle nur saçan gözlere bakýyor
adeta hal diliyle
bu güzel çocuðun yüzü suyu hürmetine
bize yaðmur ihsan et diye
Cenab-ý Hakka yalvarýyordu
herkes Yüce Allah’a yalvarýrken
peygamberimiz (s.a.v.)’in nur saçan gözleri
ümitle gökyüzüne dikildi
rahip ise
nur yavrunun iri ve bebekleri
pek siyah güzellikte
eþsiz gözlerine
kendini kaptýrmýþ
adeta her þeyi birden unutuvermiþti
artýk aylardýr süren hasretli ve hüzünlü bekleyiþin
son anlarý yaklaþýyordu
peygamberimiz (s.a.v.)in baþý üzerindeki
küçücük bulutun birden büyümeye
ufuklara doðru yayýlmaya baþladýðý görüldü
kýsa zamanda o küçük bulut yerini
bütün gökyüzünü kaplayan
kocaman bir buluta terk etti
dua seslerine birden sevinç çýðlýklarý karýþtý
yaðmurun müjdecisi bulutlar geldiðine göre
rahmetin de gelmesi yakýndý
az sonra
sevinç çýðlýklarý ile ortalýk çýnladý
yaðmur…
yaðmur…
yaðmur…
evet
nur yavrunun yüzü suyu hürmetine
sa’doðullarý yurduna
latif, berrak ve tatlý yaðmur damlalarý
Cenab-ý Hakk’ýn rahmet hazinesinden
inmeye baþladý ahenkli ahenkli
güya rahmet tecessüm ederek
damlalar suretinde yeryüzüne akýyor
ümitsiz yüzlere ümit ve tatlýlýk bahþediyordu
insanlar gibi
kuraklýktan çatlak çatlak olan yeryüzü de
izhar ediyordu
mis gibi kokusuyla sevincini
yaðmura kavuþan ahali
aylardýr devam ettikleri dualarýnýn kabul edilmeyip
o gün kabul ediliþinin sýrrýný hiç bilemediler
çünkü, o bir sýrdý
þimdilik bir sýr olarak da kalacaktý
sa’doðullarý yurdunun yüzünü güldüren rahmet
aralýklarla tam bir hafta devam etti
toprak yaðan yaðmuru iliklerine kadar içerek doydu
otlar yeniden fýþkýrdý
aðaçlar yem yeþil körpe filizler verdi
ekinler boy attý
hayvanlarýn memeleri sütle dolmaya baþladý
yaðmura kavuþanlar arasýnda birkaçý
kendi aralarýnda þöyle konuþtular
bu çocuk çok uðurlu
hayýrlý bir çocuk
rahmet vesilesi
henüz bir bebekti
insanlar nazarýnda bir bebekti
hakikatte, o
Allah’ýn ve meleklerin kendisini
çok iyi tanýdýklarý
Allah’ýn sevgili kulu
peygamberler peygamberi
iki cihanýn güneþi
hz. muhammed’di (a.s.m.)
susuzluklarýn ýrmak olduðu güne kutla geldin
hoþ geldin ey
zamanlar güzeli ey
kut yaðdýrmaya bahçemize hoþ geldin
mü’minleri handan
mücrimleri giryan edendin sen
þeytaný suzan
inkarcýyý periþan edendin sen
çaðlar vardý
zamanlar akmýþtý
þerefinle dünya üzerine
fazilet aydýnlýðýyla doðarak geldin
hem acýlarý sevince boðarak geldin
hoþ geldin
redfer