- 1279 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Yoksul Umutlarla Kürek Çekiyorum Sularında
Yokluk sürdüm tenime, sürdükçe yoldum duvardaki takvimleri
Asırlardır gelmedin, arşa değdi aşk bahçemdeki sevdanın gülleri
Nice mevsimler geçti ah, gelmedi kavuşmanın hicranlı kavimleri
Yoksul umutlarla kürek çekiyorum sularında, geçerim bu denizleri
Bir tablonun ışık yansımasına ellerimi sürüyorum, acıyan yüreğimin geometrik şekilsizliğine halkalı bir düşün resmini çiziyorum. Kendi içine çekilmeyi dileyen denizlerin derinliklerine nefessiz inip o içimdeki küflü yalnızlığı sıvamak istercesine bilinmezlerine bir çığlıkla kendimi tüketiyorum. Erimiş bir günün hafızasındaki yedeklenmiş unutuluşları renklerle değiş tokuş ederek içimdeki son sevinçleri de ellerine bırakarak kendimden gitmek istiyorum.
Onca bekleyiş, onca gelmeyiş var koparılmış takvimlerin parmak sessizliğinde, biliyorum. Gamzelerindeki raylara tutunarak, gözlerindeki sorulara yüreğimdeki yanıtsız cevapları takınarak ve ruhundaki saklambaç dokunuşlarına çapraza alınmış düşlerimi bırakarak gizlenmek istiyorum kendi sığınaklarımda. Hancısız hanların, nöbetçisiz dağların ve sebepsiz sancıların hüzün dalgalarına bırakarak kendimi bu kırgın gönlümün kapısını sonsuza dek kapatmak istiyorum.
Adına açılan yolların, seni bekledikçe ardına kadar açılan kollarım ve ömrümün haylaz ovalarına sırf sen geleceksin diye saçılan tohumlarımla umutlu bir yarın gibi gizlemiştim seni şiirlerimin yosunlarla örülü koyaklarında. Gözlerin ürpertili bir yüzyıl gibi işledikçe içime ben yokluğunun sarmaşıklarına tutunarak aldım kendimi uçurumlarından. Göğsümü dağıtan rüzgârında hasret türkülerine sarılarak, ömrümü paralayan hicranında dudaklarımdaki hüzün sözlerine sığınarak gönlümü teselli etmek istiyorum.
Aynı amaç için yaşayan, aynı düşün aymazındaki sezgilerle birbirini taşlayan korkak bezirgânlara benziyoruz biz. Sen evrendeki yıldız düşlerine benim gelgitlerimi yüklerken, ben heybemdeki okşanmış tenine ömrümün hicran pullarını ekliyorum. Tüm renklerin yazgısı siyahla beyazdan oluşmuşken, biz siyahın asil yaralarıyla gecelerin atardamarlarına gizleniyor, beyaz düşlerin denizlerinde maviye ulaşmak için denizler aşmak istiyoruz.
Hayat olacak bizi bir gün birbirimize bağlayan gül yüzlüm. Yollara savrulan insanların yorgun adımlarında dilim dilim bölünecek, kimsesizliğimizin sövgülerinden geçerek ansız kavuşmalarla birbirimize görüneceğiz. Avuç içi kadar olan bir yalnızlık avunuşuyla fallar açacağız kundaksız sevilerimize. Serçelerin su içtiği sahipsiz göletlerde dinlenecek, kumruların talanlanmış yuvalarında kendimizde kayboluşların gölgelerinde ziyan olmuş günlerin ağıtlarına çekileceğiz.
Bir gün, suskunluklarımın yaylım ateşlerine tutulunca uykularla parsellenmiş gecelerde, kendi ellerinle çekeceksin bu sevdanın ipini. Çatlamış göğsümün duvarlarını öpücüklerinle yamamak için, sensizlik bildirileri okunan kentlerimdeki yoksul kimsesizliğimi dokunuşlarınla tanımlamak için göçmen kuşları mı bekleyeceğim. Kına tutmayan gönlümün yamaçlarında yetişen menekşeler kurudu bekleyiş dualarıyla. Kırgın yüreğimin güvertelerinde gözünü ufuklara diken tayfalar gibi içimde aşk, sevda gemilerimin gövdesine vuran dalgalardan gönlüm bitap, hüznün kayalıklarına vurdu aklım, paramparça olup sularında derinliklerine gömülmemi mi bekleyeceksin?
Yıllardır bedenime sürdüğüm direniş iksirleriyle, ruhuma kazıdığım sevda dilekleriyle ve ömrüme nakşettiğim sevgi şiirleriyle donatılı bir yürektir inadına seni bekleyen. Milyonlarca tohumdan biri sayarak kendimi seni sevdikçe toprağa sarılacak, gecenin çiyini içerek, rüzgârın nefesini içime işleyerek, günlerin dönenceleriyle evrimimi dişleyerek umutlarla yeşereceğim sana. Cemreler nasılsa düşecek, havaya, suya ve toprağa ve ben son olmadan mevsimlerim kavuşacağım sana depremlerin salladığı bir yamacın en uç noktasında.
Selahattin Yetgin