- 1260 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kuşkondu Umutlardan Kuşkonmaz Hayatlara…
“Kredi kartıyla TALİH KUŞU…” güler misin, ağlar mısın bu çelişkiye.
Kredi kartıyla umut dağıtıyoruz artık. Borçlanarak hayal satın alıyoruz. Kuş kondu umutlar kuşkonmaz hayatlara dönüşüyor.
Kapitalizmin egemenliğinde insani yanlarını sümküren dünya bu sistemin dibi olmayan bir kuyu olduğunu, istedikçe verdiğini, verdikçe aldığını öğrenecek ve özüne dönecektir. Kapitalist sistemi bir akvaryuma benzetirseniz atılan yeme balıkların aç ya da tok olmalarının bir önemi olmadan nasıl hücum ettiklerini de bilirsiniz. Yemi atanlara bu sistemin maskeli dörtleri, beşleri hatta enleri de diyebiliriz. Sizin sadece o suyun içinde gezinme ve sunulan yemle beslenme şansınız vardır. Ama akvaryumun dışındaki hükmeden sistemin enleri siz de dâhil olmak üzere her şeye sahiptir. Zevklerine hitap eder, egolarını tatmin edersiniz.
Kredili tüketimin hızla arttığı bu sistem içinde o can yakan malum sona doğru ilerleyen madde bağımlısından farkınız yoktur artık. Ona ulaşmak için feda ettikleriniz edeceklerinizin bir göstergesidir aynı zamanda. Yavaş yavaş, siz farkına varmadan enjekte olur damarlarınıza ve artık onsuz yapamaz hale gelirsiniz. Önce sahibi olduğunuz materyaller elden çıkar. Yavaş ilerleyen bir yok oluştur bu. Zamanla yetmez hale gelir, daha çok istersiniz. Daha çok elde demek, daha çok vermek demektir. Sıra insani değerlerinize gelmiştir. Onları teslim ettiğinizi fark ettiğinizde artık iş işten geçmiştir. Peki, sizden gidenler gitmiştir de düzen içinde eriyip buhar olmamıştır ya bu materyaller. İnsani değerler için yapacak hiçbir şeyimiz yok, çok üzgünüm… Burada araya vodafone reklâmındaki gibi KIRMIZI girmekte. Ama materyal değerler yeni sahiplerini bulmuş, güçlerine güç katmış, Pazar paylarının büyümesindeki rollerini oynamışlardır bile. Biz “ben ne yaptım?” repliğini bu sahneden sonra kullanıyoruz ne yazık ki.
O zaman ne yapmak gerekiyor?
Senaryoyu iyi okumak ve ilgili yerleri değiştirmekle işe başlayabiliriz.
Ben bu noktada sivil toplum örgütlerine, bireysel hareketlenmeden çok sendikalar gibi kitlesel seslere daha çok ihtiyaç olduğuna inanıyor, halk iradesinin bu örgütlerle birlikte düşünmesine gereksinimi olduğunu gözlemliyorum. Tabii ki bloklaşarak ve kendilerini farklı farklı etiketleyerek sistem üzerine yürüyen sert eylem yandaşlığı yapmaktan bahsetmiyorum ama düşüncenin ucunda eylem olmazsa düşünce olarak kalmaktan öteye gitmediğini de biliyorum. Burada da ülkenin aydınlarına fazlaca gereksinim olduğuna inanmaktayım.
Aydın derken sistemleşen, Bedri Rahmi’nin dediği gibi kaç mumluk olduğunu bilmeyen aydınlardan bahsetmiyoruz elbette. Fakat şunu da biliyoruz ki bireysel hareketler düşünceler doğrultusunda yalnızlaşmayı getirmekten öteye gitmeyen cılız seslerdir. Bu bir kitle sorunudur, bu bir sistem sorunudur, yönetim sorunudur, bu bir ülke sorunudur. Sisteme sistemleşerek yanıt vermek gibi bir gereklilik söz konusudur.
O kadar bireysel bir yaşama döndü ki yüzümüz, İnsanlar kendi kıçlarını kollamaktan öteye gitmeyen küçük eylemler içindeler.
