- 848 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
ÖZÜNE ARVAT ALMIŞ/ ARDAHAN ÖYKÜLERİ 110 (kitap)
Sefil kanayaklıydı.
Suya sabuna dokunmazdı.
Reklamlar şimdi:
" Suya sabuna dokun" diyor.
O elini her daim yıkamazdı.
Peşhunun başına geldi mi:
- Gız ölmüşlerin seversen bir su dök ellerimi yuğayım...
Karısı ölmemişti. Saboni kırtiknen eline tutuştururdu.
Kızmışa karısı, ona sebeb; çocuğu çeperden aşağı cullandırırsın...
Yukarıdan herifin üstüne başına:
- ŞIRRR... ŞIRRRT!..
- Gız vay sen benim ağzıma...
Singirlendi mi bedleşirdi.
Arvadı huyunu almışe.
Hemen:
- Hi, hi, hi...
Adam dindon bir herif olduğundan, hemen makaraları gevşerdi.
Başlardılar: Suyla cıbıldaşmaya.
Karısıyla su savaşı yapardı.
Su içinde kalınca herif... canhıraş:
- Toklaşma
TOKLAŞMA!.. derdi.
Ne manaya tekabül ederdi hanımı, bunu bilmezdi?
Kadın öğrendiklerini dolaylı öğrenirdi.
Sosyal bilişim öğrenme teorisinde:
Albert Bandura, Bir model üzerinden öğrenme diye açıklar.
Gözleyici kadın... karakterimiz oluyor.
O model aldığı kişiyi kendinden daha göşterişliyse çabuk taklit ederek onun gibi davrandığını söylüyor.
Başı batanın kızı aynı Albert Efendi’nin dediği... fazla ki eskük değil.
Bebek Bobo diye deney yapmış: Bandura.
Çocuklar;
Çizgi filmde: Film insanların Bobo’ya saldırmalarını, gerçek insanlara saldırtan bir performansla Bobo’ya hamletmişler.
Zihinde öğrenme ilk basamaktır. Zihin de belledikten kelli çocuklar Bebek Bobo’ya saldırmaya başlamışlar.
En yoğun saldırımı çizgi film üzerinden yapmışlar en azını da gerçek insanlarınkine..
Zihinden zihine...
Masaldan, masala...
Fikirden gerçeğe değil.
Bu insanın, özünün mayasının temiz olduğunu gösterir.
Gözlenen kötü model çocukları bozuyor.
İnsan fıtratı bu olguya karşın yine de sanal olanla bir çare kılmak istiyor.
O yüzden çocuklara karşı çok iyi örnek olmak ve görsenmek lazımdır.
Uygar eğitim yapan toplumlardan biri ülkemizdir.
Herif tuvaletten çıkar çıkmaz elini yıkardı. Çocuğu da bu huyu babasından almıştı. Titiz ve sıhhi. Hijyen mi diyerler? Ha ele.
Birinde misafirlerle peşhun da haşıl yiyerdiler.
Adam attı tutduydu. Oğlan babasına, temizlik üzerine:
" - Sofraya oturunca elin yıkamadın" dedi.
Beç beçine Kado Dayı:
- Oğul tuvaletten geldim. Küçük abdesi bozdum. Haşıldan kalkanda elimi zeten yıkayacam.
Sus- pus ortalık.
Misafirin biri içinden:
"- Deli mi bu? Ne söylüyör eye!" dedi.
Mert kıpti yalan etmeyim derken doğruyu söylermiş.
Bu Kado Dayı Sığırpet’li miydi? Dikanlıydı mı?
Günahı mabalı boynuna.
Vaşrop’lu olabilir...
A bu huyu yüzünden Fedaral Almanya’da...
Çikolata pafrikasında çalıştı. Frankfurt’ta dul karının evinde kalıyordular. Posof- Vahlalı üç arkadaşta beraber. Dul karı; Maria Hanım Kado’nun yüzüne bir sefer yekten:
- Bay Kado sen çok pis adam; şimdi sen tuvalet gittim. Elinle boru tuttun. Sonra gel, sofra ekmek ye.
Kado anan ölsün altta kalan mıdır?
- Maria sen ne söyliyersin burnum neyse parmağım o... hepsi et... ne farkederki?
Ola! Alman karı baktı: Kadoynan başa çıkılmaz.
Karı nifret etti de Kado’yu daha evisine salmadı. Birez de Posofluların pompalamasıydı...
Bizimkilerin içinde; Efsel efendi; Maria ile çok güzel iletişim kuruyordu.
Öbür ikisi ve Kado Dayı mat olmuştu.
Nasıl beceriyordular.
Bazen oturup içerdiler.
Efsel Efendi Maria’ya semboller üzerinden ileti gönderiyordu. İstendik davranışları çok rahat elde ediyordu.
Maria, gözlem yoluyla öğrenmeye yatkındı. Özyeterliliği ve kendini düzenlemesini beceriyordu.
Performansı sevmiyordu. Yani üç boyutlu gerçek ve fiziksel davranışı sevmiyordu.
Kado dansetmeğe davet etti; kaç sefer Maria Hatun’u.
Kabul etmiyordu.
Dans etmekle aklıza "karabağ" gelsin yoksa başı ölmüşün tango- mango’yu nerden bilsindi?
Akılda tutma diyor Albert Bandura buna.
Sembollü iletiyi zihnine sembolle kabul’derek öğrenmeyi öncelikli kavrardı: Maria ve Efsel Efendi.
Onların anlaşmalarının gizi zihinsel bilişmeydi.
Kado’nun, Fiko’nun, Daşo’nun anlayamamaları da bilişimi zihinsel sembollerle öncelenmesini bilmeyişleriydi.
Sembollü ve zihinsel bilişimi ileti dili yapar bazı insanlar. Kadınlar bu dolaylı öğrenmeyi benimsemişlerdir. Çünkü erkeklere model tarafından doğrudan, direk gözlemli öğretim yapılırken kadınlar dolaylı kalır ve dolaylı öğrenirler. Onlarda dolaylı gözleyerek öğrenmeden dolaylı sembolik lisan kurmuşlardır.
Efsel Efendi:
- Maria Hanım resim çizakhğ mi? Yani çıkıp gezelim mi?
Maria’da az değil...
- Bay Efsel suluboya çizelim ben istiyorumi.
Ey bir içak; votka viski, bira...Yani...
Ola bu bilişim ve bildirişimi 1960’da Amerika’da Ukrayna’dan getmiş Albert Bandura zor-zoruna çözmüştü.
"Kadogil ne poğh yesinler?"
Efsel Efendi, efendi- efendi öğrenme teorisini lafolsun diye değil hakkaten yaşadı.
Kado ve ötekiler çok kıskandı...
At’ı alan Salut’u geçmişti...
Pişazkom tereften zırt Üsküdar’a!..
y.yılmaz
29-05-2010
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.