MERHABA
.......................
Sabah sabah "ayeti gün" üstüne
Doðmadan;"Aþk-ý ah"doldur testine
Yalvar gönül yalvar, hak ismine
Belki sana der ki ,bizim kulumuz
Gecenin son demi,aþýka gemi
Bileti aþktýr, muhabbettir demi
"Mantýkuttayr" aþklarýn can alemi(3)
Sor sana anlatsýn, bizim yolumuz
Ey Caným can;Kimi seversen sev,sev
Sevgi aþktýr; Aþýk olki, aþký öv
Seven sevilen degilsen, dizin döv
Tur deðil gönülde; Bizim çalýmýz (1)
Merhaba; Kaþý Bismillah, merhaba
Ver elin, gidelim ulu Çalaba
"Aþkýmýz kutsa":Diyelim Rabbe
Belki maþuk eyler ,bizim halýmýz
Ah Yarsuaďým "anasýr-ý erba"(2)
Beþincisi "ruhtur" sorsan þahaba?
Allah için; sev sevil ,de "merhaba"
Merhabada açar ,bizim gülümüz
...........
Þiirdeki anlatýmlar
(1) ÇALIMIZ;Tur daðýnda Allah’ýn tecelli ettigi agaç yada çalý;
Hz. Musa’nýn Tur’da vahye muhatap olmasý Kur’an-ý Kerim’de þöyle aktarýlmaktadýr: "Oraya vardýðýnda kendisine (tarafýmýzdan), Ey Musa! diye seslenildi:"23"Oraya geldiðinde þöyle seslenildi, ateþin bulunduðu yerde ve çevresindekiler mübarek kýlýnmýþtýr!"24"Ona Tûr’un sað tarafýndan seslendik ve onu, fýsýldaþan kimse kadar (kendimize) yaklaþtýrdýk."25"Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sað kýyýsýndan, (oradaki) aðaç (çalý) tarafýndan kendisine þöyle seslenildi:"26"…Hemen pabuçlarýný çýkar! Çünkü sen kutsal vâdi Tuvâ’dasýn!"27
levhalara yazýlan
on emir burda verildi.
ON EMÝR ;
1) beni senin tek tanrinim (ben seni misirdan cikaran tanrinim)
2) put yapmayacaksin
3) tanrinin adini bosuna agzina almayacaksin
4) sabat gununnde tatil yapacaksin, ve o gunu kutsal kilacaksin
5) anne ve babana saygi gostereceksin
6) oldurmeyeceksin
7) zina yapmayacaksin
8) calmayacaksin
9)yalanci sahitlik yapmayacaksin
10) komsunun malina goz dikmeyeceksin, kiskanmayacaksin
...
(2)-ANÂSIR-ý ERBAA
العناصر الأربعة
Ýlkçað Yunan, Ortaçað Ýslâm ve hýristiyan felsefesinde tabii varlýklarýn ilkesi sayýlan dört madde.
Anâsýr kelimesi sözlükte “asýl, kök, soy; þeref ve asâlet” gibi mânalara gelen unsur kelimesinin çoðuludur. Kur’ân-ý Kerîm’de unsur ve anâsýr kelimeleri geçmemektedir; hadislerde ise “kök, kaynak” anlamýnda bir iki defa unsur kelimesi kullanýlmýþtýr (bk. Buhârî, “Tevḥîd”, 37; Ýbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “unsur” md.). Anâsýr-ý erbaa “dört unsur” demek olup klasik felsefede toprak, su, hava ve ateþten ibarettir. Ýslâm kaynaklarýnda anâsýr-ý erbaa yerine ustukussât-ý erbaa, erkân-ý erbaa, tabâi‘-i erbaa, mevâdd-i erbaa, ümmehât-i erbaa, ümmehât-i süfliyye, usûl, mebâdî ve kavâbis gibi daha baþka terimler de kullanýlmýþtýr. Bu terimler pek çok âlim ve düþünür tarafýndan eþ anlamlý sayýlmýþsa da aralarýnda bazý küçük farklar bulunmaktadýr. Þöyle ki, bir birleþiðin içinde onun bir parçasý olarak yer alan þeye rükn (çoðulu erkân), birleþiðin çözülmesi sonucunda ortaya çýkan þeye ustukus (çoðulu ustukussât), birleþiði meydana getiren maddeye asýl (çoðulu usûl), yeni bir madde teþkil etmek üzere eski þeklini býrakýp bozulan þeye de unsur (çoðulu anâsýr) denir.
