- 996 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KAYIP FIRTINA....
Fırtına girip aramıza süpürge tohumu dökerdi eserken üşüyen yanlarımıza.Ayakuçlarımız ölüm üşümelerinde kalırdı.
Geriye dalga seslerinin yutkunduğu bilinmeyen bir şehrin kalabalığında tenha gezinen bir kaç ruh kalırdı.Onlarda farklı kaldırımlarda yürümeyi alışkanlık haline getirmiş sayılı insanlardı.
Daha yüz mil ötedeki evimden ayrılıp karıştığım kalabalığın kin öfke ve hüzün karışımı yüzleri bana yabancı gelmiyordu artık.Onların yüzlerine bakmaktansa siyah ayakkabılarına bakmayı tercih ediyordum.
Yerdeki tükürük izleri ve izmaritler çoğaldıkça yaklaştığımın farkına varabiliyordum. Gün yüksek binaların arkasına sarkarken uzun gölgeler bırakmıştı yürüdüğüm caddelerde gezinen insanlara.
Önümden kalkan güvercin sakındı gölgesini yollara bırakmamak için kanat çırparak uzaklaştı.
Adımlarımı dahada hızlandırmak zorunda kaldığım için telaşlıydım.Mary beni bekliyordu bekletilmekten nefret ettiği kadar bende ondan o kadar nefret ederdim.Bana gülümsediği anlar bile nefretim daha fazlasına çıkardı.
Ana caddedeki yoğun trafik ve insan pisliğinden arınarak dar bir sokağa girmiştim.Saatime baktığımda dakikliğinde orada olacağım için sevinçliydim. Duvarları sidik izleriyle yıkanmış yazlılar yazılmış o binanın önüne geldiğimde duraksadım.
Gri boyalı paslı demir kapının üzerindeki yazıya inat personel kapısına kesik aralıklı mors alfabeli şifreyi yumruğumla tıklatarak yapmıştım. Mary içten kapıyı açmadan önce iki kez demir kapıya içten vurduğunda, cevabım bir öksürük olmuştu.
Boynuma atıldı birden bire.Boynumun kenarına diliyle dişiyle iz bırakmaya çalışırken iki kolumla onu kendimden ittim.
-Max nerede kadın gelemeyeceksin diye seni çok merak ettim. derken dudağının kenarındaki kan lekelerini sildiğini gördüm Mary’ nin.
-Sevgili bende seni çok özledim. derken ikimizin çene kasları aynı anda dişlerimizi sıkıştırıyordu.
-Geç kaldın pislik herif.Bu saatten daha önce gelmen gerekiyordu.Talimatlar sonradan değişti.Bilmiyormuydun ki sanki.Bunun hesabını vereceksin.
-Kes sesini sürtük sen gideceğim yolu göster bana.Seni çok özlemişim. dediğim anda dudakları yayvan bir hal aldı.
-Herkes seni bekliyor. derken sağ elideki gürzü alnımın ortasına vurduğunda kafamdan sıçrayan kanlar onun kirli beyaz önlüğüne sıçaramıştı.
Parmal uçlarımı gürzün düştüğü derin yaramda gezdirdiğimde kafa tasımın kırılmış olduğunu fark etsemde.Parmağımdaki kanı dilime götürüp yaladım. O esnada Mary iki koluyla omuzlarımı sarıp diliyle kafamdaki tüm kanlarla susuzluğunu gidermişti.Şimdi dudakları eskisinden daha kırımızı görülüyordu.
Tekrar yürümeye başladığımızda koridorun dahada darıldığını anladım.O an Mary’nin omuzlarından tutup kendime doğru çevirdim dudaklarından öpmek için. O benden önce dudaklarına bulaşan kanıda diliyle yalamıştı.
İşte o an onun dilini kopardım açlığımı gidermek için.Dilini ağzına çekip kendi kanını içmeye başladığında bana tebessüm etmişti.Bende ona bana sunduğu dil için.Dar koridor uzadıkça uzuyordu.
Sağlı sollu işkence hücrelerinde çığlıklar beni güldürüyordu.
-Mary bunu için yıllarca beklemiştim olacak değil mi bu sefer ? derken, Mary gülücüğüyle dilinden gelen kanın hazzı ile başını eğip kaldırdı.Bu sefer der gibiydi.Umursamadan yürüdüğü sırada kemiklerim derime batmaya başlamıştı.
Elimi omzuma götürdüğümde kaparıkları hissetmemle geri dönüm yürüdüğüm yollara baktığımda benden kalan pul pul parçacıkları görebiliyordum.
Sonunda ahşap kapıdan içeri girip beni bekleyenlere, cebimdeki mesajı uzattım. Davit okuduğu deri parçasını yanındaki şömineye atarken diğer eliyle Mary’in uzun saçlarından tutup duvara çarparken,
-Beklediğin elçi bu muydu...! Harita nerede onun getireceğini söylüyordun hani sürtük kadın....dediği anda, Mary uzayan pencesini onun kaburgalarını geçirip iç organlarını çıkarması bir olmuştu.Davit son nefesini soluk gözlerle verirken Mary elinde tutuğu atan yürekle,
-Anahtar ve harita bu adam lanet olsun hala anlamadın mı ? Sabretsen sana gösterecektim.
İkisinin o haline güldüğüm anda kolumdaki döğmedeki sembollere gözümü iliştirmem bir oldu.İşte o an sırtımdaki uzayan sivri bir kemiğin farkına vardım.....
klavye işte.....