- 607 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
YAĞOR- ARDAHAN ÖYKÜLERİ- 237
Damaldan bir kahramanımız: YAĞOR kişi.
Sarışın Çehreliliğinden onu İGOR’a benzeterek ordanda YAĞOR ismiyle portretize etmişler.
Onada YAĞOR demişler.
Ahali bu yakıştırmayla lakap geleneğini, ad takmayı, pakıldamayı, kıkıldamayı marifet bellemiştir!..
Adorno Damal’a hiç uğradı mı?
Herbert Marcuse New York’u Ilgardan aştı mı?
Yağor alışveriş’i takıntılı severdi. Damal’da onun bu zevkini kavramayan yokmuş. Yağor alışveriş yapmayı sanat seviyesine çattırmış.
Alır satarmış ise, bu onun janr’ına uyarmış.
Hiç olmadıysa trampa eder o halde rahatlarmış. Racon’unu ezdirmezmiş.
İnsanların tuhaf karşılamalarını biz tuhaf buluyoruz. Garip karşılıyoruz.
Ahırında mal’ı bir hafta, fazla değil, fazla saklamazmış. Satacak ille al-ver edecek ekonomiye canverecekmiş.
Adorno: Kitle Kültürünü açıklayan düşünür. Alış-veriş kültürünü açıkladı.
Kitleler bazında bir an kitle maç izleyicisi olur, dedi.
Ona göre onlara al-sat yapılır, dedi.
Maç izleyenlerin bir kitlesini el’e al! Kadın izleyicileride! Bir kitle daha sana!
Böyle böyle kitleleri çoğalt ve alsat et, edilir demiştir.
Adornu’nun Kitle Kültürü ile Yağor’un oğlunu alaka kuracaksak: Bireysel baz’da alsat’ı Yağor kişi Adorno’nun dediğinin kralını satmış- almıştır.
Ne dedin?
" - Bayramınız kutlu olsun nasılsınız bana şurada İGOR’u anlatın ben onu, yazarım, rica ediyorum."
İgor kişiyi duymuştum.
Yağor kişi Damalın her kimsesince malum o evre, o devre. Tutku’ya passion der Fransızlar.
Passion hem alışkanlık, hem acı hissetmek manasını içerdiğinden buradan düşünelim!
Harçlığı kalmayınca ev’de ki mal’ı trampa ederdi.
Trambada üst’e para alırdı veya alamazsada yine memnun idi.
Alver etmişti!
Ticaret etmenin bir hal-i davası gibi ele alalım bu işi.
Adam horoz döğüşü meraklısıdır. Hiç bir kuvvet onu yerinde çivileyemez. O gider, gidecek!
Maraş’a ise Maraş’a...
Burdur’aysa Burdur’a...
Burdur’daysa " Horoz döğüşü" oraya...
Horozları sal ağam, sal ağam!
" Ona İgor’un oğlu derdiler."
Sarışındıya, Yağorunoğlu "lafıyla" ile takılırdılar.
Hanımının adı: Kite Abla’ydı.
Yağor’un at binip köy köy alver sevdasına gitmesine birşey demezdi. Koca saygısı buna izin ve müsaade etmezdi.
Ya geçim, iktisat dünyası ev neyle dolanırdı?
Yiyecek içecek neyle iaşe ibade olurdu.
Lisan_i münasiple Kiteabla buncağızı derdi. Derdi esirgemezdi.
Abad olmak yaşamağa şarttıyya.
Çocukları ellerinden sarar; Fikriyeabla sarmalar eteğine civarlardı.
Çocukları:
Sarı Kurban,
Binali,
Ede Dursun.
Herbert Marcuse! Evi yıkılmaya ne demişti amma?
Modern insan tek boyut’a inmiştir.
Alış-veriş, harç-borç, televizyon, maç filan...
Yağor’un oğlu Yusuf efendi Newyork’u, modern alemi bilmedi hiçvakt.
Modernizm öncesi yaşadı ve alışveriş tutkunuydu.
Tutkular evrensel alışkanlıksa?
Belke insansal bir zayıflık veya zevk?
Yoğun alışverişten sıkıntılar hasıl olurdu ki: Yağor’u tanıyan bilen:
"- Çok mekkemeye başvururdu." derlerdi.
Alacağını alamazdı.
Bunun ihtirası alverciliği, menfi cihette istismar konusu yapardılar.
Mahkeme yolları; adımlar dururdu adamcağız.
Parası kesilince ahırda mal da kalmazdıysa.
Ali Yıldız’ın kahve’de beklerdi.
Zamanı orda savardı. Yaz gelirdi. Az tiretlendi mi?
Tennessee Williams’ın
"İHTİRAS TRAMVAYINA "
Bir yolcumuzu yaz!
Yaz baba yaz:
Araba Sevdasını
Recaizade Mahmut Ekrem’den yaz’
Beni de yaz!
Kaşıklığı yaz!
Kap-kacağı yaz!
Çatal-bıçağı yaz!
Ne gıjaniyersin onu yaz, bunuda yaz:
İhtiraslarımızı!
Umduklarımızı!
Zevklerimizi!
Zararsız itiyatlarımızı!
Yaz ha yaz!...
Yalçıner Yılmaz
20-11-2011
ARDAHAN
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.