- 1402 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ne Kadarcık Sitem, Hayata...
değerli yazın dostum, İbrahim Coşar’ a saygıyla…
“Hayat beni öylesine zorladı
Hem şakayı unuttum hem gülmeyi
Kimi zaman hakir gördü, horladı
Zaman zaman çok istedim ölmeyi”
Demiş, şair İbrahim ÇOŞAR; sözün bittiği yerde...
Çelişkilerle dolu hayatın özünde tabii ki çile de vardır, hüzün de, sevgi de, aşk da... Adil olmayan paylaşımlarla birlikte hakkaniyet de…. Karşılığı olan beklentiler kadar karşılıksız olanlar da...
Hayat, her insana aynı ölçüde sunmaz olanaklarını, ya da; hayatın olanaklarından yararlanabilmeyi her insan aynı ölçüde başaramaz. Bu örnekler çoğaltılabilir ve her kişi, hayatın içindeki duruşuna, mantık ve duygu kapasitesini nerede/ nasıl ve ne kadar kullana bilirliğine göre istifade eder veya büyük ölçüde kayıplarla karşılaşır. O zaman, kendimize kahretmek yerine, öncelikle kendimizle yüzleşerek, yitirilenlerin ardından yeni bir sayfa açma, daha dingin, yetkin bir anlayışla hayatın içinde yeniden var olma çabası değil mi, doğru olan?
“İnsanoğlu nankör oluyor demek
Bitiverir bunca yapılan emek
Kolay değil bu sözleri söylemek
Kim istemez en güzeli bulmayı”
Elbette...
İçimizi kanatan haksızlıklar muhakkak ki yaşanmış, ölesiye sevmiş, yeri geldiğinde dostlarımıza yüreğimizi, olanaklarımızı sermişizdir, beklentisiz! Ancak hayat ve yüreğimizi serdiğimiz dostlar/ dostluklar, yine de kanatmıştır içimizi. Alın terimizle çalışırken, yine de bir lokmaya muhtaç olmuşuzdur! Bunlar hayatın yaşanması kaçınılmaz gerçekleridir. Ancak; her ne yaşanmış olursa olsun; her bitişin, her tükenişin ardından yeni başlangıçlarla varlığını gösterir hayat; süreklilik, dirilik kazandırarak…
“Beden bizi yavaş yavaş terk etti
Her acıya her bir derde sabretti
Bu dönemler devredilen nöbetti
Kim ister ki güller gibi solmayı”
Diyorsa da...
Doğum ve ölüm, insan türünün üremesi için, elbette gerekli başlangıç ve bitiş noktalarıdır doğada. Yaşlılık da, bu iki çizgi arasındaki sürecin finale yaklaşan evresidir; nefes nefese yaşanarak tüketilen...
Ancak, fizikî anlamdaki yaş faktörü,sağlıklı bir bedenle ruhta asla dezavantaj değildir. Bu süreçte kişi yine aktif, yine sevecen...Çevreye, hayata karşı duyarlı ve gelişmiş olgunluğuyla paylaşımcı kimliğini yaşama sunma olanağına sahiptir. Oysa ne genç bedenler vardır, fizikî anlamda yaşlı bir bedenin diri ruhuna zerre erişememiş...
“Çalışırken makamaymış saygılar
Yaşlanınca sanki bitti duygular
Emekliyiz başladı bak kaygılar
Kim istemez gönüllere dolmayı”
Demiş şair...Doğrudur!
Evet, çalışırken; insana, makama gösterilen ilgi, emeklilik döneminde anormal sayılabilecek bir inişe geçebiliyor. Bunun nedeni kişinin karakteristik özelliğinde değil, toplumun genel geçer değer anlayışında aranmalı her zaman; erozyona uğrayan değer anlayışında...
İnsan yetiştirmek kolay değil! Hele ki, ’adam gibi adam’ yetiştirmek…
Hızla tüketilen insani değerlerle erozyona uğrayan toplumsal değer anlayışı nankörlüğü olağan hale getirebiliyor! Ne yazık ki, zamanla kanıksanan sıradan bir anlayış, bir yaşam biçimi haline gelebiliyor…
Yaşlanma sürecinde beden, ne kadar terk etse de bizi; ruhumuzu gül kadar diri, gül kadar gizemli, sevgiye açık tutabilme yetisi bizim elimizde yine. Elbette bu anlayış, genç bir bedene özenti taşımaksızın olabilecek bir duygu işidir. Kişi, ayağı yere basan beklentilerle dolu olduğu sürece her yaşta güzeldir, anlamlıdır ve paylaşabileceği bir şeyleri vardır.
Ancak; değişen değerlerin -çevremizde yaşayanlar üzerinde- yarattığı olumsuzluklar yaşlı bir bedene daha acımasızca yansıtılıyorsa; bu durumda her bedenin, her ruhun farklı tepkiler gösterebileceği, hayata tutunma da sancılar yaşayabileceği unutulmamalı!
“Başlayınca aynalarla kavgalar
Hırpalıyor yaşamdaki dalgalar
Gülüyor bak etraftaki kargalar
Kurt istemez ite gülünç olmayı”
Yaşamının her devresinde kendisiyle barışık kalabilmiş bir benlik, elbette yaşlılıkta da aynı olgunluğu gösterecek, aynalarla kavganın anlamsızlığını anlayacaktır derinliğince.
Kurt, İt’ den daha güçlü ve görkemlidir. Ama bu güç / bu görkem, kurdun iyi niteliklerinden değil; hayata tutunmada ki acımasızlığından, vahşiliğinden ileri gelmektedir. Oysa it, kurda göre daha güçsüz görünse de, onun en güzel özelliğidir sadakat ve sevgi anlayışı. Demek ki fizikî güçlülük, dış görünüm, tek başına bir önem taşımamakta… Bir gün gelecek o görünüm sekteye uğrayacak, ama geride kalan ruh bizi yaşama bağlayacaktır. Yaşamda öğrenilen her bir şey benliğe / ruha kazınır. Yaşlanan bedende o ruh, biriktirdiği her bir değeri geri dönüştürür sahibine.
“Coşari der kaygıdan bu sızlanış
Yaşanmadan giden gençliğe yanış
Çok da erken başlıyor bu aldanış
Kim istemez dostlarıyla kalmayı”
Belli ki şairimiz çok şey yaşamış hayatta, olumsuzluk adına! İnsanların riyakârlığından, yaşanmamış gençliğe kadar her bir şey... Yüreğinde biriktirdiği ve sancılar yaşadığı sevgilerine tutunuyor şimdi; hakiki bir dostun dostça selâmına hasretle. Beklediği bir selâmdır! Sadece bir selâm; içinde riyanın zerresinin olmadığı, sıcacık tebessüm dolu bir selâm...
Değişen toplumsal değerler karşısında yitirilen ya da göz ardı edilen insani değerlere anlamlı göndermelerle dolu yürek çağlayışı, HAYATA SİTEM. ..
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.