- 667 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
HÜRİŞAN DAYI ve ÜRKÜŞ HALA(ARDAHAN ÖYKÜLER158)
Ürküş Hala orada. Kersenden hamuru aldı. Bezi kaldırmıştı. Hamurun başına kersene koyduğu tuz taşı şimdi yerinden oynatıyordu.
Hürişan Dayının yün çorabı bir aydır ayağında; beyaz yünlü cağ’da örünmüş çorap’a taş, darbeli düştü.
Adam bağırmamak için hayli ıkındı, sıkındı. Canını dişine takdı, dudağını ısırdı: "Vay anam!" dedi gene de.
Arvadı Ürküş Hala garabanda pağaça pişirecekti.
Biçin mevsimine vakit darağmıştı.
Anasını satmış çiçekler dikenlerin!
Sığırcıklar cikliyor.
Temennahı yok pişiğin, harka dökülmüş şırat’a.
Kışalasa Ürküş Hala onu;" _ Atlarım çeperi, Hano Dayıgilin kapıda gider şıratı içerim." diye aklında sayıklıyordu.
Eyvallah mı eder bu havada güzelliğe ayam, ayamın ayan beyan tıfıllığı.
Evin arkasında çakrak yolda yürüyenler aşağıya iniyordu. Bağrışa- çağrışa.
Genç sese. Kart seslinin cevabı " Biy..." diye başlayan tümce oldu.
" Çiçekler utanmasada, ben çiçeklerden utandım!"
" Cicemin oğlu şoşartma!"
O gedeyi tanıyordu Hürişan Dayı. Kart sesliyide görmüşlüğü vardı. Şeyi söyledi kart adam, genç sesin sahibine. Cevap müstehaktı. İtiraz etmedi geç oğlan. Bilakis lafı onayladı.
Garapan duman içinde. Hayır ola! Ola ki pağaça ateşini yaktı Ürküş Kadın.
Tüstü, duman tilki inine dolan gibi garabanı duman bulutu bastı. Hürişan Dayı sigara ağzında tahammül derecesini acı dumandan ekşilik diline değince farketti. Küfretmeye başladı.
Huyuydu, dana bostan’a girse:
" Kız baban... "
Herhangi dana, herhangi bostana girse sonuç gine değişmezdi.
Reflekse dönüşmüştü. Herşeyi arvadından bilmek.
Kanada’da bir dana, misal: Ottawa’da bostana girse. Gazete vasıtasıyla Hürişan Dayıya okusalar. Gene bağıra, çağıra:
" _ Gıezzz senin baban ...."
Çeperden üzengisiz atlayış sıçrayan kedi. Karabanda yükselen dumanlara karıktı. Tütsü griliği gözünü karatınca sıçradı bostana yönlendi!
Garaban, veranda, seki ve bir pencere ile sade yaz mevsimi vardı. Şezlong, hamak Hürişan Dayının hayallerinde uzantılı sallanırdı.
Dedenin şeyine miydi?
Kerme kalağını tepikle uçurdu Ürküş Kadın. Kucağına yüklendi; koyun kermesini getirdi.
Ürküş Kadın Hamuru yoğurmuş pilakiye koymuştu, sacı ters çevirdi.
Saca şimdi kermenin közünü tapul etti. Yeni kermeler yığıldı. Yanmamış kerme alaştı. Yanışta kerme rengi mavi tütüyordu. Alışan kermeler gri tütsü çıkarttıyordu. Derede kumla kuşgana tabak yıkayan kadınlar burayı seyrediyordu.
Mavi gri bulut uçtu. Kerme sırf turuncu alaza büründü.
Sac, kül ve köz sözkesmişti.
Hürişan Dayı dumandan Meyhoş olmuştu. Ağzından süt akıyordu. Sekide dalına yaslanmış. Uslu getmişti.
Hürişan Dayı; şehadet aleminde, pağaça pişmiş peşhuna servis ediliyordu.
Sarıyağı ve Fahrel balını maşrafaya eritip dökmüştü karısı. Pağaçadan lokma kırmış yemişti. Pağaça külün közün tapulu altındayken. Ağzından sarıyağın sütü akıyordu.