Biten bir yılın ardından gelecek adına borçla umut dağıtırken, kredi kartıyla hayali hayatlar satarken aynı masalı dinlemekten yoruldu bu insanlar artık. İşte bu noktada artık beni dünya üzerinde edindiğimiz hayali yer, ekonomik yapılandırmadaki göstermelik iyileşmeler, reformlar, referandumlar, AKlar, gökler, karalar ilgilendirmiyor açıkçası. Beni ilgilendiren neredeyiz, kiminleyiz hatta ve hatta kimiz?
Beni öğrenciler, işçiler, mahkûmlar, ufak esnaflar, köylüler ilgilendiriyor. Kürtler, Ermeniler, Lazlar, Çerkezler ilgilendiriyor. Beni aleviler, suniler, Hıristiyanlar, Museviler ilgilendiriyor. Beni çocuklar, kadınlar ilgilendiriyor… Beni ne kadar eşit olduğumuz, ne kadar özgür olduğumuz, ne kadar demokratik olduğumuz ilgilendiriyor.
Kimi trene biniyor, kimi uçağa, kimi cipe biniyor kimi dolmuşa.. Mesele ne ile gidildiğinden ziyade gittiği yerde ne kadar mutlu oluyor insan. Gittiği yerde ne var? Saygı görüyor mu, hak dağılımı ne kadar eşit, herkes olması gerektiği yerde ve olması gerektiği kadar mı? Her çıkılan yolculuktan sonra vardığımız noktada da aynı şeylere özlem duyacaksak neden yola çıkarız ki?
Hoş, bir yere de gittiğimiz yok ya zaten. Yıllardır aynı trenin içinde o güzergâh senin, bu durak benim gezip duruyoruz. Duraklar boş, molalar sıradan. Tek değişiklik itiş kakış bir yolculuk içindeki kokular. Kokuları göz ardı etmeyin. Hayatın içindeki en ince detaylardır kokular. Gözle göremez, kulağınızla duyamaz, hiçbir şekilde dokunmatik temasa geçemezsiniz ama onlar yine de size hükmederler.
İyi ki olmuş dediklerimiz de var arkada bıraktığımız siyah beyaz karelerde, keşke olmasaydı dediklerimiz de. Elbette ki arkaya bakmalı insan ama sadece bakmalı, arkada yaşamaya kalkarsa olmaz, olmuyor da görüldüğü gibi.
Mesele yola çıkmak değil yolun sonunda neyin beklediğidir. Yola bir şekilde çıkıyorsunuz, çıkıyorsunuz da nerede ineceğinizi bilmezseniz hiç inemeyebilirsiniz de. Bu yolculuk hiç bitmez. İşte ben burada az önce bahsettiğim aydınlara sesleniyorum, bu ülkenin gerçek aydınlarına. Düzmece, bozmaca aydınlara değil, neyi aydınlattıklarını ve ne kadar aydınlattıklarını bilen kalem ve yüreklere sesleniyorum. Aydın insan düşünen insandır, ben bir adım ötesini görürken burnunun ucunu göremeyen, sonradan görme, fikirden dönme aydınlardan bahsetmiyorum. Aydın, bir sonraki adımın ötesini gören ve bu doğrultuda güzergâha bırakılan tabelaları değiştiren insandır. Yön veren, fitili ateşleyen insandır. Aydın insan bireysel değil, toplum gücüyle düşünen ve toplum gözüyle gören insandır.
Talih kuşu derken kuş ile ilgili bir fıkra geldi aklıma. Yazmadan edemeyeceğim. Varın siz ilintilendirin hal ile.
“Bir kuş soğuk havada uçmaya çalışıyormuş ama bir türlü uçamıyormuş. En sonunda karların üzerine düşüvermiş. Soğuktan ölmeyi beklerken bir inek gelip üzerine mıçmış. O kadar sinirlenmiş ki bizim kuş neredeyse ineği dövecek, derken mokun sıcaklığı ile kanatları çözülmüş, sevinçten ötmeye başlamış. Kuş sesini duyan kedi hemen onu moktan çıkarmış ve sonunda yemiş.
Yani neymiş efendim;
Seni her moka batıranı düşman sanma, her moktan çıkaranı da dost sanma. Mokun içinde mutluysan ses çıkarma.”
Aydınlık nice yıllara diyerek. Hayallerin bile satılık olduğu dünyada en azından borçlanmadan satın alacağınız hayatlara…
Yarınlarınız hep umutlu olsun…
Sevgi Dündar/aralık2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.