Ýslâm felsefesindeki anâsýr-ý erbaa anlayýþý antik Yunan düþüncesinden gelmektedir. Antik Yunan’da antropomorfik tanrý inancý hâkim olduðu için yaratma veya yoktan var olma (ex-nihilo) fikri mevcut deðildir. Bu sebeple Grekler’e göre tanrý (veya tanrýlar) kâinatý yoktan var etmiþ deðildir; aksine o, kendisi gibi ezelî olan kâinatýn ilk maddesine sadece þekil verip onu düzene sokmuþtur. Ýþte tanrý gibi ezelî olan bu ilk maddenin ne olduðu Grek düþüncesinin kuruluþ döneminde çok tartýþýlmýþtýr. Arkhe diye ifade edilen bu ilk madde Thales’e göre su, Anaximenes’e göre hava, Herakleitos’a göre ateþtir. Empedokles ise bunlardan her birini arkhe olarak kabul etmek yerine, toprakla birlikte dördünün kâinatýn ana maddesini teþkil ettiðini söylemiþtir. Eflâtun’un da dört unsur fikrini savunduðu bilinmektedir. Dört unsur teorisini sistemleþtirerek tabiat bilimlerinde hâkim görüþ haline getiren ise Aristo olmuþtur. Ona göre kâinat, ay üstü ve ay altý olmak üzere ikiye ayrýlýr. Ay üstü âlem ebediyet diyarý olduðu için burada oluþ (kevn-géneration) ve bozulma (fesat-corruption) yoktur ve bu sebeple ay üstü âlemde bir tek unsur vardýr. Aristo buna esîr adýný verir. Ay altý âlem ise oluþ ve bozulma evreni olduðu için burada birden fazla unsurun bulunmasý gerekir. Aksi takdirde etkileme (fiil) ve etkilenme (infiâl) olamaz. Her ne kadar bazý Ýlkçað filozoflarý ay altý âlemde madde olarak deðiþik þeylerden söz etmiþlerse de klasik düþünceye hâkim olan Empedokles’in zikrettiði dört unsur (ateþ, hava, su, toprak) görüþüdür. Zira bütün varlýklarýn yapýsýnda bu dört madde deðiþik þekillerde bulunmaktadýr. Bunlardan mutlak aðýr olan unsur (toprak) aþaðýya doðru, mutlak hafif olan (ateþ) yukarýya doðru, izâfî aðýrlýk ve hafifliðe sahip bulunan diðer ikisi ise bunlarýn arasýnda hareket ederler.
Aristo fiziðinin temel konusu olan dört unsur teorisi Helenistik dönemde daha çok benimsenmiþ, sonradan Süryânîler aracýlýðýyla Arapça’ya aktarýlmýþ ve tabâi‘-i erbaa, keyfiyyât-ý erbaa, ahlât-ý erbaa ve ilel-i erbaa terimleriyle fizikten týbba, týptan ahlâka kadar geniþ bir alana uygulanmýþtýr.
Aristo’nun De Génératione et Corruptione adlý eseri Ýshak b. Huneyn ve Ebû Osmân ed-Dýmaþkī tarafýndan Kitâbü’l-Kevn ve’l-fesâd adýyla Arapça’ya tercüme edilince bu fikirler Ýslâm dünyasýnda da tartýþýlmaya baþlandý. Konuyu ana hatlarýyla ilk defa ele alan Ýslâm filozofu Kindî olmuþtur. Ona göre unsur bütün fizikî varlýklarýn ilkesidir (tînetmadde). Ustukus ise nesnelerin kendisinden meydana geldiði ve yine ona döndüðü þeydir. Oluþ ve bozulma birbirinin zýddý olan keyfiyetlerde meydana gelir. Bu zýt keyfiyetler sýcaklýk ve soðukluk, kuruluk ve nemliliktir. Ay üstü âlemde bu keyfiyetler bulunmadýðý için orada oluþ ve bozulma da yoktur. Ay altý âlemin unsurlarý ise dört tanedir. Bunlar belirli oranlarda karýþýp birbirini etkileyerek varlýklarý meydana getirirler; birbirilerine dönüþürken yok olup gitmezler; parçalarý birbiri içine girer, kendileri ise Allah’ýn takdir ettiði süreye kadar bâkidirler. Kindî’ye göre unsurlarýn kendilerine has tabii mekânlarý (hayyiz) vardýr. Ay altý âlemin en üst kýsmýnda ateþ küresi, onun altýnda hava, onun altýnda su, onun altýnda toprak küresi yer alýr. Düz çizgi doðrultusunda hareket eden unsurlardan ateþ ve havanýn hareket yönü merkezden çevreye toprak ve suyunki ise çevreden merkeze doðrudur.
