- 1303 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Daya Yanağını Yüreğimin Yanığına
Rotasını şaşırmış bir geminin yaşlı güvertesindeyim
Eski/l bir uğultuyadır şimdi yolum, kayıp göçebeyim
Talanlanmış kentleri aşkla geçip, elbet sana geleceğim
Daya yanağını yüreğimin yanığına, sevdanı süreceğim
Gecenin göğsünden akınca yorgunluk şırası, dökülür özlemin dingin aşk badesi. Attıkça saatlerin hoyrat sevdası, durdurulamaz bir tay olur gün. O an yaşlı bir gül dikeni sarılır düşünceye, tomurcuğunu özleyerek direnir üşüten yele. Kanayan zamandır, tomurcuk benzese de menekşeye. Hercai dokunuşlarla biçimlenir gökyüzü, yıldızlar sarılırlar ay gülüşlüye. Islanır dudakları kaybolan anların, gölgesiz bir bulut saklanır kahredici bir sessizliğe.
Yağmur düşünce saçına üşürdü sevda. Her damlada yüreğinin tıpırtıları ulaşırdı bana. Dağılmış bir bulutun katı kütlelerine hüznün eli değince, toprakta kaybolurdu damla. Her ıslaklığın içimizi besleyen fışkınlarıyla göğsümüzün coşkusuna çöreklenirdi vefa. Oysa, ağır bir güftedir hayatın dirençli müziği. Aksadığımızda pençeleriyle bağlar yaşama. Hep dönencelerle savrulan yakarılarımızın saklandığı bildik bir şafakta atarız volta. Sevda deriz adına, ruhumuzu giydirir bir el, bayram mutluluklarıyla.
Bilmelisin ki gül yüreklim; her kavuşmanın damacana yudumlayışlarında kısa bir moladır ruhumuzun kangren ağrıları. Yıkılası duvarları bu yüzden aşamayız gecelerin saklanma nöbetlerinde. Sevdamız bizi beklerken yanağımız yastığa düşer öylece. Gecenin finali sessizdir gülüm, ağrılı bir bedenle kendimize döner. Sessiz bir yakarıdır özlem, bildik sancılarla en çok gözyaşının bentlerini yıkar.
Ne çok an geçmiş seni seviyorum sözcüklerimin üzerinden. Mevsimler gecelerle karıştırmış özlemin badesini. Ne kadar çok hasret birikmiş sesini duymayalı gönül ahizemde. Dallara ağmış aralığın ilk günü ve senin kundağına şiirler yazmak yeniden en masum ninnilerle. Kollarımda hoplatıyorum şefkatli gülüşlerini sevdam gibi en derinden.
Sana yasladığım binlerce dağ var içimde, sevgin hepsini aşacak kadar. Yeryüzünün bütün denizlerini saklarsın renginde, inancım hepsini dolaşacak kadar. Gözlerin ki, sonsuzluk ormanlarına benzer, nefesini bana getirecek bir gün deli rüzgâr. Sana olan sevgime ne söz yeter, ne varlık, sevgim ulaşılmazlık kadar, sonsuz bir ışık imparatorluğudur. Sevgin, ölümsüzlüğü parçalar, seni sevmek, şu şair yüreğimdeki en heybetli duruşum kadar. Seviyorum seni, tanrının yarattığı kâinat kadar.
Uzun bekleyişlerin sorgu odalarından çıkınca yeniden bakacağım orman gözlerindeki rüzgâr çanlarına. Az koyup çok aldığım, çok koyup eli boş ayrıldığım sarı ovalardaki yangınların odalarında inzivaya çekileceğim. Damarlarımdaki sevgiyi denizlere akıtıp her gece anılarımla uzaklara, çok uzaklara gideceğim. Orada, buzlar ülkesinde sana benzeyen heykeller yaparak aşkın kentlerine taşıyacağım.
Göğsündeki yaman ağrıların gün dönümlerinden yine salınarak geçtin benden uzakta. Şansın destelerinde ben kupa kızını beklerken, sen maçanın valesiyle tutkulu bir günün içindeydin. Az sonra ışıkları sönecek bir odanın, kollarıyla beni de saracak bir kadın ve leylim türkülere karışacak adın. Sonra ışıkları yeniden parlayacak kâinatın, cennetin kapılarını açacak anılardaki kokun.
Rüzgârın sırrını en iyi saklayan aydır gülüm, yanağındaki çizgilerin derin izlerindedir görmek istersen. Ağulu bir üşüyüş nöbetinde yıldız kayınca bunun için ellerini ararım ben. Yağmurun da öfkesi kendinedir, bu yüzden her fırtına sonrası o beklenen bir mucizedir. Şimdi uzan yatağa ve sevdayı düşle gül yüreklim, çünkü rüzgâr ve yağmur asırlardır birbirine sevdalı en güzel düşlerin resmidir.
Büyülü bir yolda sevginin en doğru pusulası var yürek torbamda. Günler sayıyorum her şafakta ve hep aynı adımlarla yürüyorum kutsal ışığına. Karanlık gecelerde oradasın, elindeki sevgi asasıyla yolumu aydınlatansın ve kimselerin bulamayacağı aşk sultanısın. Seninle her mevsim yaşlansam da, sen aslında hayatla olan tek bağımsın. Gerçeğimsin, aydınlık gecemsin ve varlığınla çözmek istemediğin en anlamlı, en zor bilmecemsin.
Uykusuz bir gecenin tam ortasında bağdaş kurarak sarılalım haydi sevgiye. Sen bana hiç duyulmamış şarkılar türet, ben sana şiir olayım şafağa kadar, yorgun gözlerimizin sırılsıklamlığıyla yükselsin tepemizde nazlı güneş. Geceden artan anılarla günün yorganını çekelim insanlar hayata koşuştururken. Ellerini göğsüme dayayarak gül kokulu nefesine sokulayım ve kadın bedenine sevginin sırlarını süreyim, aşkla gözlerinin derinlerinde sonsuza dek uyuyayım.
Selahattin Yetgin
Bu şiirin hikayesi:
Sessizliği bölünce ses, kırılmış yerleri onaran bir yel olur nefes. Dal, kendi kaderiyle salınırken gövdede, yaprağı sarsamaz hiç bir es. Yara kabuğa sarılır, gövde sancıyla acır, sevda uzak bir ülkedir, aşk’ın okyanuslarını sabırla geçerek elbet sevgiyle buluşur...
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.