Hanımı peşhunu dizdi. Pağaçayı pilakiden çıkardı. Kasnağı bıçakla kazıdı. Sarıyağla balı eritti maşrapaya koydu. Adam ama maşrapayı dikmiş, içmişti ve ağzından gelerdi.
Diyalektik tersine dönmüştü.
Ürküş Hala onun hayaller kurduğunu bir sohbette söylemişti. Günahı öz boynuna gündüz rüyası görüyormuş.
Bu mümkün değil diye çok’u ayağını yere vurerdi.
Kültürlü adamlar itiraz etsede. İhtimal vermeyenlerin mazereti saikiyle: Tekin olmayan insanların hususi meziyeti Hürişan Dayıda ne gezsin baba ’ydı! Kelamını eylediler.
Ürküş Hala papatya ekeyim diye kasımpatı ahır dibine ekmişti. Beyaz kasımpatılar gül iriliğinde açmıştı. Çiçekler küçük, orta, büyük nicel sayıdaydı. Mavi gümrah gölge çiçeklerin yüz görümüne eylül ayını çekmişti.
Kasımpatılar Hürişan Dayının bakış noktasında profilden yandan görünüyordu. Önden iki kulağının ikisinide gösteren vesikalık gibi görüyordu. Petek altıgenler merkezden beyaz pul üzre irileşip goncadan siniyle taşıyordu.
Begonyalar ekilecekti. Ürküş Hala tohum tanımadığından kasımpatı satınalmış ekmişti. Bundan kime ne? Begonyaya haberdar etselerde.
Begonyalar kulağı yok. Duymaz!
Aklı yok hissetmez!
Vayına oturum begonyanın!
Sarı begonya sarıgüle çok okşardı. Kavun kesmişti kadıncağız. Kavun kokusu pekaladır. Koku pağaçayı bulamamıştı daha pağaça tandırdaydı. Ürküş Hala Küllerden çıkardı Zümrüdüanka kuşu: Pilakiyi.
Fonex; kendi küllerinden yeniden doğar. Peşhun; bütün kış tuluğun yanındaydı. Peşhuna gün doğmuştu yıldızlı havada.Güneşe, kapıya, batıdan esen denizyeline ağzını açıyordu. Peşhun kendi aleminde. Pilaki sacı yorgan gibi atınca üstünden küller saçıldı. Pağaca artık peşhunun üstüne keserek koydu.
Kadıncağız Hürişanı dümsükleyerek uyandırdı. Adamcağız dudağından akan sarıyağın sütünü mendile sildi. Peşhuna kametini dikti ki: Uyurken yediklerinin hepsi dizilmişti boğozuna. Bir maşrafa sarıyağ balla içilir miydi? İçmişti.
Oturuştular, mailecek peşhuna. Pişik bakışını topladı. Önünden tırıs geçti karı-kocanın. Hürişanın gözü çiçeklere takıldı. Çite takılan tay gibi. Begonyalar kasımpatıları kovmuş ikame olmuşlar. Sarıyağ dan mı dedi; sarf mı görüyorum dedi:
_ GIEZZZZ BABAN....
Ürküş Abla gitti çiçekten bir tane kopardı, getirdi. Adam gözünün içine sokarcasına kendigözüne dayadı. İkna oldu. Begonya değildi. Kasımpatıydı. Sarıyağ tansiyona vurunca gözü kararmıştı. Havsalası sedereklemişti.
Bir pağaçayı yediler. Sarıyağ bal ve çeçil’le çay içtiler.
Gegirerek adam kalktı. Kadın yerinden teprenemedi. Hazımetmek için zaman öldürdü. Laf açtı. Dereden tepeden konuştu.
Pişik Bir daha şıratı çırpıtarak atlaya zıplaya geçti. Şıratın pis artığını adama serpitti.
Hürişan Dayı:
_ Pisiğin adı neydi?
_ Ganderli.
_ Ganderli seni yere soğem!
Ürküş Hala açtı ağzını. Tansiyonu çıkmıştı. Hazmedememişti; bu lafı. Yerde uzalı şişip kalmıştı. Akşam sağınına ne vardı şunun şura da...
_ Hürişan pişiğime laf yok, eyse seni men yere soğem! dedi!
25-01-2011
GEBZE
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.