Fârâbî ise unsurdan çok ustukustan söz eder. Ona göre birleþik cevherlerin ilkeleri olan ustukuslar basittirler ve varlýk mertebesinin en alt basamaðýnda yer alýrlar. Daha sonra madenler, bitkiler ve hayvanlar mertebesi gelir; en üstte de nâtýk (düþünen) canlý bulunur. Küre biçiminde olan ustukuslar dört tane olup her birinin maddesi kendi sûretini de zýddýnýn sûretini de alabilir durumdadýr. Ay altý âlemdeki bütün maddeler onlardan teþekkül eder.
Unsurlar teorisine son þeklini veren Ýslâm filozofu Ýbn Sînâ olmuþtur. Bazan unsur, bazan da ustukus terimlerini kullanan Ýbn Sînâ, Sokrat öncesi filozoflarýn arkhe görüþlerini ele alýp eleþtirdikten sonra ay altý âlemdeki varlýklarýn oluþ ve bozulmalarýnýn neticede belirtilen dört ana maddede son bulduðunu ifade eder. Evâil adý verilen ilk keyfiyetler (sýcaklýk, soðukluk, kuruluk ve nemlilik) unsurlarý meydana getirirler. Ateþe hâkim olan keyfiyet sýcaklýk, havaya hâkim olan nemlilik, suya hâkim olan soðukluk, topraða hâkim olan da kuruluktur. Keyfiyetlerin unsurlarý nasýl oluþturduðunu gösteren bazý þahsî tecrübe ve müþahedelerini tesbit eden filozof, bozulmanýn bir sûretin ortadan kalkmasý ve oluþun da yeni bir sûretin kazanýlmasý olduðunu, bozulan unsurda yeni bir sûreti kazanma istidadýnýn meydana geldiðini ve bunun da feyiz sahibi ve cömert (el-fâizu’l-cevâd) olan Allah tarafýndan saðlandýðýný bildirir; konunun ayrýntýlarý ile ilgili bilgilerde Aristo’dan beri geliþen unsurlar fikrini tekrarlar (bk. el-Ýþârât ve’t-tenbîhât, s. 142-166; Uyûnü’l-hikme, s. 32).
Ýbn Rüþd de ilk maddenin hiçbir þekilde iþlenmemiþ olduðunu, bundan dört unsurun veya ustukusun ortaya çýktýðýný ve bunlarýn da dört tabiat veya dört keyfiyet ile nitelik kazandýðýný belirtir ve daha sonra Aristo’nun bu konudaki görüþlerini zikreder.
Mistik ve bâtýnî kiþiliðiyle Ýslâm düþüncesine gnostik bir yorum getiren Câbir b. Hayyân, sýrrî (ésotérique) ve simyacý (alchimiste) denge teorisi içerisinde unsurlar görüþüne önemli bir yer verir. Ona göre basit olan ümmehâtýn (ana ilkeler) aslý dört keyfiyettir. Fakat oluþ için kemiyetin müdahalesi gerekir. Böylece dört unsur belirli bir birleþim içinde varlýklarý meydana getirirler. Hem Aristocu heyûlâ görüþüne hem de unsurlarýn birbirine dönüþmesine karþý çýkan Câbir’e göre âlemde önce Tanrý’dan baþka hiçbir varlýk yoktu; sonra keyfiyetler, ardýndan da dört unsur meydana gelmiþtir. Nasýl kâinatta unsurlar dört tane ise bir yýlda dört mevsim, insan bedeninde dört karýþým (ahlât-ý erbaa) ve organlar arasýnda da dört ana organ vardýr.
Canlý ve cansýz varlýklarda bazý ortak özellikler bulunduðunu bildiren Endülüslü düþünür Ýbn Bâcce’ye göre bu ortak özelliklerin baþýnda ustukuslar gelir. Ýbn Tufeyl de alegorik bir roman olan Hay b. Yakzân’da (s. 89-90) unsur fikrinin tabiatýn yapýsýnda mevcut olduðunu ve ýssýz bir adada tek baþýna yaþayan Hay b. Yakzân’ýn kendi tecrübesiyle keyfiyetleri ve dört unsuru bulduðunu anlatýrken klasik unsurlar teorisini özet olarak nakleder.
Düþünce sistemini iþrak felsefesi üzerine kuran Sühreverdî el-Maktûl, feleklerin ve unsurlarýn nurlarýn nuru olan ilk nurdan sudûr ettiðini belirterek kavâbis diye adlandýrdýðý unsurlarýn bu nurlardan nasýl meydana geldiðini kendine has terimlerle anlatýr.
Tasavvufî düþünceyi felsefî boyutlara kavuþturarak Ýslâm düþüncesinde büyük deðiþiklikler meydana getiren Ýbnü’l-Arabî, unsurlarýn feleklerin hareketi sonunda ortaya çýktýðýný belirterek Tanrý’nýn dört unsuru dört günde yarattýðýný, bunlarýn içerisinde ateþin en üst mertebede bulunduðunu, fakat Hz. Âdem’in çamurunda yer alan suyun hepsinden daha etkili olduðunu söyler ve unsurlara kendi özelliklerini verenin Allah olduðunu belirtir. Ýbnü’l-Arabî ile paralel fikirler taþýyan Ýbn Seb‘în ise dört unsurdan söz ederken bunlarýn keyfiyetleriyle fiilleri arasýnda denklik bulunduðunu, parlak olan ateþin cisimleri kendi tabiatýna çevirdiðini, þeffaf ve latîf olan havanýn sûretleri kolayca benimseyip býraktýðýný, suyun da ayný özellikleri taþýdýðýný, topraðýn ise yoðun bir cisim olduðunu belirtir.
Meþþâî felsefe ile Ýþrâkī düþünceyi birleþtirerek yeni bir hikmet anlayýþý kurmaya çalýþan Þehrezûrî, bir aðaç þeklinde tasarladýðý evrende hareketin keyfiyeti, keyfiyetin de unsurlarý doðurduðunu, diðer bütün þeylerin ise unsurlardan meydana geldiðini söyler. O da týpký Ýbn Sînâ ve arkadaþlarý gibi unsurlarýn bir tane olmasýnýn imkânsýzlýðýný vurgulayarak analiz ve sentez metoduyla bunlarýn dört tane olmasý gerektiðini bildirir (bk. eþ-Þeceretü’l-ilâhiyye, vr. 74b-75b).
Ýlk dönem kelâm bilginleri tabiat bilimleriyle ilgili deðiþik görüþleri tartýþtýklarý halde unsur konusuyla hemen hemen hiç ilgilenmemiþlerdir. Sadece Mu‘tezilî düþünür Nazzâm’ýn kümûn* teorisinde arkhe olarak unsur fikri görülmektedir. Eþ‘arî de dört unsurdan ziyade dört keyfiyetten söz etmekle yetinir. Âlemin kýdemi noktasýndan arkhe problemine yaklaþan Ýmam Mâtürîdî ise dört unsurdan çok dört tabiattan bahseder.
Müteahhirîn kelâmýnýn hazýrlayýcýlarýndan olan Ýmam Cüveynî filozoflarýn heyûlâ ve unsur konusundaki farklý görüþlerine temas ettikten sonra onlarýn dört tabiatýn kadîm olduðunu ileri sürdüklerini kaydeder ve çeþitli delillerle bu görüþün yanlýþ olduðunu ortaya koymaya çalýþýr.
Cüveynî’nin talebesi Gazzâlî, filozoflarýn görüþlerini özetlediði Makasýdü’l-felâsife’de (s. 247) cisimlerin basit ve birleþik olmak üzere ikiye ayrýldýðýný, basit cisimlerin de göklere ait cisimler gibi oluþ ve bozulma kabul etmeyenlerle unsurlar gibi oluþ ve bozulma kabul eden cisimler þeklinde ikiye ayrýldýðýný belirttikten sonra unsurlarýn neden sadece dört tane olmasý gerektiðini Meþþâî filozoflarýnýn görüþleri olarak açýklamaktadýr. Ona göre unsurlar arazdýrlar ve araz olduklarý için de deðiþime mâruzdurlar; bu yüzden kevn ve fesada uðrarlar. Süflî olduklarý için de ay ve güneþ gibi gök cisimlerinin etkisi altýndadýrlar. Tehâfütü’l-felâsife’de (s. 66-67) filozoflarýn tabiat bilimleriyle ilgili görüþlerinin din ile iliþkili yönü bulunmadýðýný söyleyen Gazzâlî diðer eserlerinde unsurlar konusuna temas etmez.
Antik Grek filozoflarýnýn ve Ýbn Sînâ’nýn görüþlerini özetlerken unsurlar teorisine geniþ yer ayýran Þehristânî bu hususta ayrýca kendi kanaatini beyan etmez.
Kelâmýn felsefî muhteva kazanmasýnda önemli rol oynayan Fahreddin er-Râzî, Ýbn Sînâ’nýn el-Ýþârât ve’t-tenbîhât ve Uyûnü’l-hikme adlý eserlerine yazdýðý þerhlerde onun Sünnî yorumunu verirken kendi eserlerinde Meþþâî unsurlar teorisini zaman zaman eleþtirerek tekrarlar. Adudüddin el-Îcî de Meþþâî felsefede kemaline ermiþ olan unsurlar teorisini olduðu gibi alarak kelâmî konulara intibak ettirir ve böylece felsefî kelâmýn geliþmesinde önemli bir adým atar. Onun izinden giden Sa‘deddin et-Teftâzânî ise gerek el-Makasýd adlý eserinde gerekse bu eserine yazmýþ olduðu þerhte klasikleþen unsur ve ustukuslar teorisini olduðu gibi tekrarlar. Ayný ekolün son temsilcilerinden olan Cürcânî de et-Tarîfât’ýndaki tanýmlarýnda ve Þerhu’l-Mevâkýf adlý eserindeki açýklamalarýnda konuyu klasik þekliyle tekrarlamaktadýr.
Bundan sonra gelen Ýslâm düþünürleri genellikle eski görüþleri tekrar etmekle yetinirler. Halbuki Aristocu dört unsur teorisine XVI. yüzyýlda Batý’da Paracelsus ile baþlayan tepkiler, gittikçe geliþerek Dalton’un atom teorisiyle birlikte yerini elementer sisteme býrakýr. XVIII. yüzyýl Türk düþünürlerinden Erzurumlu Ýbrâhim Hakký Mârifetnâme’de klasikleþen unsurlar teorisini tekrarlarken ondan sonraki yüzyýl müfessirlerinden Âlûsî de tefsirinde yer yer ayný görüþler doðrultusunda açýklamalar yapar.
Kelâmî ve tasavvufî muhtevasý içerisinde divan edebiyatýnda bir mazmun olarak kullanýlan anâsýr-ý erbaa, yüzyýlýmýzýn baþýna kadar yazýlan Ýslâm düþüncesine dair eserlerde sýk sýk görülmeye devam eder
Müellif:
H. BEKÝR KARLIÐA dan (Alýntý)
(3)-Mantikuttayr:
Yaklaþýk olarak 5000 ne yakýn beyitten oluþan mesnevi tarzýnda yazýlmýþ bu eserde Ferüdduni Attar;
insanýn hakikati bulma çabasýný anlatýr. Hakikat yolunun yolcularý kuþlarla si mgelenmiþtir, her biri ayrý bir insan karakterini temsil eder.
Hüdhüd kuþu, bu kuþlarýn önderi, yani mürþididir.
Aradýklarý simurg adlý efsanevi kuþ ise, Allah´ýn zuhur edip aþikar olmasýdýr.
Baþlangýçta Simurg´a kuvuþmak isteyen kuþlardan kimi yola çýkmak istemez, kimisi ise yarý yolda vazgeçer ya da yolun güçlüklerine dayanamayýp ölür.
Vahdet-i Vücud´a ulaþanlar ise, ´halkýn Hakk´ýn zuhuru, Hakk´ýn halkýn bütünü olduðunu´ idraki ile aslýnda aradýklarý þeyin kendileri olduðunun,farkýna varýrlar.Ten ile can arasýndaki aþk yolculuðunun uzun anlatýmýdýr.
Sosyal Medyada Paylaşın:
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.